“Ameller, niyetlere göredeğerlenir.Herkesin ancak niyetine göre amelinin karşılığı vardır…Her kimin hicretiALLAH’A ve Resulü ’ne (onların rızasına) yönelik ise, onun hicreti, ALLAH veResulüne (ulaşan) hicrettir. Her kimin de hicreti, erişeceği bir dünyalık veyaevleneceği bir kadından dolayı ise, onun hicreti (ALLAH ve Resulünün rızasıdeğil) hicretine sebep olan şeydir. (Buhari ve Müslim. Mütevatır hadis) Şehirlerinanası (Ümmü-l küra) olan Mekke; birçok kutsiyete ev sahipliği yapan şereflişehir!. .. İsa (a.s)’ın göğe yükseltilmesinden sonra geçenbunca zaman sürecinde, (takriben altı asır) Hanif din üzere dalalete sapmadanyaşamaya gayret eden ufak bir azınlığın dışında; kalpleri kararmış, merhametduyguları körelmiş, yaşam tarzları kan, gözyaşı, talan, şirk, zulüm ve kabaKuvvet’e dayanan insanların oluşturdukları,zifiri bir dünya vardı.
Hayatfelsefeleri, kabilecilik, şirk, atalar dini; hukuk tanımazlık, kin ve nefretidi söz konusu insanların!... Kapkaranlık bir dünyada yaşıyorlardı insanlar.Yüce kudret, acıdı insanlara ve onlara; kendi içlerinden; kendilerine hakkı vehakikati tanımaları için bir elçi gönderdi… Evet, elçilerin en şereflisi,beşerin en faziletlisi, en yufka yüreklisi ve en müşfiki Hz. Muhammed (s.a.v)‘den başkası değildi kendilerinegönderilen elçi.
Evet,O (s.a.v) Kırk yaşlarındaydıve yeryüzü bunca genişliğine rağmen; insanlığıniçine düştüğü Şirk ’in kör kuyusunda can çekişmesinden dolayı, ona dar gelmekte,onu ziyadesiyle üzmekteydi. O (s.a.v) bazen Mekke’yi terk eder, Cebel-i Nur’unzirvesine çıkar; günlerce Rabbinin azameti ve kudreti karşısında boynunubükerek, şefkatli yüreğiyle ellerini duaya kaldırıp, insanlığın kurtuluşu içinbir çıkış kapısının açılmasını niyaz ederdi.
O’(s.a.v) yukarıda, Mekke şehri aşağıdaydı. Şehrin köhne ışıklarını seyreder;Kâinattaki Kevni ayetleri düşünürdü. Kureyş ’in içine düştüğü şirk bataklığınamana vermez ve onların bu çıkışı olmayan dünyalarının dışında bir aydınlık birdünya arzulamaktaydı!... Ve o gün geldiğinde, Mekke müşrikleri kendisine amanvermedi, ona eziyetin alasını reva gördüler; bu sürünceme tam on üç yıl sürdü…Tam on üç yıl… Üç yılı ambargo… İki defa Sahabelerinin Habeşistan Hicreti… VeMekke şehrinin O’na (s.a.v) ve Sahabesi için çekilmez olduğu günler… Yolgörünmüştü aslında… İkinci Akabe Beyatı’nda, Mekke’ye gelen Ensar kafilesi; onuve İslam’ın güzide fedailerini kendi şehirlerine yani, Medine’ye davet ediyorlardı.
Budavet öyle zannedildiği gibi birkaç günlüğüne yapılmış bir davet değildi… Birömür boyu ve ölümüne bir davetti bu… Mekke’den Medine’ye gelecek olan dinkardeşlerini; her şeye rağmen, ölümde olsa, canları pahasına onları koruyacak,aşlarını ve işlerini onlarla paylaşacaklardı…Ve sözlerinde durup, öyle deyaptılar. Öyle ki, yüce ALLAH onları; Ensar (ALLAH’IN dininin) diye;isimlendirmekle onlara lütuf kapılarını açıverdi. Bu lütuf, onları tezkiyeedecek olan; Hz. Muhammed (s.a.v) ve kendisine gönderilen ALLAH’IN KelamıKur’an’ı Kerimdi…
Kadrosunu,Mekke’nin çile ve sıkıntılarla dolu olan ortamında yetiştirip,İslam devletinintemellerini yükseltmek için, dünyadaki tüm şirk düzenleriyle Cihad edecekkıvamına getiren Hz. Muhammed (s.a.v); yol arkadaşıyla (Hz. Ebu Bekir (r.a) ileyola koyulmuşlardı bile… Bu yol, meşakkatli ve bir o kadar da tehlikeliydi… Buyolculuğa salt manadan bakıldığında, adı hicretti belki bu doğru… Fakat buhicret ile, İslam devletine adım adım ilerlemekti. Aslında bu kutlu yolculuktaatılan her adım; Medin’de İslam devletinin binasına bir taş bir tuğlayerleştirmekti!... Hicreti hicran ile beslemeyenlerin yaptıkları yolculuk,yorgunluk ve bitab düşmekten başka nedir ki?
İslamdevletine giden yolun ismiydi Hicret!... Buydu gaye, buydu kasıt ve buyduniyet… Hicret, Mekke’nin müşrik kodamanlarının korkusundan bir kaçış değildi.Mal ve servet edinmek için başka bir diyara ticaret amaçlı hiç değildi… Çoksevdiği bir kadınla evlenmek için ardına düşülen bir yolculuk hiç değildi…Hicret-i Nebi (s.a.v); Kâinat’ın ufkundan, dünyaları kararmışların üzerinedoğan bir şefkat güneşiydi aslında. Mazlumların, mahkûmların, yürekleridağlanmışların ve çaresizlerin kurtuluşuydu hicret… Yüz yirmi dört bin Mürselat’ınKiram ’ın, bu kutlu dava uğrunda yaptıkları yolculuğun son merhalesinitamamlayan yolculuğun adı ve adresiydi hicret…Bakılacak olursa, her birPeygamberin bir hicreti olmuştur. Âdem babamızın Cennetten dünyaya yaptığıseferle başlayan hicret; dünya durdukça da, İman edenlerin vaz geçilmezyolculuğu olarak devam edecektir. Günahlardan hicret, yasaklardan hicret,haramdan hicret, dinini daha iyi yaşayabileceği diyarlara yapılan tüm seferlerbirer hicret değil mi? Nuh (a.s)’ın hicreti, Ceddül enbiya olan Hz. İbrahim(a.s)’ın hicreti, Hz. Lut ’un hicreti, Yusuf (a.s)’ın hicreti, Yakub’unhicreti, Musa’nın hicreti, İsa (a.s)’ın göğe hicreti ve nihayet; Kâinat’ınefendisi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’in hicreti; Nebilersilsilesinin seferinitamamlayan son durak hicret-i Nebi… Evet, ameller niyetlere göredir. Herkesinhicreti, ettiği niyete göre karşılık bulacaktır…
Not: “Müslümanların; Hıristiyan âleminingünah ve çirkeflerle dolu olarak kutladıkları sözüm ona yılbaşı tutkunluklarınabirbakın; birde, 1 Muharrem 1439 yılına girdiğimiz veKâinat güneşinin dünyayaaydınlatma meşalesini yaktığı “Hicret’e”olan duyarlılıklarına da bakın… Yorumusize bırakıyor ve Rabbimden cümlemize basiret ve feraset bahşetmesini niyazediyoruz.
HerHicret’in öncesinde, mutlaka bir hicran,bir çile dönemi vardır. Hicranveçilesiyle pişip, Hicretiyle İslam devletine giden yolda ayaklarımızıntozlanması duasıyla… 02 Ekim 2017.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum