Değişimden münezzeh olan Allah, bu kâinata “sürekli değişim” kanunu koymuştur. Yaratılan hiç bir şey bir kararda durmuyor, sürekli değişim içindedir. Değişmediği sanılan şeyler de bu kanuna bağlıdır ve sürekli değişim halindedir. Saatin yelkovan ve akrep mili gözün fark edemediği bir hızda yer değiştirdiği gibi, insan bazı değişimleri o an fark etmeyebilir. İlk insandan günümüze kadar çeşitli merhalelerden geçen insan hem kişisel hem sosyal hayat itibariyle de değişime uğramıştır. Barınak, ev, giyim-kuşam, çalışma yöntem ve teknikleri hatta yiyecek-içecek yönünden de büyük değişim geçirmiştir. Hayatın birçok alanlarında yaşandığı gibi eskiden günümüze aile hayatında da değişim yaşanmaktadır. Toplumun çekirdeği durumunda olan ailedeki bu değişim, toplumun da değişimini sonuç verir. Eskiden kadınlar aile içinde köle ve esir muamelesi görüyordu. Oysa evlenirken ve nikâh sırasında “seni esirliğe kabul ettim” değil de “hayat arkadaşlığı” olarak ifade ediliyordu. Ancak evliliğin ilk bir haftası geride kaldıktan sonra hemen kadının mihir olan altınlarına el konulup kadın için esaret sıkıntıları başlamış oluyordu. Yöremizde “qelen” tabir edilen başlık parası icat edilmiş, kız çocukları olanlar her birine para getirecek mal mesabesinde görülüyordu. Erkek çocuğu olanlar ise bu çocuklarını daha çocuk denecek kadar erken yaşta evlendirirler ve getirdikleri gelin aslında bir işçi, ailenin bir hizmetçisi olarak görülüyordu. Yakın bir tarihe kadar gelin olan kızlar düğün töreniyle damadın baba evine götürülüyor, orada ikamete mecbur tutuluyordu. “Neden damat, gelinin baba evine götürülmüyor?” diye sorulsa, erkek, kadın, toplumun her kesiminden öfkeyle “Olur mu öyle şey?” diyeceklerdi. Kadına ekonomik özgürlük tanınmadığı ve toplumların genelinde kadına yönelik baskı bulunduğu için korunmak, tamamen sahipsiz, çaresiz kalmamak için esareti kabulleniyor, çoğu kadınlar “herhalde kadınlık böyledir” şeklinde düşünüp hallerine razı olmaktan başka çare görmüyorlardı. Ailede şiddete maruz kalmayan kadın hemen hemen yoktu. Bırakın kocasının şiddetini, kadın zaman zaman kayın pederinden hatta kayınlarından bile şiddet görüyordu. Peygamber (ASV)’ın, “İlim talep etmek, erkek-kadın her müslümana farzdır” (İbn-i Mace, Mukaddime, 17.) buyruğuna rağmen, dindar aileler kız çocuklarını ilim tahsiline göndermedikleri gibi, Kur’an-ı Kerim okumayı bile öğretmekten sakınıyorlardı. Oysa erkek çocuklarına büyük bir hassasiyet gösteriyorlar ne yapıp edip en azından Kur’an okumayı öğretiyorlardı. “Nasıl olsa bunlar elimizden çıkacak, başkalarının olacak” şeklinde, kız çocukları hakkında zalimane bir düşünceyle dini, ilmi ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaktan kaçınıyorlardı. Kur’an, aile hayatında önemli değişimler gerçekleştirmiştir. Evliliği, köle, işçi, hizmetçi edinme kurumu olmaktan çıkarmış huzur, sevgi ve rahmetle donatılmış bir “hayat arkadaşlığı”na dönüştürmüştür.“Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için içinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda ayetler (dersler) vardır.” (Rum, 21) Evliliğin amacının huzur ve sevgi dolu bir aile yuvası olması gerektiği ayetten anlaşılmaktadır. Başka bir ayette de kadınları kastederek, “Onlar sizin giysileriniz, siz de onların giysilerisiniz.”Bakara Suresi 187 buyurmuş, kadın ve erkeğin birbirlerini koruyan, birbirlerinin kusurlarını ve sırlarını örten birbirlerinin yardımcıları olduklarına işaret etmiştir. Kur’an, erkek ve kadın arasında hiç bir ayırım yapmamış, Allah katında üstünlük ölçüsünün “takva” olduğunu bildirmiştir. “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır.”(Hucurat, 13) Ayette insanlığın yaratılışında erkek kadar kadının da eşit payı olduğu vurgulanmıştır. Aile hayatında Allah’ın koyduğu hükümlere uyulmaması nedeniyle halen çeşitli sıkıntılar bulunmakla beraber, olumlu değişimler de kaçınılmaz olarak sürmektedir. Artık evlenecek çiftler için evliliğin mahiyetine uygun olarak yeni bir ev oluşturulması, gelinin kendi evine götürülmesi, insanlık dışı başlık parasının kaldırılması gibi değişimler toplumlarda büyük ölçüde yaygınlaşmaktadır. Ancak bu gelişmeler aile hayatı için olumlu olsa da, İslam’ın hükümlerine itaatle ışıklandırılmadıkça karanlık ve huzursuz olacaktır; eşler arasında beklenen sevgi ve saygıyı gerçekleştirmeyecektir. Avrupa medeniyetinin aile hayatına yönelik sadece süslü sözlerden ibaret, içi kof, yalancı, aldatıcı uygulamaları katiyen huzur ve mutluluk getirmez. Eşler arasında şiddetli geçimsizliklerin ve boşanmaların artması bunun en açık kanıtıdır. Unutulmamalıdır ki aile hayatının ışığı ancak Kur’an’ın hükümleridir. Müslümanların Kur’an’dan uzaklaşıp Avrupa medeniyetinin kucağına düşmesi, Kur’an’ın sorunu değildir. Huzuru Avrupa medeniyetinde arayanlar mutlaka pişman olacaklardır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum