“Duyduklarımızla hareket edeceksek, gözlerimiz niye yaratıldı?
Hep akıl yürüteceksek, kalbimiz neden var?
İşte bunun için ilim ve irfan diyoruz.
Yani aklın ve kalbin bereketli uyumu.”
İbrahim tenekeci.
“İnsan, sürekli bir var oluştur…” Böyle diyordu İhsan Fazlıoğlu, “Kendini Aramak” adlı o harikulade kitabında. Varoluş meselesi, insanlığın en kadim meselesi. İnsanın varoluşunun diğer varlıkların varlığından bir farkı olacak mı? Taşın, ağacın, akan suyun, başımızın üzerindeki göğün, yıldızların varlığı ile insanın varlığı arasında bir fark olmayacak mı? “İnsan Ne İle Yaşar?” Tolstoy, diğer varlıkların sormadığı, soramadığı, insanın en asil sorusunu soruyordu… Evet, insan en başta mevcut olarak vardır. Ancak insanın mevcut olarak var olması, varoluşu için yetmeyecektir. İnsanın yönünü ve yolunu mevcut halinden “vecd” haline çevirmesi gerekiyor. Eşrefi mahlûkat olan insanı diğer varlıklardan ayıracak olan varoluşu olacaktır.
Varlığını ileriye ya da geriye götürebilme yetkinliğine sahip tek varlık insan. Var olan olarak insan, varlığın estetik yanını güçlendirerek varoluşun coşkunluğunu yaşayabilecektir. “Sana gelen sende dirilsin” anlayışını ancak varoluşun estetik boyutuyla temas kurabilenler ortaya koyabilecektir. Değilse, bunalımın ve buhranın içine gömülü olanların, ne kendilerini ne de başkalarını diriltemeyecekleri muhakkak.
Varoluşun estetiğini yaşayanlar; yaşamın her anının kendilerine Allah’ın bir armağanı olarak görecekleri için dünyayı ve toplumu ve de kendilerini güzelleştirmenin derdini taşıyacaklardır. Bu an/layışla, anlamlandırılmış bir hayatı güzelleştiren insan, varlığını yani mevcudiyetini “vecd” içinde ifade edebilecektir. Varoluşun amacı güzelliğe ulaşabilmek, estetik olana, ulaşabilmektir. Estetik olan esasen özde olandır, fıtri olan, etik olan, yaratılışımızda olandır. Estetik duyuş, insanın kendi eksiğini tamamlama, estetik olan yani kendilik bilincimiz yani özümüzdür. Ahlakımız, yaratılışımız, fıtratımız. Ve insan özünde olan güzelliği hayatının merkezine koyarak g(öz)el olana ulaşacak, güzelleşecektir. Estetik ile ol/an insan; zamanda ve mekânda ve yaşadığı her an/da var olacaktır.
“Ancak sevgi ile birleşen estetik, insan kalbini rikkatli, yani incelikli kılar. Bu tür bir yetkinliği elde eden kimselerin Tanrı inancı çok daha anlamlı ve derin olacağı gibi, insanlara ve çevreye yaklaşımları da müspet, barışçıl, dinamik, onurlu ve sevecen olacaktır. Estetik duyarlılığı tüm boyutları ile yaşayan bir kimsenin Tanrı'dan kadına, musikiden tabiata, şiirden güzelliğe göz ardı etmesi mümkün değildir..." (Nusret Çam; Aşk Dini)
Zamanı yitiyoruz, mekânı ve insanı yitiriyoruz. Kendimizi yitiriyoruz… Modern insanın en bariz özelliği, ruhu yitirilmiş bir yaşamı yaşamak. Güzellik duygumuzu, estetik anlayışımızı hâsılı varoluşumuzun estetiğini yitirdik. Hayat bulacağımız bir yaşama ulaşabilmenin yolu; varoluşun estetiği ile varlığın vecdine ve de zevkine ulaşabilmekten geçecektir. Varoluşun estetiği; cevher ile arazı, ilke ile tecelliyi, fizik ile metafiziği, suret ile maddeyi, somut ile soyutu, dünya ile ahireti bir bütün olarak kavrayarak, birini diğerine feda etmeyerek sahih bir hayat görüşüne ulaştıracaktır. Bunun aksi kendimizi, dünyayı ve öteyi anlayamamaya götürecektir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum