İnsanda istediği gibi davranma, mutlak ve sınırsız özgürlük hevesi vardır. Bu hevesi kısıtlayan her şey insana zor gelir, ona sıkıntı verir. İnsanın düzenli ve tertipli olmasını sağlayan kurallar sınırsız özgürlük isteğini kısıtlayıcı olması açısından sıkıntılıdır, rahatsız edicidir. Bu nedenle insan, kurallardan hoşlanmaz, özgürlüğün keyfini yaşamak ister. Oysa bu rahatsızlık veren kurallar, aslında keyifli bir rahatlık sağlar ancak insan bulunduğu anı düşündüğünden, sonradan elde edilecek rahatı dikkate almaz. Bu da insanın önemli zaaflarından ve yanıltıcı hislerinden biridir. Şair Nedim, insanın bu hislerine şu dizeleriyle tercüman olmuştur: Şevk-ı tamam vâde-i ferdâyı dinlemez. Reşk ana kim cihanda bugün buldu yarını! Bugünkü Türkçesi: “Hazır tamamlanmış bir heves, bir istek, gelecekte vaat edileni istemez. Ne mutlu ona ki dünyada bugünden yarını buldu” şeklindedir. Evet insan hazır bulduğu bir keyfi, gelecekte vaat edilen bir keyfe tercih etmektedir, yanıltıcı hissinden dolayı. Çoğu kimsenin fani dünyevî lezzetlere dalıp, ahirete ilişkin vaat edilen cennetleri uzak görmesi, zihnen dikkate almaması bu hissi sebebiyledir. Bir lezzetin hemen elde edilmeyip gelecekteki bir sürece bırakılması, mutlaka geleceğine inandığı halde onu uzak görmesine yol açar. Bu uzak görüş ise, hazırı isteyen, aceleci hislere aykırı düşer ve insanın içinde bir çeşit sıkıtı meydana getirir. Bunun sonucu olarak da şüpheli, yarı inkâr bir surete dönüştürür. Bu nedenle çoğu Müslüman, ahretteki hesaba inandıkları halde gereğini yapmıyorlar ve hazır buldukları lezzetlere dalıyorlar. Bir örnekle açıklayalım: Bir evin düzen, tertip ve temizlik kurallarına uyularak temiz ve derli toplu bulunması orada yaşayanlarla keyif ve rahatlık verir. Ancak kurallar uygulanırken bir miktar sıkıntı verir ve keyfi kaçırabilir. Bu kuralların uygulanmadığı, herkesin sınırsız özgür olarak istediği gibi davrandığı evde ilk etapta rahatmış gibi bir suret gösterir ama sonradan evin kirli, pasaklı ve darmadağın vaziyeti, orada oturanları kaçırtacak ölçüde sıkıntı ve rahatsızlık vermeye başlar. Düşünün, güya kuralların rahatsızlığından kaçılarak temizlenmemiş, tüm kapları kirli bırakılmış mutfak; darmadağın bırakılmış, gelişi güzel atılmış yataklar; kırıntılarla dolu halılar, çamurlu ayakkabıların içerde bıraktığı izler; kirli lavabolar ve benzeri gibi olumsuz durumlar hangi insanı rahatlatır? Orada keyifli bir şekilde oturmasını temin eder? Bu olumsuzluklardan keyif alan insan, akıllı bir insan olamaz. O halde akıl, kurallar muvakkaten sıkıcı da olsa gelecekteki geniş rahatlık için onlara katlanmayı gerektirir. Sözgelimi trafik kuralları sıkıcı olabilir ama sonuçta hayati bir rahatlık sağladığı herkesçe kabul edilmektedir. Allah’ın bu dünyada koyduğu kanunlarından biri budur. Rahatlık zorlukla elde edilir, önce zor geleni yapacaksınız ki sonra en geniş mahiyetiyle rahata kavuşmak mümkün olsun. Kuralların zorluğuna katlanmayan rahata kavuşmaz. Tarım kanunlarını uygulamayan çiftçi ürün alamaz, verimli kazanç elde etme rahatına kavuşamaz. Ders çalışma kanunlarının zorluklarını yaşamayan öğrenci, başarı mutluluğunu ve rahatını elde edemez. Bulaşıklarını kirli bırakma özgürlüğü yaşayan ve onları yıkama zahmetine katlanmayan, o kaplarda yeniden yemek yiyemez. Mademki zahmeti çekilmeyen şeyin rahmeti elde edilmez; mademki dünya hayatı bunun üzerine bina edilmiştir; Kur’an ve Sünnet kanunlarına uymayanlar da Ahiretteki sonsuz rahmeti ve rahatlığı kazanamazlar. Yüce Allah, bu kanununu insanlar akıllarından çıkarmasınlar diye, iki kez tekrar ederek:“Muhakkak kolaylık zorlukla beraberdir, şüphe yok ki kolaylık zorlukla beraberdir” buyurmuştur.”(İnşirah, 5-6.)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum