İslam dini, nesil emniyetini sağlam ’a veemniyet altına almak için; nikâh bağıyla eşlerin karşılıklı rızasından sonrahayatlarını birleştirmeyi mubah kılmaktadır… Sağlam temeller üzerine kurulanailelerden, dünyaya gelecekolan çocuklar; başta Rablerinekarşı kulluk görevlerini yapmanın yanı sıra, toplumlarına ve dolayısıylainsanlık âlemine de faydalı bireyler olarak yetişirler.
Peki,iş bunun tersi olursa ne olur? İşte o zaman felaket üstüne felaket yağar,ailelerin,toplumların vecemiyetin başına… Cahiliye döneminde, yani İslam öncesi Mekke veçevresindeki müşrik toplumlarda; her hangi birisinin bir kız çocuğu dünyayageldiğinde, utancından yerin dibine batası geliyor ve toplumda kınanmamak (!)için öz ciğerparesini toprağa gömecek kadar yüreksiz ve merhametsiz davranabiliyorlardı…Evet, bunu yapıyorlardı çünkü o zaman diliminde yaşayan insanlar; zifirikaranlık bir çağın, sadece erkek egemenliğiyle övünülecek kadar kibirli, katıyürekli biro kadar da merhametsiz; hakkı tanımayacak kadar basiretsiz veinançsız bir toplumun mensuplarıydı. Çünkü onlar nesilden nesle, hep öylegörmüş, öyle şartlanmış ve öyle yapmanın; onlara göre en doğru şey olduğunusavunuyorlardı!…
Evet,o gün onlar hak hukuk nedir bilmezlerdi, güçlü olanlar zayıf olanları ezer ve acımaduygularını kaybedecek kadar da canavarlaşmış bir toplumdu... Ta ki, Cebel-iNur’da; Kâinat’ın Efendisine (s.a.v) İlahi mesaj nazil olana dek; hep böyledevam etmişti… Ve İslam’ın nuru cihanı bir güneş gibi aydınlattığında, toprağadiri diri gömülen evlatlar gömülmekten, zulme maruz kalan mazlumlar ezilmekten,yolunu kaybetmiş olan şaşkınlar meçhul gidişattan; hayatlarını, tahtadan,tunçtan, helvadan, tahtadan ve taştan yapılan putlara teslim etmiş olanların niceside; “La ilahe İllallah Muhammed Resulullah” deyip kurtulana kadar.
Şimdi, günümüzüm modern çağında; hukukbilmez, kural tanımaz sözüm ona bir kısım çevrelerin, “Cahiliye asrındakızçocuklarını diri diri toprağa gömdükleriiçin ilkel ve vahşi olmakla,eleştiripmerhametsizlikle itham ederlerken; unuttukları bir hususu ya unutmaktalar, yada görmezden gelip es geçmektedirler. Evet, o gün toprağa gömülen kızlarınhemen hepsi; günah işleme aşamasına yetişmeden yani masum birer çocuk ikengömülüyorlardı. Peki, yirmi birinci asrın modern çağda yaşayan insanların birkısmısın nasıl bircehaletin içinde kaybolduklarını görebiliyorlar mı acaba? Yadaha anne rahmindeyken iğneye öldürülen ceninler, ya kürtajla alınan masumbebekler veya gayri meşru yoldan dünyaya getirilip kundaklarıyla cami avlusuna,çöp bidonlarına bırakılanmasum çocuklara reva görülen canice işlere ne demeklazım? Onları gömenler kim? Cahiliye asrında ilkel bir hayat yaşayan bedevi birmüşrik mi; yoksa modern asır da yaşadığı halde, hakkı ve hakikati göremeyecekkadar kör bir yobaz, merhametsiz bir cani mi?
Yada, gençliğinin baharında; eroine, esrara, bonzai’ ye, Afyon’a içki ve benzerialkolleremüptela olup da; bir hiç uğrunda manen gömülen fidan gibi gençlerinmüsebbibleri mi? Peki, İslam’a göre değil de, tamamen Hıristiyanların örf veadetlerine göre tertiplenen nişan ve düğün merasimleriyle temelleri atılan;veiçkili,sazlı cazlı ortamlarda icra edilen evlilikler;İslam ahlakıyla eğitilmeyenevlatlar, gayesiz ve hedefsiz yaşayıp bir ömür boyu şeytana maskara olannesiller; bunlarınhepsi bir nevi toprağa gömülmüyorlar da ya nedir? Arkadaşımdır(!) adı altında Nikâhsız birlikteliklerle yıllarca beraber yaşayıp zinaedenlerden tutun da, Müslüman anne babadan oldukları halde; batıl ideolojilerekendilerinikaptırmakla hayatlarını karartanlaravarıncaya kadar, bir nesiltoprağa gömülmüyor mu? Yani, Cahiliyenin zamanı ve mekânı pek yoktur aslında. “İnsan ne zaman ki hakkı bilmedi, sanki o hiçdünyaya gelmedi.” Vecizesinde anlatıldığı gibi;“Hakkı hak bilip haktan yana saflarını belirleyenleriçin her zaman birSaadet asrı olacağı gibi; Hakkı tanımayıp küfrün karanlık dehlizlerindekurtuluş arayan bedbahtve gafiller için de her zaman bir cahiliye asrı vardırvar olamaya devam edecektir…
Şöylebir tabir var: “günah ve hata, altın ve gümüşten gerdanlık olsa da; onu kimseboynuna takmak istemez!... Evet, diyoruz ki; Firavunun sarayında büyüdüğühalde, Firavun ve avenelerinin saltanatını yerle yeksan eden Musa’yı örnekalmak varken; Nuh’un evinde büyüdükleri halde, necat gemisine binmeyen Kenan’ımisal vermek de neyin nesidir acaba? Yaşadığımız asırda, her gün binlerceinsanın manen ve bulaştıkları kötü alışkanlıklarından dolayı fizikken toprağınkara bağrına gömüldüklerinden haberimiz var mı? Peki, Aristo’nun, Eflatun’un,Hegel ’in, Mao’nun, Karl Marks’ın ve diğer dalalet ideologlarının sapıkdüşünce vefikirleriyle yetişen nesiller de; bir nevi diri diri toprağa gömülmüyorlar mı?
Hangiçağda ve hangi zamanda olursa olsun, insan; hakkı bilmediği zaman ölü biriskelet mesabesindedir… Şöyle dünyaya, çevremize ve yaşadığımız topluma bakıldığında;bir zamanlar kanlarını bedel vererek bu toprakları bize vatan olarak bırakanfedakâr ecdadın torunları; bu gün kimlerin yolunda, kimlerin yanında ve hangisapık ve bozuk fikirlerin savunucusu oldukları görülecektir.Peki, bu da manen onlarındiri diri toprağa gömülmeleri değil midir? Aslında tam da manen toprağagömüldüklerinin bir tezahürüdür? Evet, bu gün, şeytanın tuzaklarına, günahbatağına düşen gençler de; diri diri toprağa gömülen modern çağın çocukları veİslam dışı yaşanan gidişatın kurbanlardır… Onları, düştükleri bu manevi ölümdenancak; İslam’ın eşsiz Nuru ve Kâinat’ın Efendisi (s.a.v)’nin örnek hayatınatutunmaları kurtaracaktır… Gerisi ham hayaller, meçhul hedeflerdir… Haydi birhayatı, gömülmekten kurtarma vesilesi olmak adına bir adım atalım!...
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum