Haccın önemli aşamalarından ve farzlarından biri olan Arafat vakfesidir. İki yıldır korona belası yüzünden hac yapılamadığı için Mekke, hiç olmadığı kadar sakin durumdadır. Bu yıl da Suudi Arabistan’da meskûn olanlarla sınırlı olarak kısıtlı sayıda hacca izin verildi. Bu itibarla mahşer provası niteliğindeki Arafat vakfesi de pek sakin olacak. Bu hüzün verici durum, daha ne kadar sürecek bilmiyoruz. Bir an önce bu musibetin kaldırılmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyoruz.
Zilhicce’nin onuncu günü olan 20 Temmuz Salı günü idrak edeceğimiz Kurban bayramı aslında haccın aşamalarından biridir. Bu nedenle yöremizde “Hacılar Bayramı” olarak da söylenir. Zilhicce’nin dokuzuncu günü Arafat vakfesinin gerçekleştiği gün itibariyle “Arefe günü” olarak adlandırılmıştır. Ondan bir önceki yani Zilhicce’nin sekizinci gününe de “Terviye günü” adı verilmiştir. Eskiden, Arafat vakfesinde bulunacak olan hacıların su ihtiyacını karşılamak için bir gün öncesinden hazırlık yapılır ve Arafat’a su taşınırdı. Bu nedenle bu işlemlerin yapıldığı güne “Sulamak, suya kandırmak” anlamına gelen “Terviye” adı verilmiştir.
Bu mübarek günlerde yalnız Mekke’de bulunanların değil, diğer yerlerde de bulunan müminlerin yüreği de orada atıyor. Her gün namazlarda yöneldiğimiz o kutsal mekânda olup bitenlere karşı düşünce ve duygusal yönden bağlantı içindeyiz.
Arafat sözlük olarak “tanışmalar” anlamındadır. Dünyanın her tarafından, dilleri ve renkleri farklı her milletten bir nevi temsilciler olarak hacılar, mahşeri andıran Arafat alanında Arefe günü toplanırlar. Ve birbirleriyle tanışıp kaynaşırlar. Binlerce çeşit farklılıklar, kendilerini kardeş ilan eden bir Allah’a ibadet, O’na yönelme ve O’na yakarma noktasında bir olurlar, kardeş olduklarını her yönüyle görür ve hissederler. Ve burada önemli bir hutbe okunur, herkes bu duygular içinde sanki Allah’ın elçisini dinliyormuş gibi bu öğütlerden hissesini alır, büyük bir etkilenme gerçekleşir. Bilindiği gibi Peygamber (ASV)’ın Arafat’ta okuduğu Veda Hutbesi, tüm insanlığa yönelik öğütlerden oluşmuş, asırlardır güncelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. İşte bu yüzden bu alana “Arafat” adı verilmiştir. Haccın asıl gayesi de budur. Bunun içindir ki Peygamber (ASV) üç kez tekrarla, “Hac Arafattır!” (Tirmizi,Tefsîru'l-Kur'ân,2) buyurmuştur. Cahiliyye döneminde müşrikler, hac için çeşitli memleketlerden gelen insanlara katılmıyor, Arafat’a gitmiyorlardı. Hac günlerini panayırlarda şiir yarışmalarıyla düzenleyerek boş amaçlar uğruna soya dayalı böbürlenmelerle ve atalarıyla övünme yarışına geçiriyorlardı. İşte bu cahiliyyeden kalma “Arafat’ı önemsememe” fikrini yıkmak üzere, Resulullah (ASV) “Hac Arafattır!” buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim müşriklerin atalarıyla övünme şiirlerine işaret etmiş ve “Atalarınızı zikrettiğiniz gibi hatta daha güçlü bir dille Allah’ı zikredin!” buyurmuştur.
Akşam vaktiyle birlikte bu alandaki görev tamamlanmış olur ve Müzdelife’ye akın ederler. Müzdelife toplanma, yaklaşma ve gecenin ilk bölümü anlamlarına gelir. Her üç anlam da bu mekâna uyumlu gelmektedir. Çünkü gecenin ilk zaman diliminde buraya gelinir. Allah’a yaklaşmak amacıyla şeytanı simgesel olarak taşlamak üzere burada taş toplanır. Kur’an’da bu kutsi mekândan “Meş’ar-i Haram” adıyla söz edilmiştir. Ayette “Rabbinizin lutuf ve keremini aramanızda sizin için bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp akın edince Meş'ar-i Harâm'da Allah’ı zikredin, O'nun size gösterdiği biçimde O'nu zikredin. O'nun yol göstermesinden önce siz, sapıklardan idiniz.” (Bakara 198) buyrulmuştur. Meş’ar kelimesi ism-i mekândır, “Şuurlanma, bilinçlenme yeri” anlamındadır. Arafat’ta kazandıkları kutsi duyguları, kardeşlik anlayışını ve hutbesinden aldıkları öğütleri bu kez Müzdelife’de müzakere eder, tefekkür eder ve bunu şuurlarına yerleştirirler. Böylece Din bilinci kazanmış olurlar. Bundan dolayı buraya “Meş’ar-i Haram” adı verilmiştir. Ayette “bu alanda Allah’ı zikredin” diye emrediliyor.
Bu zikrin ne olduğu, nasıl olması gerektiği,“Hac ibadetlerinizi bitirince anne ve babalarınızı zikrettiğiniz gibi hatta daha güçlü bir dille Allah’ı zikredin. İnsanlardan kimi "Rabbimiz, bize dünyada ver!" der; onun ahirette bir payı yoktur.” (Bakara, 200) ayetinden anlaşılmaktadır. Zikir, hatırlama, yâd etme, müzakere etme, minnettarlığını hissedip samimi bir şekilde bağlılığını dile getirme gibi anlamlardadır. Buna göre, anne ve babalarınızın üzerindeki iyilikleri ve ruhi ve bedeni bağlılığı yâd ettiğiniz gibi Allah’ı zikredin demektir. Çünkü daha babalarınızı yaratan, onları size musahhar kılan, sayılamayacak kadar iyilikler size bahşeden Allah’tır. İnsanın en yakını anne ve babasıdır. Onları yaratan da Allah’tır. “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16) ayetiyle de bütün yakınların da en yakınının Allah olduğu ifade edilmiştir. İşte bunları tefekkür edip bu konuda bilinçlenmek gerekir. Bu bilincin kazanılacağı yer de Meş’ar-i Haram’dır.
Haccı engelleyen bayram sevincini buruklaştıran musibetin yok olması dileğiyle bütün okuyucularımın, Gazete İpekyol çalışanlarının ve bütün Müslümanların Kurban bayramını tebrik ederim.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum