“En aşağı üç asırdan beridir sarp kayalara çarpa çarpa harap olan maarif gemimiz bugün kırık dökük bir tekne gibidir, bugün talebelik artık ilim yolculuğu değil diploma avcılığıdır.” Diyordu Nurettin TOPÇU; Türkiye’nin Maarif davası adlı eserinde. İrfandan kopuk bir eğitim sisteminden maarife ulaşılabilir yol bulunur mu bilinmez, ancak yeni bir eğitim öğretim yılının başlangıcında, eğitimin gerek milli eğitimin yapısal özelliklerinden gerekse de toplumsal yapıdaki yozlaşmaların eğitim sistemindeki yansımalarından kaynaklanan sorunlarla karşı karşıya olduğu çok aşikârdır.
sistemimiz; bugün sadece çocuklarımızın bir iş bulup çalışmalarını sağlayacak mecburi bir durum olmanın ötesinde bir şey ifade etmemektedir. Çocukları çocukluklarından uzaklaştırarak birer yarış artına dönüştüren, gençleri yozlaşmaktan kurtaramayan eğitim sistemimiz yeni nesilleri inşa etmekten uzaktır. Mesuliyeti yüklenen değil, mesuliyetin her türünden kaçan, emeği, ideali, sanatı kültürü düşünceyi önemsemesi gereken gençlerin sadece parayı önemseyen bir gençlik haline getirilmiş olduğu bir durumu yaşıyoruz. Oysa gençlik geleceğin tohumudur, nasıl bir gençlik yetiştiriliyorsa, öyle bir gelecekle karşılaşılacaktır. Hali hazırdaki durumun en önemli nedeni; eğitim sisteminin milletin ruhuyla, dokusuyla, özüyle bağının koparılmış olmaktan kaynaklandığını ifade edebiliriz.
Hayatın her sahasında ailede alışverişte hukukta siyasette sanatta ve ahlakta eğitime muhtacız. Okul esasında insanı, dışında yaşamış olduğu hayata hazırlamalı, Öğretmen bir bütün olarak insan yetiştirmeyi hedef edinmiş bir ruh sanatkârı olmalıdır. Zira öğretmen; ruhları kendilerine mahsus manadan bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir. Budur öğretmeni en büyük mesuliyet sahibi haline getiren. Bugün öğretmenliğin kutsal bir meslek olma vasfını gerçek anlamda kazanması, öğretmene verilen değerin, maddi manevi her yönüyle olması gereken noktaya ulaştırılması, belki tam da öğretmenlerin bu anlamda kendilerine yüklenen ve de beklenen misyonu üstlenmelerini sağlayacaktır. Aksi takdirde öğretmenlik mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır.
Eskiler maarif derlerdi, maarifin irfanla doğrudan bir ilişkisi vardı. ‘Talebe’ iken talep eder halden; bir zorunluluk içeren ‘öğrenci’ye geçişte, gönüllülük üzerine kurulu olan ‘muallim- talebe’ ilişkisi, ‘öğretmen- öğrenci’ ilişkisi ile bir mecburi bir durum halini almıştır. Bu durum irfandan kopuk bir eğitim sistemi oluşturmuştur.
Bilgiden irfana, irfandan hikmete bir yolculuk sunan bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Adı üstünde sistem; her yıl yeni baştan yapılan düzenlemelerle, deneme tahtasına çevrilmiş bir eğitim sisteminin, çocuklarımıza da millete de ülkeye de faydası olmayacaktır. İrfana dayalı bir eğitim modelidir ifade etmek istediğimiz. Kalabalıklar içinde şahsiyet oluşturmaktır, medeniyet kervanına yol gösteren bir eğitimdir, sezerek kavramadır, hakiki bir anlayıştır irfana dayalı eğitim. İnsanın elinden tutacak, ruhları diriltecek, insanı çoğaltacak toplumu sahih manada inşa edecek bir eğitime ihtiyaç var…
Yazımızın başında yer verdiğimiz; Nurettin TOPÇU’nun ‘Türkiye’de Maarif Davası’ adlı eserinden derlediğimiz notlardan istifade ederek ortaya çıkan yazımızı yine kitaptan bir alıntı ile bitirelim. ‘Bize bir insan mektebi lazım bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun. Her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin. Kendini hakikate adamak gerçek mektebin yoludur.’
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum