“Hayy” isminin sahibi ve hayatın kaynağı olan Allah, bu dünyaya hayat doldurmuştur. Yeryüzünün her tarafından hayat fışkırdığı gibi, yerin altı, denizler bütünüyle hayat kaynamaktadır. En umulmadık yerlerde bile karıncaya, karla kaplı yüksek dağların tepelerinde kar kurtlarına rastlamak mümkündür. Yer küresi, içindeki ve üzerindeki canlıların beşiği olmakla neredeyse kendisi de canlanacaktır. Bütün bunlar yaratıcının “Hayy” isminin yansımalarıdır.
Ancak bütün hayatlar içinde en kapsamlı ve en özel olan insan hayatıdır. Yaratıcı, tüm canlıları insan için yarattığını bildirerek insana özel bir değer vermiştir. İnsanı yarattığından ötürü kendini tebrik etmektedir. (Mü’minun, 14)
Allah, insanı imtihan ve ibadet için bu dünyaya hayatına getirmiştir. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat, 56) şeklinde Kur’an’ında ilan etmiştir. Bunun için insan hayatını da “ibadet formatında” dizayn etmiştir.
İnsan hayatı bir ağaca benzer. Aslında ağaç, manevi alemler de dahil olmak üzere bir çok unsurun göz önündeki mucizevi bir simgesidir. Başta insanlar olmak üzere tüm canlılara Rahmet hazinesinden rızık taşıyan İlahî cömertliğin bir eli durumundadır. “Sidretü’l-münteha”mecazi bir ağaç olarak ifade edildiği gibi, Musa (AS)’a Allah’ın seslenişinde de bir ağaç perde edilmiştir. Bu itibarla ağaç, anlatılmak istenen birçok konuya örnek bir varlıktır. Ağacın tüm güzellikleri, ayakta durması ve yaşamını sürdürmesi kökleriyledir. Hayatın da tıpkı bir ağaç gibi kökleri vardır.
Sağlık; yeme-içme, giyim, uyku ve gezi gibi beşeri ihtiyaçlar; ekonomi, çalışma; evlilik; yardımlaşma ve çevre, hayatın başlıca kökleridir. Hayat, bu köklerle canlanır, hayat olur. Ancak, hayatın bu köklerine hayat veren bir ana kök daha vardır ki bütün bu kökler ona bağlıdır; onunla beslenir, onunla yaratıcının belirlediği doğasında varlığını sürdürür. Hayatın bu ana kökü, temel unsuru dindir.“Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası; ihya-i Din’le olur şu milletin ihyası!” diyen ne güzel söylemiş, bu gerçeğe işaret etmiş. Demek din, hayatın ana kökü, hem aydınlatan ışığı hem de hayatıdır.
Din unsuru güçlü olduğunda, diğer tüm kökler güçlenir, beklenen işlevi en güzel şekilde yaparlar. Kökleri ve ana kökü sağlam ve güçlü ağaç, yapraklarıyla, çiçekleriyle, meyveleriyle ve gölgesiyle etrafa güzellik saçar. Onunla ilgili olanlara hatta onun gölgesinde oturanlara keyif verir, dinlendirir. Hayatta da Din sağlam ve güçlü olursa, diğer kökler de güçlenir, hayat en mükemmel duruma gelir.
Ama din hayatta zayıflarsa, hayatın diğer tüm kökleri zayıflar, gitgide kendilerinden beklenen işlevleri yapamaz olurlar. Bütün köklerde kurtlanma baş gösterir. Kurumuş bir ağaç gibi, üzerinde sadece baykuşların iniltileri ve feryatları duyulur.
Örneğin, din zayıflarsa yani hayatta etkin olmazsa, sağlık da zayıflar; insan hayatının kıymeti kalmaz. Hasta yakınlarının feryatları ve hastanelerdeki izdiham bunu göstermiyor mu? Hastaneler, hastaların sayısına cevap verememektedir.
Yine, din zayıflarsa, ekonomi çöker; önemsiz şeyler önemli, önemli şeyler önemsiz hale gelir, ekonominin bel kemiğini kıran israf yaygınlaşır, başkasını yutmakla beslenen faiz canavarı toplumu istila eder. Günümüzde bunların hepsi ortaya çıkmıştır.
Din zayıflarsa, hayatın unsurlarından biri olan evlilik kurumu da zedelenecektir. Karı- koca arasındaki ebedi hayat arkadaşlığının sevgisi yerine sevgisiz, saygısız bir şehvani birliktelik oluşur. Günümüzde kadın haklarını dillerinden eksik etmeyenlerin yaşlı ve bakıma muhtaç hanımlara olan ilgisizlikleri bu iddiamızı ispat etmektedir. Evlilik kurumunun zedelenmesi, gelecek nesillerin çekirdeği olan ailedeki ilahi düzeni de bozar. Bunun sonucunda da büyüklerine saygısız, söz dinlemeyen ve oldukça şımarık bir nesil yetişecektir. Bu da ailenin kurtlanması demektir. Bilinmelidir ki, kurtlu çekirdek, ağaç olmaz.
Din zayıflarsa, yardımlaşma da yok olur; yerine düşmanlık, çatışma ve kavga geçer. Çünkü yardımlaşmanın ruhu da dindir. Yardımlaşma, başkasını düşünme esasına dayanır. Başkasını düşünmeyen yalnız kendini düşünür. Bu da bencilliktir. Unutulmamalıdır ki, başkasını düşünmeyen kendini de kurtaramaz. İslam’ın diğer düzenlerden ayrılan temel notası başkasını düşünmeye dayalı yardımlaşmadır. Bu nedenle Kur’an, kimsesizlere ve miskinlere sahip çıkmayanı “dini yalanlayan” olarak nitelemiştir. İlgili ayette şöyle buyurmuştur: “Dini yalanlayanı gördün mü? Yetimi kakıştıran, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse işte odur.” (Maun,1-3)
Din zayıflarsa, çalışma hayatı da bozulur; her alanda ve her çeşit hırsızlık toplumu kaplar. İnsanlarda “Acaba nasıl edeyim de çalışmadan para kazanayım!” düşüncesi hedef haline gelir, herkes böyle bir yol bulmaya çalışır.
Şimdi dikkat buyurun, böyle kötü bir hayatın ne kıymeti var? Ekonomi, sağlık, beşeri gereklilikler, evlilik, velhasıl hayatın tüm unsurlarında bozulma görüyoruz. Din olmazsa hayat ölüdür. Böyle bir hayatta kim güçlüyse öbürlerini yutar. Bugün dünyada her şeyin bozulduğunu görüyoruz. Küçük bir çıkarı uğruna tüm insanların ölümüne sebep olacak zalimler yeryüzünün düzenini ele geçirmiştir. Bunun tek sebebi hayatın ana kökü olan dinin zayıflamasıdır. Hayat ağacının kurumaması için, ana kök olan dine bağlanmasından başka bir çaresi yoktur. Çünkü hayatı kim yaratmışsa dini de o göndermiştir. Dinden kasıt, Muhammed (ASV)’ın getirdiği İslam dinidir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum