Corona, Açlık Virüsü.
Hiç hesapta yokken; Çin' de başladığı ve yayıldığı söylenen corona küresel salgını aniden gündemimize oturuverdi.
Dünya genelinde yaşanan açlık artıyor. Temiz su ve gıdaya ulaşamayanların sayısı 1 milyar civarında.
Mazlum coğrafyalara yapılan küresel saldırıların; su ve gıda üretim altyapılarını tahrip etmesinin bu sayının artışında önemli payı olsa da; adaletsiz bir küresel ekonomik çarkın en büyük etken olduğu gözardı edilmemelidir.
Dünyadaki mevcut gıda üretimi, dünya nüfusunun birkaç katına yetebildiği halde; bazılarının buna ulaşmasına izin verilmemesi küresel bir plan çerçevesinde işlemektedir.
Doymak bilmeyen küresel sermaye ve hegemonyanın üretim tarzının doğaya verdiği tahribat; hem yaşayanların hem de sonraki nesillerin haklarını zorbaca gasp etmesidir.
Küresel salgınlar, savaşlar/saldırılar, ablukalar ve ambargolar, tehcirler ve daha buna benzer çoğu insan eliyle gerçekleşen durumlarda; en alttakileri, en güçsüzleri, en çaresizleri, en dezavantajlı kesimleri düşünmek; açlığa fırsat vermemek en temel kaygımız olmalıdır.
Corona salgını veya insanlığın tümünü ilgilendiren/ilgilendirmesi gereken hususlarda bu kaygıların öncelikli olması gereğini hatırlatarak başlamayı uygun gödüm.
Aşısının, yakın bir gelecekte bulunmasının beklenmediği ve kolay yayılan öldürücü bir salgın olması sebebiyle, sadece kendimizi değil; yaşlılar başta olmak üzere toplumun diğer kesimlerini de riske edeceği için; şimdilik bu hastalık için yapılabilecek en önemli şeyin, en kısa ve en anlamlı sloganı bu olsa gerek: “EVDE KAL”. Bu hususa uymak ve evde kalmak ciddi, insani bir sorumluluktur.
Dünyanın yeni bir durumla karşılaştığı kesin. Bu bir felaket, afet ya da planlanmış bir senaryo, deney, prova. İlahi bir ikaz, ilahi bir imtihan da olabilir. Corona sonrası, her şeyin eskisi olmayacağı kesin gibi.
Görüldüğü gibi birçok ülke başlangıçta işi gevşek tutmuş, çeşitli hatalar yapmıştır. İşi ilk başta sıkı tutan ülkelerde durum tersine dönmüştür. Umarım bizde de en yakın zamanda tam kontrol sağlanır.
Anlatılanlara göre: bir felaket senaryosu ile karşı karşıyayız. Ancak iyi haberler de duyulmaya başlandı. Özellikle tedavi süresini kısaltan ilaçlar ve hatta ilk aşı denemesi. Buna da bir ilaç bulunacağı muhtemeldir.
Türkiye; hem zamanlama, hem olaya yaklaşım biçimi ve hem de icraatlar ve tedbirler bakımından olumlu bir profil çizdi. Bunda; mevcut Sağlık bakanının büyük rolü ve katkısı olduğunu takdir edilmektedir.
Bu virüsün, doğal olarak/mutasyon geçirerek veya hayvanlardan insanlara geçerek yayıldığı görüşüne karşın; bir de bunun, laboratuvar ortamında üretilerek ve özellikle Çin, İran ve İtalya ilk hedefler olarak belirlenip yaygınlaştırıldığı şeklinde diğer bir görüş mevcut.
Gerçi bu tezlerden hangisinin daha gerçekçi olduğunu anlamak için, olayın nasıl sonuçlandığını veya üzerinden yıllar geçmesini beklemek gerekebileceği gerekebilecek ise de; ikinci şıkkın hiç yabana atılmamasından yanayım. Bu konuda, komplo teorisi muamelesi gören yoğun görüşler var. Bunların dayanakları ise; bu konuda yazılan önemli kitaplar ve ortada çoktandır dolaşan teoriler. Mesela dünya nüfusunun azaltılması gerektiğine dair dillendirilen görüşler gibi.
Kapitalizmin, kendi hegemonyasını sürdürebilmek için yapmayacağı şey yoktur. Geçmişte de yapmıştır, şimdi de yapmaktadır ve yapmaya da devam edecektir.
Bu yazının hacmini aşacağı için komplo teorilerinden bahsetmenin şimdilik çok da yararlı olmayacağını düşünüyorum.
Yetkililerin süreci yönetmelerinde, üzerimize düşeni yapmak, birbirimizle dayanışmak, bulaştırmamak ve hastalanmamak için gerekenleri yerine getirmek gerekir. Da nedir; temizlik tedbirleri ve tabii ki en önemlisi: “EVDE KAL” Yani sosyal izolasyon.
Süreci doğru anlamak, nereye evrilebileceğinin ciddi analizini yapmak hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanının corona ile ilgili ulusa sesleniş toplantısında ki:
” Yaşadığımız sürecin insanlık üzerinde ne gibi sonuçlar ortaya çıkartacağını henüz bilemiyoruz” ifadesi, dikkate değerdir.
Bu ifadeden sonra konuşması devam ediyor Cumhurbaşkanının: "Sanayileşme, ardından gelen teknoloji ve bilgi devrimleri ile şekillenen bugünkü dünyanın nasıl bir geleceğe evrileceğini kestirmek şu anda zordur. Ancak, artık hiçbir şeyin eskisi gibi gitmeyeceği, gidemeyeceği de açıkça ortadadır. Küresel ekonomik, siyasi ve sosyal düzende köklü değişiklikler yaşanması muhtemel yeni bir döneme giriyoruz. Türkiye'nin bu fotoğrafı, özellikle kendi içinde avantajlı bir yerde durdurarak, oraya bunu döndürmesi şarttır. Özellikle, son 17 yılda ülkemizin temel hizmet alanlarında ve altyapısında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşüm sayesinde hamdolsun Türkiye, bu sürece olabilecek en hazırlıklı şekilde yakalanmıştır. Ülkemizin uyguladığı dengeli politikalar, bir yandan özel sektörün üretim gücünü desteklerken, diğer yandan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlardaki hizmetlerin kamu garantisiyle kesintisiz sürmesini sağlamıştır.”
Bu toplantıda 19 maddelik tedbirler ve eylem planı da açıklandı. Olumlu bir adım olmakla birlikte; işinden çıkarılanlara, işsiz gençlere, mevsimlik işçilere, işe gidemeyeceklere ve bu yüzden kesinti uygulanacaklara, borcunu ödeyemeyen memur, işçi ve diğer kesimlere ve buna benzer daha birçok dezavantajlı kesime dair noktasal eylem planlarının olmadığını görüyoruz. Yani bunlara yönelik maddi tedbirler yok.
Bu süreçte, işverenlerin işçi çıkarmasını önleyecek tedbirler/düzenlemelerin yapılması, işsizlik sigortası kapsamının genişletilmesi, dar veya sabit gelirlilerin elektrik, su, doğalgaz faturaları ve varsa kredi borçlarının ertelenmesi, asgari ücretliler ve emekliler gibi dezavantajlı gruplara bu sürece mahsus aylık artışı ve buna benzer sosyal devlet uygulamalarının netleştirilmesi; bu ve benzer tedbirlerin, belediyeler tarafından uygulanabileceklerin de uygulanması önem arz eder.
Belediyelerin ve muhtarların bu aşamada bile neler yapabileceği; gıda dağıtımı, yoksulluk ve sıkıtı çekenlere dair neler yapılabileceği ve küçük esnafa yönelik tedbirlere dair önlemlere dair bir belirsizlik mevcut.
Sağlık çalışanları en büyük risk grubu. Bu yönde de yardımcı olmalı, anlayışlı olmalı, uluslararası standartlara dikkat etmeli, onların taleplerini önemsemeli, işlerini zorlaştırmamalıyız.
Okulların tatil edilmesi olumlu ve gerekliydi. Bunun devam edeceğini düşünüyorum.
Yunanistan sınırında bulunanlar ve kamplarda bulunan sığınmacılarımıza yönelik tedbirler alınmalı. Yine tutuklu ve hükümlülere yönelik tedbirler de alınmalı; ilk etapta kanser vb hastalıklardan tedavi görenler, kronik hastalar, 40 yaşın üzerindekiler, hamile kadınlar, çocuklu kadınlar, tutuklu yargılanması gerekmeyenler, kaçma riski olmayanlar, cezası bir yıldan az kalmış olanlar vb grupların tahliye edilmelerine yönelik imkanlar gözden geçirilmelidir.
Belki de ilerleyen zamanda bu ve benzer tedbirler de alınır.
Bu salgının atlatılması için, toplumun ve yöneticilerin birlik içinde ve dayanışarak, kurallara uyarak mücadele etmeleri önem arz eder.
Rabbim; tüm mazlumların ve insanlığın, bu salgını dersler çıkararak ve insanlığa yaraşır şekilde atlatmalarını nasip etsin. Selam ve dua ile “EVDE KALIN”
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum