Aşırılık hiçbir şeyde doğru değildir. Yeme içmede, sosyal hayatın her alanında, çeşitli faaliyetlerde hatta dinde ve ibadette dahi aşırılık, asıl amaçtan uzaklaştırıcı bir etkendir. Bir şeyde aşırı gitmek o şeyin dışına çıkmaktır. Her ne işlem yapılırsa yapılsın, ifrat ve tefritten uzak, ölçülü, “kıvamında” tabir edilen tüm ihtiyaç olanı karşılayıcı ama ihtiyaç dışı fazlalıklardan arınmış tarzda olması gerekir. Kur’an işte bu kıvam durumuna “Sırat-i müstakim” adını vermektedir.
Bazı işlemlerde, doyumsuz nefisin ve sinsi saptırıcı şeytanın karışmasıyla ölçü ve kıvam terkedilir, ifrat ve tefrite düşülür. Böylece o iş sulandırılmış olur, değerden düşürülür. Çünkü aşırılık, gerçeğinden sapıp hayali ve gerçeği olmayana gitmektir.
Bu abartıların en tehlikeli olanı dini konularda teşvik ve sakındırma yapılırken düşülen ifrat ve tefrittir. Din hizmeti yapan kimselerin bu konuda dikkatli olmaları gerekir. Bir nafile ibadet teşvik edilirken bir farzdan söz ediliyormuş gibi aşırıya kaçılıyor. Söz konusu o nafile ibadet, zihinlerde farzmış gibi yer ediyor. Bazen de bir mekruhtan sakındırma yapılırken o kadar aşırıya kaçılıyor ki, haramın vasıfları o mekruha yapıştırılıyor. Abartılı sakındırmayla anlatılan mekruh, zihinlerde haram derecesini alıyor.
Unutulmamalıdır ki sünnet namazı farz derecesine çıkarmak, farzları nafile ölçüsünde görmeye yol açar, farzın zihindeki “zorunluluk” vasfını düşürür; mekruhtan haram ölçüsünde abartılı sakındırmak da harama kapı aralanmasına sebep olur. Yani haramdan kaçınma şiddetini düşürür, keskinliğini köreltir.
Örneğin bazı hayırlı gün ve gecelerde yapılması teşvik edilen nafile ibadetlerin farz derecesinde abartılı anlatılması ya da söz konusu bu gün ve gecelerle ilgili bir kısım ibadetlerin uydurulması yanlıştır, dine karşı tehlikeli bir yaklaşımdır.
Elbette bazı vakitlerle ilgili sahih hadislerde bildirilen nafile ibadetleri elden geldiğince ve gönüllülük esasıyla yapmaya çalışmak uygundur, kazançsız değildir. Ancak bu nafile ibadetleri farz derecesinde görmek veya anlatmak yanlıştır. Hele bunlarla ilgili uydurma bilgiler vermek ve bunu yaymaya çalışmak, ancak hainlerden kaynaklı bir sulandırma faaliyetidir.
Geçen gün bir arkadaşımızın telefonla gönderdiği ancak kim olduğunu bilmediğimiz birinin seslendirdiği sesli mesajda “Kim Hicri yılbaşı gecesi abdestli olarak Peygamberimizin mührü olan bu mühre bakarsa, yıl boyunca başına kaza bela gelmez. Bunu herkese yayalım.” diyordu. Bu seslendirmeden sonra bahsettiği mührün resmini de vermiş. Bir lira büyüklüğünde ortasında nesih yazıyla kelime-i tevhit yazılı bir nesneydi. Kim bilir kim tarafından üretilen bu bidat, telefonlar aracılığıyla sesli ve görüntülü mesajlarla yayılıyor. Bu bilgi hiçbir hadis kaynağında yer almadığı için açık bir uydurmadır ve Peygamber (ASV)’a iftiradır. Ayrıca “Peygamberin mührü” olarak gösterdiği nesnenin de Peygamber (ASV)’ın mührüyle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü Peygamberimizin mührü, üzerinde tersinden “Muhammedü’r-Resulullah” yazısı bulunan yüzüğüydü. Bütün mühürlerin üzerindeki yazı ters olur ki basıldığı zaman doğru çıksın. Bu yüzük de Hz. Osman hilafeti zamanında elinden bir kuyuya düşmüş ve kaybolmuş, tüm aramalara rağmen bulunamamıştır. Bu olay başta Buhari olmak üzere bütün hadis kaynaklarında yer almıştır. Buhari’de bulunan rivayet şöyledir:
Enes bin Mâlik (RA) şöyle demiştir: “Peygamber (ASV)’ın bu mühür yüzüğü hayatında kendi elinde bulundu. Ondan sonra Ebu Bekir'in elinde, sonra da Ömer'in elinde oldu. Osman halife olduğu zaman (da altı sene onun elinde olduktan sonra) Osman Erîs Kuyusu'nun başına oturdu. Osman, orada mühür yüzüğü parmağından çıkardı da (parmağına sokup çıkarmak suretiyle) onunla oynamağa başladı. İşte bu sırada mühür yüzük elinden kuyunun içine düştü. Biz Osman beraberinde üç gün gidip geldik, kuyuya inip çıktık, kuyunun suyunu çıkararak aradık, fakat bir türlü onu bulamadık.”(Buhari, Libâs, 55, Hadis no: 5879)
Ayrıca Kelime-i Tevhid veya başka kutsi cümlelerin yazısına bakmak kimseye bir şey kazandırmaz, zikir ve ibadet olan, onları okumaktır. Okumak sevap kazandırır, yazıya yahut nesnelere bakmak sevap kazandırmaz. Hatta Mushaf’a bakmak da böyledir. Ancak Kur’an’ı okumak ibadettir, Kur’an’ın yazısına bakmak bir şey ifade etmez.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum