Sahici bütün düşünürler, âlimler, ârifler, edipler tereddüdün çocukları. Onların imanı 'sunulan' bir iman değil, 'bulunan' bir iman çünkü. Birincisi iman-ı taklidi, ikincisi iman-ı tahkiki. Bu manada tereddüt asıl değildir, bir nura, huzura, doğruya koşmak için bir basamaktır, bir berzahtır.
Tezat hayatın yasası ve düşünen beyinlerin talihi. Düşünen, düşündüğü için düşer ve zaman zaman kendisiyle çelişir. Bu, düşünmenin ve düşüncenin doğasında olan bir şey. Düşünmeyen beyinlerin böyle bir sorunu yoktur. Çünkü düşünmüyorlar, düşünmekten mahrumlar. Düşünmeyenlerin düşünenleri çoğu kez "tutarsızlık", "ilkesizlik", "kıblesizlik" ile itham etmelerinin nedeni bu olmalı.
Sözgelimi Fahrettin-i Razi Tefsir-i Kebir'inde bir yerde savunduğu bir düşünceyi başka bir yerde çürütür. İmam Eş'ari otuz yıl Mu'tezili yaşadıktan sonra, Mu’tezililikten ıstıfa ettiğini büyük bir kalabalığın huzurunda deklare etti. Düşündüğü, yani tereddüt ettiği için önceki düşüncelerini de düşündü ve onların yanlış olduğunu anladı.
Evet tezat, çelişki, zıtlık hadi frengi tabirle söyleyeyim "diyalektik" hayatın yasası: Tez/antitez, hayır/şer, iman/küfür, mü’min/kafir, iyilik/kötülük, güzellik/çirkinlik, melek/şeytan, cennet/cehennem... Allah’ın koyduğu bir yasa bu. Tabir-i diğerle sünnetullah. Bu yasanın insan düşüncesindeki adıdır diyalektik.
Cemil Meriç vefatından yaklaşık bir yıl önce kendisiyle yapılan bir mülakatta şöyle diyor:
“…Ölümden korkar mısınız? "Aksini iddia edemem. Mahiyeti meçhul bir korku. Aslında bu sorular bütün hayatım boyunca kendime sorduğum sorular. Hiçbir zaman cevap veremedim. Kimse verememiş. Ben daima intihar düşüncesi içinde yaşadım. İntihar beni daüssıla gibi takip etmiştir. Bir masal anlattık çağdaşlarımıza ve geçip gideceğiz. Noktalayacağız bir gün. Tanrı sorusuna cevap veremem. İnanıyorum da, inanmıyorum da. Bunlar matematik bir realite değil ki! Zaman zaman inandım. Ama ne kadar inanıyorum, bilemiyorum. Eğer tanrı olmazsa hayat bir curcuna oluyor, intihar tam bir hal çaresi oluyor o zaman. Ya inanacaksın, ya intihar edeceksin. Üçüncü bir hal çaresi yok. Bunlar kaypak kelimeler. Kim ne kadar inanır bilinmez... Müslümanım, Müslüman bir çevrede doğdum. Ancak ne kadar inanıp inanmadığımın cevabını mahşer günü bilebileceğim…" (Babam Cemil Meriç, Ümit Meriç, İnsan y. s. 369 yıl:1986)
Merhum Cemil Meriç sahici bir hakikat arayıcısıydı. Dertliydi, sancılıydı. Hayatı boyunca hep aradı. "İşte buldum!" dediği zamanlar da bile arıyordu aslında. Önemli olan cidden ve sahiden aramak, yani yolda olmak ve yola koyulmak. Bu arayış sonucu ulaşılan her neyse -katılmasak bile- hürmete layıktır. Onun için hayat üzerine derinlemesine düşünen her zeka bir parça Cemil Meriç'in geçtiği merhalelerden geçmek zorundadır ama onun ulaştığı sonuca ulaşmak zorunda değil.
Bu satırların batınından çıkan sonuç: Merhum Cemil Meriç’in bütün yapay maskelerden uzak, çok dürüst ve çok samimi olduğudur. En azından geldiği yeri ve bulduğu şeyi olduğu gibi, ne ise o olarak tarif ediyordu. Yani, kendisini. Çırılçıplak İnsanı. "EcceHomo”yu. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet-i ala olsun!
Hâsılı, “akıbetinden endişe etmeyenin akıbetinden endişe edilir.” Allah cümlemizin akıbetini hayır eylesin!
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum