Eskiden resmi araç denilince akla gelen; siyah plakalı, her iki kapısında “Resmi Hizmete Mahsustur” yazan, şoförüne zimmetli (her türlü hasarından sorumlu), siyah renkli ya da kurumuna göre turuncu ya da yeşil renkte olan araçlar akla gelirdi.
Bu araçlarla kurumun işi dışında bir iş yapılamaz, kurum işlerinde de büyük bir ciddiyetle ve itidalle kullanılırlardı.
Ta ki, kiralık araç furyası başlayana kadar.
Kurumlar önceleri iş makineleri kiralar oldu, ardından bazı ihalelerde “kontrol aracı” adını verdiği araçlar ihale şartnamesine eklenir oldu. Bu araçlar, sahada o işi kontrol amaçlı kullanılacağı gerekçesi ile ihale süresince müteahhit firma tarafından sağlanırdı. Kimisi gerçekten o amaçla kullanılırken kimileri de şahsi araç ihtiyacı giderme amaçlı kullanılır oldu.
Ardından, toplu araç kiralama ihaleleri açılmaya başlandı.
Özellikle belediyeler bu konuda o kadar ileri gitti ki, başkan bile meclis kararıyla kendilerine makam aracı alması gerekirken, beyaz plakalı sivil lüks araçlar kiralayıp binmeye başladı. O kadar lüks araçlar kiralanmaya başlandı ki, o aracı satın almaya kalksalar meclisten geçirene kadar ciddi sansasyon olacağı için beyaz plakalı araçla bu kararı ve yasayı by-pass etme yolunu seçtiler.
Artık baştan aşağı her kademede binek araçlar, yüksek yakıt hakkı olan ve istediği kadar paralı yollardan geçme hakkına sahip büyük bir israf furyasının ortasına düşüldü.
Bir müddet sonra bazı belediyeler personellerine bu araçları o kadar hak görmeye başladı ki, belediye şirketlerinin bütçesiyle büyük filolar satın alıp belediyeye kiralamak suretiyle bu sözde ihtiyacını karşılar oldu.
Suiistimalin kapısı ardına kadar açılmıştı.
Araç takip sistemleri kurulu olmasına rağmen hiçbir yaptırımın olmadığı bir hal ile devam edildi. Nasıl yaptırım yapılacaktı ki? Yaptırımı uygulamakla sorumlu departmanın yöneticileri bile bu israf furyasının bir parçası olmuştu.
Özellikle belediyelerin tüm personellerine mesai saatleri içerisinde kullanılması amacıyla toplu taşıma araçlarından ücretsiz faydalanma hakkı verilmiş iken, kimse bu hakka dönüp bakmaz oldu. Çünkü kiralık olarak tahsis edilmiş, araçlarla diledikleri yere gitme hakkı vardı artık. Gün içerisinde her türlü resmi ve şahsi işte kullanılması yetmezmiş gibi aile efradının da emrine amade olmuştu.
Artık,
-Okul önlerinde öğrenci bekleyenler,
-Akşam veya gündüz aile ziyaretleri amaçlı kullanılanlar,
-Her türlü misafirliğe aile bireylerini taşıtanlar,
-Mevsimine göre evin zahire ihtiyaçlarını taşıyanlar,
-Görevden alınmış olsa bile aracı geri istenmeye utanılanlar,
Sıradan görüntüler olmaya başladı.
Hasbelkader bir haber yapılırsa, çapı ve çevresine bakılıp üst düzey görülmesi halinde görmezden gelinir, eğer orta ve alt kademede bir kişi ise kamuoyuna iki satır bir “soruşturma açılmıştır” ibaresi ile üstü kapatılmakta. Soruşturmaların sonunun nereye varacağı zaten herkesçe malum. Zira soruşturacak olan zevat da bu tip bir araç sahibi olduğundan dolayı, birçok hareketi normal gören bir tavırla olaya yaklaşmakta.
Şöyle basit bir hesap yapalım;
-Bir aracın normal kiralama ücretinin 5bin TL olduğu, yakıtı ve diğer masraflarının da bu kadar olduğu düşünüldüğünde araç başı 10bin TL olur. Ortalama 500 araç bu şekilde kiralandığı varsayılırsa, aylık çıkan rakam 5 milyon TL. Yıllık 60Milyon TL.
-Bu durum sadece kurumun zararı olarak düşünülmemeli, aynı zamanda büyük bir milli servet kaybı. Petrolün ithal edilen bir ürün olduğu düşünüldüğünde ihracat açığı sebebi.
Bu bir mühendislik hesabı değil elbette. Her gelen yönetici bunu hesaplar. Hesaplamakla kalmaz, ardından bir sürü beylik laf eder, önüne geçeceği sözünü verir. Ardından önemli bir kısmı yavaş yavaş bu durumu benimser, aile bireyleri dahil tüm sevenleriyle bu furyanın bir parçası olarak hayatını sürdürür.
Çözüm;
Kamuda beyaz plakalı ve renk bağımsız araçların kullanımı derhal yasaklanmalıdır.
Her kurumun norm kadrosu olduğu gibi, sahip olabileceği siyah plakalı araç istikakı da bellidir. Bu kapsama geri dönülmelidir.
İktisadi teşekküller yani kamunun şirketleri eliyle satın alınan ya da kiralanan araçlar de siyah plaka ve ana kurumun istihkak çatısı altına girmelidir.
İç soruşturmalar, ilgili kurumun umuduna terk edilmemelidir. Başta valilik tarafından üstlenilmelidir. Eğer soruşturulan valilik ise bir üst makamı olan bakanlık tarafından önemle soruşturulmalıdır.
Sayıştay’ın rutin denetimlerinde bu konu özel bir başlık ve gerekirse müstakil bir denetim süresi içerisinde ele alınmalıdır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum