İnsan, diğer canlılardan farklı olarak özgürlük fıtratıyla donatılmıştır. Kimden ve nerden gelirse gelsin her türlü baskı ve zorlamayı reddeder. Her işi, her mesleği keyfince yapmak ister; tahakkümü kabul etmez. Hatta keyfince ve tamamen kendi isteğiyle giriştiği bir işte, söz konusu işin doğasındaki şartların zorlayıcılığı bir nevi baskı oluşturduğu için o işten de kaçınmak ister. Zamanımızda insanların çoğunluğunun birtakım gerekçeler öne sürerek işinden dert yanmasının temel nedeni budur.
Hemen her meslek mensubu kendi mesleğinin zorluğundan yakınmaktadır. Aslında bu yakınmanın temelinde “zorlayıcılık” psikolojisi yatmaktadır. Oysa her işin, gerçekleşmesi ve başarılı olması için, mutlaka zorlayıcı doğal şartları, unsurları vardır. Mutlak özgürlük isteği kısılmadıkça hiç bir işte başarı sağlanamaz. Bu nedenle tamamen özgür olma isteği tembelliği doğurur.
Kendi isteğiyle mesleğini seçen kimse, meslekteki zorlayıcı unsurlarla karşılaştıkça memnuniyetsizliği artar. “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” derler ya aynen bunun gibi mesleğinden memnun olmayanlar diğer bir mesleği daha güzel görmeye başlar. Ondaki zorlayıcı unsurları görmediğinden o mesleğe heves eder. Böylelikle asli mesleğine ilgisi azalır, yeni mesleğe eğilim gösterir. Heves ettiği yeni mesleğin olumsuzluklarından da kendini sorumlu görmediğinden daha çok sevmeye başlar. Hâlbuki eski asli mesleğini tamamen bırakıp yeni mesleğe bütün sorumluluğu kabullenmekle beraber girişirse, bir süre sonra ondan da soğuyacak, baskı unsurları ilgisini kesecektir. Eski asli işine tembellik ederek kendini onun baskılarından azad etmek ve yeni mesleğin de tüm sorumluluklarını kabul etmemekle tam özgür olduğunu düşünür. Bu durumda her iki meslekte de başarısız olacağı muhakkaktır.
Öğrencinin sorumlu olduğu derslerine çalışmayıp dersiyle ilgisi olmayan eserlere yahut etkinliklere merak salması da aynı psikolojinin ürünüdür. Bir alanda bazı aşamalardan geçip belli bir düzeye erişerek meslek edinmiş olan kimselerde de bunu görüyoruz.
Bir tıp doktorunun kendini mesleğine vermesi, onda uzmanlaşması gerekir. Bu mesleğin zorlayıcı unsurları onu ondan soğutmak yerine yapılabileceğin en iyisini yapmaya sürüklemelidir. Ondan beklenen budur. Ama “tıpta bu kadar yeter” diye düşünüp tarihe yahut edebiyata merak salmak gibi bir yanlışa düşerse, hem tıpta istenen hedefe ulaşamaz, hem tarih yahut edebiyatta uzmanlaşamaz. Yahut bir ilahiyatçının tıbbi alana merak salması ve tıpla uğraşması da toplumda rastlanan bu gibi örneklerdendir. Demek asli mesleğine ilgisinin azalıp yeni bir alana merak salması, mesleğindeki tembelliğinden kaynaklanmaktadır. Bu yeni çaba, mesleğindeki tembelliği örtbas etmek içindir.
Kendi alanından soğuyup başka alana merak salma örnekleri ne yazık ki Âlem-i İslam’da çok görülmektedir. Bu tür tembelliğin olmaması için en doğrusu, mesleğinde, seçtiği alanda “sebat” etmektir. Toplumuna en iyi şekilde hizmet etme ve bununla Allah’ın rızasına nail olma hevesi, mesleğin sıkıntı ve baskılarını görünmez duruma getirir, hafifletir. Herkes yetenek ve ilgileri doğrultusunda özgür iradesiyle seçtiği alanda sebat etmelidir. Yoksa o alanda “ehil” olamaz. Müslümanlar her türlü tembelliği yenmelidir. Unutulmamalıdır ki “Allah rızasını kazanmaya” yönelik her türlü baskı ve zorlamaların gerçek anlamda bir değeri yoktur.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum