“Allah yolunda öldürülenlere (sakın) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz bilmez hissedemezsiniz.” (Bakara/ 154)
Şubat ayı her yıl geldiğinde, ilk olarak bu ayda Şehid düşmüş olan Şehidler konuk olur duygu ve hislerimin dünyasına. Hangisinin yaşam mücadelesine biraz dokunsam, boğazımın düğümlendiğini ve gözlerimin yaşardığını görürüm. Hani, diyorum ki, Acaba Şubat ayının başındaki “Ş” ‘nin de şehadetle bir ilgisi vardır da ondan mıdır; Şubat ayında Şehid olanları daha çok hatırlar oluyoruz? Kim bilir belki Şubat ayı da, Şehid veya Şahit bir aydır da, hikmetini biz bilemiyoruz.
Şehid Hasan Elbenna:“Evet, Şubat ayında Şehid olmuş,yakın tarihimizdeki, Şahsiyetlerin kısaca mücadele hayatlarından bahsetmeyi, kendimize bir vefa borcu olarak telaki ettiğimizden olsa gerek; gönül dostlarımızın hisler dünyasına az da olsa dokunmak istedik. Önce Şehid Hasan El-Benna’nın şehadetinden kısaca bahsedelim. Şehid Hasan El-Benna, İngiliz devletinin sömürgesi altında inleyen Mısır Müslümanlarının hali pür melallerionu ziyadesiyle üzdüğü için, daha genç bir öğretmen iken İslam davasını kendine dert edinmiş ve insanları gaflet uykusundan uyandırmak adına; kendine sorumluluk yükleyen, gece gündüz demeyip, şehadetine kadar İslam davası için çalışan ender şahsiyetlerden biridir. Onun azimli ve gayretli İslami çalışmaları sonucunda, İhvan-ı Müslim’in (Müslüman kardeşler) teşekkülü vücuda gelmiş ve onun bu çalışması vesilesiyle tüm Mısırda yankı uyanmıştı. Mısırlı gençlerin uyanıp, İngiliz sömürgesine karşı koymaları; hem İngilizleri hem de Mısır’ın kukla yönetimini rahatsız etti. Ve Hasan Elbenna bir konferanstan dönerken, arabası durdurulup ruhsatlı silahına el konulduktan kısa bir mesafe sonra; pusudaki hainlerin ateş etmeleri sonucunda ağır yaralanır. Hastaneye kaldırıldığında yaşıyordu ancak, bir Mısır polis şefinin içeri girip ameliyat etmemeleri yönündeki ısrarcı baskıları sonucunda, “Üstad Hasan El-Benna 12 Şubat 1949 da kan kaybından dünya hayatına veda edip Şehid olur. Ruhu şad makamı ali ve mekânı cennet olsun.
Şehid Esad Erbil-i Efendi:“Ve bir diğer Şehid: “Esad Erbil-i Efendi, o da diğer Şehidler gibi, zalimlerin hunharca saldırılarına maruz kalmış mazlum İslam Şehitlerindendir. Esad Erbil-i Efendi’yi, Menemen hadisesinin senaryosunu yazan mihraklar; onunda (hadiseyle yakından uzaktan ilişki ve alakası olmadığı halde) hadiseyle ilişkisi olduğu suçundan (!) yargılamış ve yaşı bir hayli ilerlemiş olduğundan dolayı infazını ertelemiş ama hastanedeki hain ellerin zehirlemesi sonucunda; diğer Şehidlere katılmak üzere, 04 Şubat 1931 de ruhunu Rahmeti Rahmana teslim edip Şehid olmuştu. Ruhu Şad, makamı ali mekânı cennet olsun. Tabi, daha sonra Menemen hadisesinin üzerindeki gerçek sır perdesi aralanmışsa da, olayın Müslümanları sindirmek amaçlı bir senaryodan öte bir şey olmadığı gün yüzüne çıkmış ama; yakın bir zamana kadar hala birileri tarafından kaşımaya çalışılan utanılası yaralardandır…
Şehid Atıf Hoca:“İskilipli Atıf Hoca Efendiyi, yakın tarih Cumhuriyet Türkiye’sinde tanımayan var mı bilmiyorum. Gerçekşu ki, mazlum insanlar daima zalimlerin zulmüne maruz kalmış ve hadiselerin gerçek yüzüise yalanlarla hep örtülmüştür… Birde yalanlarla yazılan tarih sayfalarında söz konusu edilen Müslüman şahsiyetler; hep karalanmaya çalışılmıştır. Ki, yetişen nesiller onları hep düşman bellesin ve onlara karşı daima kin, nefret ve husumetle büyüsünler diye. Atıf Efendi, utanılası Şapka kanununa (yazmış olduğu Frenk mukallitliği ve Şapka risalesi şapka yasasından önce yazılmış olmasına rağmen) muhalefetten dolayı, bir gece evinden alınıp ve bir daha da geri dönmemiş mazlum ve suçsuz olduğu halde Şehid edilen bir İslam Âlimidir. İskilipli Atıf Efendi, Kel Ali lakaplı (Ali Yalçınkaya) ve cellat ekibi tarafından yargılandığı esnada, Kel Ali ona: Ya Hoca, şapka dediğin bir çaput parçası, işi bu kadar büyütmenin âlemi var mıydı? Sarığı indirip kafana şapkayı taksan ne olur sorusuna hiddetlenen Atıf Efendi; Hâkim bey…Arkandaki Türkiye bayrağı da bir çaput onu indirip İngiliz bayrağını assan ne olur diye cevap verince Kel Ali küplere biner… Dinimizin bazı nişaneleri vardır ve o nişanelerle biz kendimizi diğer kavimlerden ayırt ederiz der. Ve kalem kırılır, Atıf Efendi, 04 Şubat 1926 sabahında, darağacında idam edilir. Ruhları Şad olsun.
Şehid Abdülmelik El-Şahbaz:“Ve Şehid Malcolm X namı diğer Abdülmelik El-Şahbaz. Aslında o Amerikalı bir siyahi, kalbi beyaz ve berrak, on bir çocuklu bir ailenin farklı olan çocuğu! Babası papaz olan Malcolm; daha çocuk yaştayken, birçok olaya karışır ve Hapislerde yatar. Hapiste tanışmış olduğu Muhammed Elijah’ın adamları vesilesiyle Müslüman olur. Ama bu Müslümanlık biçimi Malcolm’u hiçbir zaman tatmin etmez. Çünkü Malcolm, içi boş, ırkçılık üzerine bina edilmiş bir anlayışın; insanlığa ve dünyaya hiçbir yarar getirmeyeceğini hep düşünür durur. Hapisten çıktıktan sonra, İslam beldelerine seyahatler yapıp oradan Arabistan’a gider ve Hac mevsiminde Ka’beyi tavaf eder. Milyonlarca insanla birlikte Allah’ın huzurunda kapandığı Secdede gerçek kişiliğini bulan Malcolm, Amerika’ya döndükten sonra; Elijah’ın ırkçı oluşumuna karşı tavır alır. Verdiği konferanslarla, gençleri bilinçlendirmeye çalışan Malcolm ’un çalışmaları; inkâr lobileri başta olmak üzere, Amerika yönetimini rahatsız eder. Ve Malcolm, yine bir konferansverdiğiesnada; İslam davasının amansız düşmanları tarafından taranır. Daha kırk yaşlarında, azim ve gayret dolu olduğu ömrünün baharındayken; 21 Şubat 1965 de ruhunu Rabbine teslim edip Şehid olur. Ruhu şad, makamı ali, mekânı cennet olsun. Devam edecek inşallah… 04 Şubat 2019.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum