Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ilk belediye başkanı olduğunda, sol görüşlü belediyedeki bir yetkili siyasi farklılık nedeniyle anlaşamayacağını düşünüp emekliliğini istemişti. Erdoğan da ekibini kurarken, emekliğini isteyen bu yetkilinin işinin ehli olduğunu ancak sol görüşlü olduğu için emekliye ayrılmak istediğini öğrenince görevine devam etmesi için ikna etmişti.
Ahmet Eşref Fakıbaba da seçilip, göreve başlayınca Emin İzol’un kendi ekibinden olmadığı için ayrılmak istediğini öğrenmiş, İzol’u ikna etmeyi başarmıştı. İzol’la dünya ve siyasi görüşleri aynıydı tek farkları seçim öncesi Fakıbaba’nın ekibinden olmamasıydı. Daha sonra işinin ehli olduğu anlaşılınca Fakıbaba’nın bakanlık yaptığı ekibin bile içerisinde yer almıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da, Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde göreve getirilen 2010 yılında ise kendi isteğiyle emekliye ayrılan Raif Mermutlu ile çalışmak istedi ve İSKİ’nin genel müdürlüğüne getirdi.
Özellikle Tayyip Erdoğan’ı bugünlere getiren işi ehline vermesiydi. Sonra ne olduysa oldu ehliyet ve liyakat yerlerde sürünmeye başladı.
Şanlıurfa’nın eski bürokratları geliyor gözümün önüne… Bir de şimdikilere bakıyorum…
Ehliyet ve liyakat en çok parti teşkilatlarından gelenlerle paspas oldu. Özellikle kadınlar…
Daha somut analiz yapmak gerekirse…
Memuriyeti nedeniyle siyaset yapamayanlar, iktidara yakın olduğunu ispat edercesine eşlerini parti teşkilatına yönlendirdi. Amaçları dediğim gibi sırf partinin gözüne girmek ve bulundukları yerde iktidar partisine yakın oldukları anlaşılarak yükselmekti. Fakat ehliyet ve liyakat o kadar paspas oldu ki bazılarının eşleri kendilerinden daha fazla yükselmeye başladı. Elbette aralarında cevher olanlar vardı ama çoğu için bu cevherden bahsetmek mümkün değil.
İlk başlarda bu kocaların çoğu eşlerinin partide bulunduğunun bilinmesini istemezdi. Bunun birçok sebebi vardı. Kendilerinin bulundukları kurumlarda hakkaniyetli davranmayacağının düşünülmesinden tutun da, eşlerinden dolayı terfi ettiklerinin anlaşılmamasına kadar birçok neden sayabilirim. Zamanla bu durum o kadar dejenere oldu ve kanıksandı ki amaçlarının ortaya çıkmasında hiçbir beis görmediler. Aksine bunu deklare etmeye başladılar.
Muhalefetin veremediği zararı iktidar partisi olan AK Parti kendi kendisine verdi. Partinin içinde ehliyet ve liyakati paspas eden yetkililer, kimsenin bu durumu fark etmediğini zannediyor. Oysa devekuşu gibi açıkta kalan yerlerini herkes görüyor. Gazeteci olduğumuz için de bunu dile getirme vazifesini en çok bize yüklüyorlar.
Kuşkusuz bu durum muhalefetin değil partisine emek veren insanların zoruna gidiyor ve dile getirilmesini, engel olunmasını, silkelenme, bir toparlama olmasını istiyor. Parti kurmaylarının da dediği gibi abdest tazelemek istiyorlar. Çünkü partilerinin gözlerinin önünde erimesine tahammül edemiyor çoğu. Zaten kimi bunu partisinin genel merkezine de iletiyor ama Ankara’da da işler pek farklı yürümüyor. Onun için buradaki basiretli idarecileri abdest tazelemeye davet ediyoruz. Zira halk olarak en fazla biz zarar görüyoruz. Dilekçe dahi yazmasını bilmeyenler; ele geçirdikleri makamlar, makam araçları, şoförler ve aldıkları maaşları hak etmiyor ve bunlar bizlerden çıkıyor.
Buhari kaynaklı Hadis-i Şerif aynen şöyle der: “İş ehli olmayana (layık olmayana) tevdi edildiği (verildiği) zaman, kıyameti bekle.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum