Arapça bir kelime olan vesvese, sözlükte “rüzgârın çıkardığı gizli ses” demektir. “İçinden konuşmak” ve “fısıltı” anlamlarında da kullanılmıştır. Ancak Kur’an, bu kavrama, “şeytanın insan aklına getirdiği her türlü kötü düşünceler” diye yeni bir anlam yüklemiştir. Bu noktadan hareketle, “çokça vesvese veren” anlamında şeytana “vesvâs” adını vermiştir. Kur’an, şeytanın bu özelliğine vurgu yaparak, sıkça “şeytan sizin apaçık düşmanınızdır!” şeklinde insanı şeytanın vesvelerine karşı dikkatli olmaya çağırmaktadır.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli farklardan biri düşüncedir. Hayal denen mekanizma, düşüncenin çalışma ve karalama defteridir. Hayata geçirilen bütün önemli faaliyetlerin, davranışların ve eserlerin tamamı önce hayal merkezinde oluşturulur sonra düşünce dediğimiz mekanizmada kesin ve son şekli verilir. Günümüzdeki önemli eserlerin çoğu, yüz yıl önce hayal ve düşünce evresinde bulunuyordu. Düşünce bütün davranışların plan ve proje merkezidir.
Böylesine kozmik bir önem taşımaktadır. Bu nedenle sineklerin bir tatlıya üşüşmesi gibi nefis ve şeytandan gelen vesveseler de bu merkeze musallat olmaktadır. Eğer kişi düşünceye musallat olan vesveseleri dikkate alıp onları defetmekle uğraşırsa adeta virüs gibi tüm düşünceyi etkisi altına alırlar. Hatta git gide kalbe ve akla da zarar verirler. Bu vesveseleri kaçırmanın ve onlarla başa çıkmanın tek çaresi, dikkate almamak ve onlarla uğraşmamaktır. Bediüzzaman’ın tabiriyle vesvese musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner.
İnsanın manevi yönünü oluşturan hayal, düşünce, tasavvur gibi hasseler boş bırakılmaya gelmez. Nefis ve şeytandan gelen vesveseler bu hasseler aracılığıyla inanma merkezi olan kalbi etkilemeye çalışırlar. Günlük yaşantıyı oluşturan sıradan olaylar insanın her gün yapmak zorunda olduğu zorunlu faaliyetler, vesveselerin sığınakları durumuna gelebilirler. Ancak sünnet-i seniyyenin adabları bile kişinin kalbindeki niyet sayesinde vesveselere karşı bir kalkan olur. Niyet, adetleri ibadete çevirdiği gibi, kalb alanının boş bırakılmaması sağlanmış olur. Kalp tarla gibidir, oraya yararlı güzel niyetler tohum gibi ekilmezse mutlaka vesvese dikenleri bitecektir. Bu nedenle sıradan adet ve davranışlarımızı sünnet niyetiyle hem ibadete çevirmemiz mümkün olur, hem de vesveselerin oraya nüfuz etmemesini sağlamış oluruz.
Zararlı haşereler, karanlıklı, kuytu ve saklanabilir yerleri seçer, oralarda yuvalanırlar. Vesvese de bunlara benzer, kalbin karanlıklarında yuvalanır. Sünnet-i Seniyyeye ait niyetler kalbi ışıklandırır; her bir sünnet birer yıldız, birer lamba, birer güneş gibi aydınlatır. Sünnetle aydınlatılmamış olan kalp, şeytanların uğrak yerleri, vesveselerin barınakları olur. Bunun sonucunda da kişi korkular ve kuruntular içinde kalır. Örümcek ağı gibi vesveseler kalpte ağlarını kurarlar.
Sünnetler, gökten sarkıtılmış ilahi ipler gibidir, onlara tutunanlar Allah’ın ipine tutunmuş olur ve yükselirler. Onlara tutunmadan aklına güvenenler ise, uzun bir kule yaparak semaya çıkmaya çalışan Firavuna benzerler.
Peygamber (ASV) insanlar için gönderilmiş bir model olduğu için, bütün yaşantısı, beşeri adetleri dahi ilahi gözetim altında bulunuyordu. Bu nedenle, “adab” denilen beşeri adetlerine uyma zorunluluğu bulunmamakla beraber, böylesine ilahi bir model olan bir yaşantıya tabi olmak elbette en mükemmel olsa gerektir. Doğal davranış ve ihtiyaçlarda bile Sünnetin en küçük bir adabına dahi riayet etmeye niyet etmek, peygamber (ASV)’ı akla getirir, kalbe nur doldurur ve vesveseye yer bırakmaz.
İnsan düşüncesinin alanı sınırsız, karanlıklı, ürküten bir deniz durumundadır. Vesvese dediğimiz kuruntular, çeşitli yanılgılı zanlar, korkular ve şaşkınlıklar bu denizde kişinin ruhunu baskı altında bırakır. Sünnet-i Seniyye, böyle bir denizde beşerin ruhuna doğru rotayı tayin eden birer pusula durumundadır. Şüphe yok ki, vesvese ve evhamlar ağır bir sis gibi çöker; en yakınındaki yolun görünmemesine yol açar; ama sünnet bu sisi bertaraf eder, insan ruhuna hafiflik kazandırır, korku ve ürküntü kaybolur.
Bu nedenle sünnetin bütün kısımlarına, hatta en küçük adabına dahi niyet yoluyla kalbi açmak lazımdır. Sıradan yaşantıları sünnet niyetiyle ibadete çevirmek imkânı varken sünnetten kaçınanlar, şeytana oyuncak olur, kalbe nüfuz eden vesveselerin hücumuna maruz kalırlar.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum