Muhterem Kardeşlerim…
“Kur’anın bu kadar çok tercümeleri varken herkes niye Kur’anı anlayamasın?” diye düşünenler de çıkıyor. Bilindiği gibi; Anayasa kitabı Türkçe’dir. Hukukçu olmayanlar okursa, farklı görüşler meydana çıkar. Hukukçular arasında bile farklı anlayışlar, Hukuki İctihadlar oluyor. Anayasa birçok konuda kanunlara havale eder. Kanunlar birçok hükmü tüzüklere, yönetmeliklere havale eder. Kanunu, tüzüğü, yönetmeliği bilmeden “Anayasaya göre bu iş şöyledir” demek çok yanlış olur. Dinimizde de Kur’an-ı Kerimden başka Hadis-i Şerifler var, İcma var, Kıyas-ı Fukaha var. Ancak bunları bilmekle Kur’an-ı Kerim anlaşılabilir, tercümesini okumakla anlaşılmaz.
Efendim;
Köylüye ait bir kanunu hükûmet, doğruca köylüye göndermez, çünkü köylü okuyabilse bile anlayamaz. Bu kanun önce valilere gönderilir. Valiler iyi anlayıp, açıklamasını ekleyerek kaymakamlara, bunlar da daha açıklayarak muhtarlara anlatır. Muhtar da ancak köylü diliyle köylüye söyler. İşte Kur’an-ı Kerim de, Ahkâm-ı İlahiyedir. Kanun-i Rabbânîdir. Allahü Teâlâ, Kur’an-ı Kerimde kullarına saadet yolunu göstermiş ve kendi kelamını insanların en yükseğine göndermiştir. Kur’an-ı Kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlar. Başka kimse tam anlayamaz. Eshab-ı kiram, ana dilleri olarak Arapça bildikleri, edip ve beliğ oldukları hâlde bazı Âyetleri anlayamaz, bunların mânâsını Resulullah’a sorarlardı. Hatta Cebrail aleyhisselam bile, Kur’an-ı Kerimin mânâsını, esrarını, Resulullah’a sorardı. (S. Ebediyye)
İmam-ı Gazâlî Hazretleri de buyuruyor ki:
Kur’an-ı Kerim Allahü Teâlâ’nın kelamıdır. Ağızdan çıkan harfler, ateş demeye benzer. Ateş demek kolay, fakat ateşe kimse dayanamaz. Bu harflerin mânâları da böyledir. Bu harfler, başka harflere benzemez, mânâları meydana çıksa, yedi kat yer, yedi kat gök dayanamaz. Allahü Teâlâ kendi sözünün büyüklüğünü, güzelliğini bu harflerin içine saklayarak insanlara göndermiştir. Kur’an-ı Kerimi okumadan önce, bunu söyleyen Allahü Teâlâ’nın büyüklüğünü anlamalı, kimin sözü olduğunu düşünmeli. Kur’an-ı kerime dokunmak için, temiz el gerektiği gibi, onu okumak için de, temiz kalb gerekir. (Kimya-yı saadet)
Anlamadan da olsa Kur’an-ı Kerimi okumak çok sevabdır ve ibadettir. İmam-ı Ahmed bin Hanbel Hazretleri, Allahü Teâlâ’nın, “Anlayarak da anlamayarak da Kur’an-ı Kerim okuyan, benim rızama kavuşur” buyurduğunu bildirmiştir. (İhya)
Kur'an-ı Kerimdeki İlimler
Tefsir kitaplarında, Âyetlerin bütün mânâları bildirilmiyor. Bütün tefsirler, Kur'an-ı Kerimdeki ilimlerden çok azını bildirmektedir. Kıyamet günü, Muhammed aleyhisselam minbere çıkıp Kur'an-ı Kerim okuyunca, dinleyenler bütün ilimlerini anlayacaklardır. (H.L.O. İman)
Saptıran, Allah mı?
Meallerden din öğrenilmez. İşte böyle yanlış anlamalara sebep olur. 72 sapık fırka, Kur'an-ı Kerimi yanlış anladıkları için sapıtmışlardır. Onun için mezhebimizin âlimlerinin bildirdiği bilgileri esas almalıdır. Allahü Teâlâ kimseyi saptırmaz ve sapıklıkta bırakmaz. Hâşâ öyle olsa, âhirette, o kişi, “Yâ Rabbî, beni saptıran sensin, beni niye sapık diye suçluyorsun” demez mi? Bu, kaza kader meselesidir. İnsanlara İrade-i Cüz’iyye vermiştir. Herkes kendi arzusuyla sevab veya günah işler. İşlediğimiz günahları Allah'a yüklemek yanlış olur. Dinimizi, nakli esas alan İlmihal kitaplarından öğrenmeliyiz.
Kur’anı açıklamak gerekmez mi?
Kur'an-ı Kerimi herkes anlayabiliyorsa, şu sorulara cevap yazalım ki daha iyi anlaşılsın.
1- “Âyetleri açıklamak Allah’a aittir” ne demektir?
2- Resulullah, Kur'an-ı Kerimi açıklamak için yüz binlerce hadis-i şerifi niye bildirdi?
3- Madem Âyetleri açıklamak Allah'a aitse, Peygamber Efendimiz hâşâ niye Allah'ın emrini dinlemeyip Kur'an-ı kerimde olmayan birçok haramları Hadis-i Şeriflerle açıklamıştır?
4- Eğer, Kur’an açık, herkes anlarsa, niye Allah, Kur'an-ı Kerimin birçok yerinde “Resulüme uyun!” diyor? Niye “Yalnız Kur'ana uyun!” buyurmuyor?
5- Kur'an-ı Kerimi anlamak kolaysa, dilleri Arapça olan Eshab-ı Kiramın ileri gelenleri Âyet-i Kerimeleri niye Peygamber Efendimize sual ettiler?
Efendim; bunları madde madde açıklayalım:
1- Hazret-i Katade, “Kur’anı açıklamak bize aittir” ifadesinin, “Onun muhtevasındaki helâlleri ve haramları açıklamak bize aittir” demek olduğunu bildirdi. Ayrıca, “Kur’an-ı Kerimde yer alan vaatleri ve tehditleri açıklayıp, gerçekleştirmek bize aittir) anlamına geldiği ve Resulullah’a hitaben, “Senin dilinle açıklamak, bize aittir” demek olduğu bildirilmiştir. (Kurtubî Tefsiri)
Resulullah’ın (sallallahü aleyhi ve selem) beyan etmesi, onun diliyle Kur’anın açıklanması demektir. “Kur’anı insanlara beyan edesin diye sana indirdik” mealindeki Âyette geçen beyan etmek, Âyetleri, başka kelimelerle ve başka sûretle anlatmak demektir. Âlimler de, Âyetleri beyan edebilselerdi, kapalı olanları açıklayabilselerdi ve Kur’an-ı Kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü Teâlâ Peygamberine (sallallahü aleyhi ve selem), “Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et” derdi. Ayrıca beyan etmesini emretmezdi. (Huccetullahi alel-âlemîn)
İmam-ı Kurtubî Hazretleri de buyuruyor ki: Resulullah’ın beyanı iki türlüdür:
a) Kitapta mücmel [özet, kısa, kapalı] olarak gelen ifadeleri açıklamaktır. Beş vakit namaz, vakitleri, secdeleri, rükûları, bozanları, mekruhları ve diğer hükümleri; zekâtın miktarı, vakti, hangi mallardan alınacağı; haccın nasıl yapılacağı gibi hususların açıklamasını Resulullah (sallallahü aleyhi ve selem) yapmıştır.
İki Hadis-i Şerif şöyledir:
“Haccın nasıl yapılacağını benden öğrenin!” [Müslim, Ebu Davud]
“Namazı benim kıldığım gibi kılın!” [Buharî]
b) Resulullah'ın ikinci beyan şekli, Allah’ın kitabının hükmünden başka hüküm ortaya koymaktır. Bir kadının halası ve teyzesiyle birlikte nikâhlanmasının haram kılınması, evcil eşeklerin ve parçalayıcı azı dişi olan yırtıcı hayvanların yenmesinin haram kılınması gibi hükümler buna örnektir. (Cami-ul-Ahkâm)
Kur'an-ı Kerimin birçok yerinde “Resulüme uyun” buyuruluyor. “Yalnız Kur'an” diyenler samimi olsaydı, Allah'ın emrine uyup Resulünün emirlerini de esas alırlar, “Yalnız Kur'an” demezlerdi.
2- Resulullah Efendimiz, Allahü Teâlâ’nın “Resulüme uyan, bana uymuş olur” emrine uyarak, Âyet-i Kerimeleri açıklamış, Kur'an-ı Kerimde bulamadığımız binlerce hüküm bildirmiştir.
3- Peygamber Efendimiz, hâşâ Allahü Teâlâ’nın emrine aykırı iş yapmaz. (Yapar) denirse, bu, Allah'ı suçlamak olur. Allahü Teâlâ’ya itaat etmeyen peygamber olur mu? Hâşâ Resulü yanlış iş yapar da, Allahü Teâlâ düzeltmez mi?
4- Resulü de, Allahü Teâlâ’nın bildirdiğini bildireceği için (Resulüme uyun!) buyuruyor.
5- Elbette Kur’an-ı Kerimi anlayamadıkları için sual ettiler. Anlayabilselerdi niye soracaklardı ki?
Muhammed Masum-i Faruki Hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve selem), herkese istidadına göre, Kur'an-ı Kerimin manevî sırlarını açıklardı. [(Buharî)deki]
Hadis-i Şerifte, “Herkese aklına, anlayışına göre söyleyin, [dinin hükmünü] inkâr ettirecek şekilde söylemeyin ki, Allah’ı ve Resulünü yalanlamasınlar” buyuruldu.
Bir gün Peygamber Efendimiz, Hazreti Ebu Bekir’e (radıyallahü anh), Kur'an-ı Kerimin ince marifetlerini onun seviyesine göre anlatıyordu.
Yanlarına Hazreti Ömer (radıyallahü anh) gelince, konuşma üslubunu ve bildirdiği sırları onun da anlayacağı şekilde değiştirdi.
Sonra Hazreti Osman (radıyallahü anh) ve daha sonra da Hazreti Ali (radıyallahü anh) geldi. Konuşmasını hepsinin anlayacağı şekilde değiştirdi. Her defasında değişik şekilde anlatması, oraya gelen zatların yaratılış ve istidatlarının farklı oluşlarındandı. (Mektubat-ı Masumiyye 1/59)
Hadis-i Şeriflerde, “Benden sonra peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu”, “Osman’ın şefaatiyle, cehennemlik yetmiş bin kişi, sorgusuz Cennete girecek” ve “Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır” buyuruldu.
Her üçü de, bu derece üstün olduğu ve Arapçayı çok iyi bildiği hâlde, Kur'an-ı kerimi değil, tefsirini bile anlayamadılar. Çünkü Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, herkesin seviyesine göre konuşurdu.
Eshab-ı kiramın ileri gelenlerinden ve Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hazret-i Ali "radıyallahü anh" gibi ilim deryası büyük bir zatın anlayamadığı tefsiri günümüzün mezhepsizleri nasıl anlayacak ki? O hâlde, Resulullah efendimizin açıkladığından farklı bir şekilde Kur'ana mânâ vermek yanlıştır.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kur’anı Kerim’e, Resulüne ve Âlimlerine inanan kullarından eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum