“İsrail” kavramı Kur’an-ı Kerim’de Yakub (AS)’ın bir unvanı olarak kullanılmıştır. Bu nedenle bu ismi Yahudilerden ayrı tutmalıyız. Kur’an’da iki yerde Yakub (AS)’dan “İsraîl” diye söz edilmektedir:
“Tevrat indirilmeden önce İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz Tevrat'ı getirip okuyun. ” (Al-i İmran, 93.)
“İşte onlar, Âdem’in ve Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın soyundan gelen, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden ve İbrahim’in, İsrail'in ve doğru yolu gösterip, seçtiğimiz kimselerin soyundandır. Onlara Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.” (Meryem, 58.)
İbranice asıllı olan bu isim, kul anlamına gelen “isra” ve Allah anlamına gelen “îl” kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. “Allah’ın kulu” anlamındadır. Arapçadaki “Abdullah” isminin İbranicedeki karşılığıdır. Kul anlamındaki “isra” Türkçede de kullanılan “esir” kelimesine lafız olarak benzediği gibi anlamca da yakındır.
Ancak Yahudiler, Kur’an ifadesiyle “yuharrifûne’l-kelime ‘an mevadıihi: Kelimeleri konulduğu anlamlarından saptırıp tahrif ettikleri” (Maide, 13.) için, “İsrail” kelimesini de “Tanrıyla güreşip onu yenen” anlamını yükleyerek tahrif etmişlerdir.
Kur’an’da Yakub (AS)’ın oniki oğlu ve onların soyundan gelenler için “Ben-i İsrail: İsrailoğulları” tabiri kullanılır. Birçok kavme nasip olmayan ilahi ihsan ve nimetlere gark edilen İsrailoğulları, ilahi değeri hiçe sayarak büyük bir şımarıklığa kapılmışlardır. Yüce Allah, Hz. Musa (AS)’dan sonraki dönemlerde de bir çok peygamber göndererek gittikçe azgınlaşan bu şımarık kavmi uyarmış ve nimetlerini hatırlatmış, onları Hakka ve hidayete çağırmıştır. Ancak Peygamberleri öldürmek, Tevrat’ı tahrif etmek, Allah’ın kendilerine bildirdiği emir ve yasaklarını çiğnemek ve verdikleri sözü tutmamakla karşılık vermişlerdir. Hatta sayısızca ilahi nimetleri görmezden gelerek Allah’a dil uzatmaya, O’nu –hâşâ- cimrikle itham etmeye başlamışlardır. Çeşitli kavimlerin de kendilerine katılmasıyla kalabalıklaşan ve fesatta sınır tanımayan bu azgın topluluk, Musa (AS)’ın getirdiği dinden tamamen farklı yeni bir din oluşturmuşlardır. İşte bu yeni uydurdukları din nedeniyle “Yahudi” adını almışlardır. Bu tavırlarıyla Allah’ın lanetine ve gazabına müstahak olmuşlardır. (Maide, 12-13)
Günümüzde “İsrail” denince acımasız, zalim, kanla beslenen fesat bir terörist devlet akla gelir. Yakub (AS)’la hiçbir bağları bulunmayan bu zalimlerin, gerçek anlamındaki “İsrail” ismiyle de alakaları yoktur. Çünkü günümüzdeki Yahudilerin tutumu “Allah’ın kulu” anlamına değil, tahrif ederek yükledikleri “Allah’la savaşan” anlamına uygun düşmektedir. Bu itibarla Yahudi toplumundan, Hz. Musa (AS)’ın şeriatına uyumluluk beklemek büyük bir hatadır. Onlar, İslam’ı ve peygamberini kabul etmeyip kâfir oldukları gibi, Hz. Musa’nın şeriatına göre de kâfirdirler. Yahudiler, Musa (AS)’a “on emir” olarak bildirilen hiç birine itaat etmedikleri, bu emirlerin tersini yaptıkları apaçık ortadadır. Örneğin: “Öldürmeyeceksin!” emrini sadece öldüremedikleri kimseler için uygulamaya koyuyorlar.
İsrail, önceleri Amerika’nın ortadoğuya saldığı DAEŞ ve benzerleri bir terör örgütü iken, şartlarını hazırlayarak devlet olarak ilan ettiği bir zulüm organizasyonudur, Amerika’nın bir fitne koludur. Silahsız, savunmasız masum insanlara saldırıp öldürmesiyle tanınan bir terör devletidir.
Kur’an, Yahudilerin acımasızlığını, Müslümanlara karşı insafsızca düşmanlıklarını haber vererek müminleri uyarmaktadır:
“Andolsun ki insanların içerisinde, müminlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah'a şirk koşanları bulursun.” (Maide, 82.)
Kanla beslenen bu vampir Yahudi terörist devlet, her yıl mübarek günlerde Ramazan-ı Şerifte ve bayramda, zalimlerinin bile “savaş suçu” sayarak yasakladığı silah ve bombalarla Müslümanları öldürmekte ve şehirlerini yakıp yıkmaktadır. Onu durduracak etkin bir güç ne yazık ki çıkmıyor. İslam coğrafyasının çoğu yöneticileri bu vahşete ses bile çıkaramıyor, karşı çıkanların tepkileri ise kınamalarla, sloganlarla, hiçbir işe yaramayan demokratik gösterilerle, yazı ve şiirlerle sınırlı kalıyor.
Geçmişte TRT’de yayınlanan ve Yahudi vahşetini gözler önüne seren “İsrail İsrail’e Karşı” adlı bir belgeselde, İsrail halkının devletinden çok daha zalim ve gaddar olduğu görülüyordu. Öyle ki, İsrail askerleri, küçücük ilkokul çocuklarını, saldırgan Yahudilerden ve din adamlarından koruyor; gözü dönmüş Yahudi saldırganlar kendilerine engel olan askerlere tepki gösteriyor.
Son günlerde İsrail devletinin Mescid-i Aksa’da ve Gazze’de korumasız masumları hedef alması ve sanki karşısında büyük bir güç varmış gibi seferberlik ilan ederek bütün gücüyle saldırması, Yahudi sivil halkın daha vahşi eylemleri ve bu terörü desteklemeleri, Yahudi halkının devletinden daha zalim ve daha terörist olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Bu mübarek günleri Müslümanlar için mateme çeviren lanetli Yahudiler, elbette dünya ve ahirette Allah’ın cezasına maruz kalacaklardır ama şimdi onlara karşı sessiz kalanlar da kaybetmiş olacaktır. Hainlik ve aşağılık suçlarından dolayı bu Yahudilerin ataları olan Beni Kurayza’yı kılıçtan geçiren, Ben-i Kaynuka’yı ve Ben-i Nadir’i mallarına el koyarak sürgünle cezalandıran Hz. Peygamber’e salât ve selam olsun! Kudüs’ün ilk fatihi ve Yahudi’yi zelil eden Hz. Ömer’e ve ikinci Fatih Selahaddin Eyyubi’ye selam olsun! Allah’ın lanetlediği Yahudi’ye bir kez daha lanet olsun!
Müslümanların matemsiz gerçek sevinçli günlere kavuşacağı bayramlar dileğiyle bütün ehl-i imanın ve okuyucularımın Fıtır bayramını tebrik ederim.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum