Reklam Alanı

HAYAT MI? EĞİTİM Mİ?

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Ulusal ve uluslararası mevzuatlarda "tıbbi müdahaleyi ret etme" veya diğer bir deyişle "tedavi olmayı ret etme" müssesesi, hayati tehlikeye rağmen, bir hak olarak görülmektedir. Son zamanlarda bu durum biraz daha detaylı olarak tartşılmakta ve düzenlemeye tabi tutulmak istenmektedir. Özellikle kişinin ret hakkının "sadece kendisine ait bir sonuç doğurması" ile "çevresindekilere sirayet edecek sonuçlar doğurması" olarak ayrılması öngörülmekte. yazımızın başlığında yer alan bir diğer kavram; Eğitim. Eğitim, bireye sunulması gereken bir haktır. Ancak bir üstte ele aldığımız "tıbbi müdahaleyi ret etme" benzeri bir durumun eğitim için geçerli olmadığını görmekteyiz. Açıkça ifade edersek, eğitimi ret etme durumunun gelişmiş hiç bir ülkede hak olmadığını net olarak söyleyebiliriz. Kişinin gerek dini, gerekse dünyevi bilgileri edinmesi hem inancı gereği hem de tabi olduğu ülkenin mevzuatı gereğidir. Başlıkta yer alan cüretkar soruya üstte yer alan iki paragraf ışığında baktığımızda; hangisinin daha önemli olduğunu ya da önemsiz gibi gözükenin aslında öyle olmadığını anlayabiliyoruz. Şimdi konuyu biraz daha açalım, insan hayatının mukaddes olduğu ve yaratılmışların en şereflisi olduğu hususunda herhangi bir kuşkumuz yok. Hiç birimizin bir başkasının tıbbi ret hakkını kullanmasını temenni etmeyeceği de gayet net. İnsanın ilim elde etmesi yoluyla saygınlığının artacağı, insanlığa fayda sağlayacağı ve efradını da aynı doğrultuda yetiştirceceği konusu da tartışma götürmez bir gerçek. Peki kalkınmamış toplumlara baktığımızda ne görüyoruz? En başta ahalinin eğitime bakış açısındaki olumsuzluklar göze çarpıyor. "Eğitim verilsin ki ahali alsın" diyebilirsiniz. Ancak şahsen eğitim arzının talep ile doğru orantılı olduğu kanaatindeyim. O yüzden "ilim çin'de bile olsa gidip almakla" emrolunduk. Yani önce kişi isteyecek. Sözümüz "Bilmediğini bilenlere"... Zaten "bilmediğini bilmeyene" anlatacak bir şey yoktur. Konuya bir de bilgili olan kesimin toplum içindeki durumundan bakalım; ilim/bilim insanlarının toplum tarafından gördüğü değer, o toplumun gelişmişliğiyle doğru orantılıdır. Ama günümüzde sıkça rastladığımız gibi "görünce hemen ezilip, büzülüp, hürmet cümleleri sarf etme şeklinde(değer verdiğini zan ederek değil), bizzat ilmi doğrularla hareket etme, bilimsel gerçeklere göre ictimai hayatını düzenlemekle asıl değer verilmiş olunur. zaten gösteriş niteliğinde değer vermek; riyakarlık olarak adlanmakla beraber, örneklerine bolca rastladığımız sahte bir eylemden öteye geçemez. Tüm bu evrensel doğrular eşliğinde şu tabloya dikkat kesilelim, -Bir toplum nasıl olur da eğitilmeyi ret eder? O toplumda bu garabet her geçen gün nasıl artarak vücut bulur? Cevabı elbette çoktur. Ancak konuyu bir kaç hususta özetlemeye çalışalım, 1- Topluma önder olanlar ilmi altyapı ve ihtiyaç duyulan beceriye sahip olan kişilerden oluşmuyorsa, 2- Toplumun ticari meyli üretime değil de tüketime dayalıysa, 3- O toplumda "okumanın ve analiz etmenin" yerini "kıskançlıkla kopye etmek" almışsa, 4- Eğitimsiz bir şekilde meşru/gayrımeşru demeden, imkanlar ve para elde edilmeye başlanmışsa, 5- Herkesin uyuduğu vakitte uyanık kalanların sayısı yok denecek kadar az ise, işte o toplumda; -ilmin/bilimin yerini zan ve görenek alır, -vakarın yerini kibir alır, -kalıcı kalkınmanın yerini bireysel ve geçici zenginleşme ile ani çöküşler alır, -saygınlığın yerini riya dolu geçici övülmeler alır. -Ayakların yerini başlar, başların yerini ayaklar alır. Bu konuda muhakkak daha çok söz söylenebilir lakin arif kişi odur ki; "az laftan çok mana çıkara."
HAYAT MI? EĞİTİM Mİ?
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.