“Oysa biz o ülkede güçsüz düşürülenlere lutufta bulunmak, onları önderler yapmak, onları (ülkelerinin) vârisleri kılmak istiyorduk.” Kasas:5
Şunu bilmekte yarar var ki; dünya; herkesin kendi siyahisini nefessiz bıraktığı bir halde. Sadece ABD’ ye karşı olmak değil; ABD’ nin de içinde olduğu küresel sisteme/küresel zorbalığa karşı olmalı yani tüm ‘diz’lere ve sadece renk/etnik olarak siyahilerin değil; tüm siyahilerin/tüm nefes alamayanların mazlum olduğu ve tüm siyahilerin boynunda, onu nefessiz bırakan bir diz olduğu bilincinde olunmalı.
Nefes aldırmayan dizlerin sahipleri çok değiller. Sayıları az ama bilinçli ve örgütlüler. Nefes alamayanlar ise tam tersi. Mantıklı ve gerekli olan; tüm nefes alamayanların tek sınıf olarak, küresel egemen sınıf karşısında, belirlenmiş bir strateji ile direnmeleri ve onların otoritelerini reddetmeleridir.
“Nefes alamıyorum” mottosu ABD’ de polisin bir siyahiye karşı gerçekleştirdiği terör eylemi sırasında, cinayet işleyen polisin dizleri, maktulü nefessiz bıraktığı anda ağzından dökülen cümlelerdi.
ABD’ de de, İsrail’ deki gibi polisin, istediği siyahiyi, kameraların önünde öldürebilme rahatlığı bilinen bir rutindi.
Sömürü, özellikle azınlığın çoğunluğu sömürüsü, sınıflı toplumlarda mümkün olabilmekte.
ABD’ de de ve dünyanın geri kalanında da esasen keskin veya daha belirsiz olsa da, bu tarz bir sınıflılık mevcuttur.
İç içe girmiş ve değişik kategorilerdeki sınıflılık bir yana, esas can yakanı ekonomik sömürü ve ondan kaynaklı kültürel, sosyal vd sömürü sistematiğinden kaynaklanan ve kısaca; ezilenler-ezenler/yönetilenler-yönetenler/köleler-efendiler/zenginler-yoksullar şeklinde formüle edilen sınıflılık.
Etnik sınıflılık da çoğu kez ekonomik kaynaklıdır ve etnik bir ambalaja bürünmüştür. Bu yüzden ABD’ de ki sınıflılığı sadece etnik bir sınıflılık olarak algılamak, sömürücü sınıfın işini kolaylaştırıcıdır. Zira ABD’ de de egemen sınıf içinde de siyahiler olduğu gibi; karşı tarafta da siyahi olmayan birçok kesim ve etnik bulunmaktadır. Küresel zorbalık sistemine teslim olmaları, sisteme hizmet etmeleri şartıyla bu hizmete devam etmelerinde bir sakınca olmamakta ve sokakta öldürülme riskleri azalabilmekte, genelkurmay başkanı, hatta başkan bile olabilmekteler…
Dolayısıyla dünyaya düzen verme iddiasında olan küresel baronların yönettiği müesses nizam, etnik sınıflılığı da yaşatmakta, ırkçı politikalar da uygulamaktadır. Yani ırkçılık, bu daha geniş olan çatı içindeki uygulamalardan sadece biri.
Aslında en itibarlı sınıflılık bilinci; inanan ve küfredenler olarak adlandırılabilecek olanıdır. Bu sınıflılık bilinci; atomdan kozmik olana kadar bütüncül bir yaklaşımla ayrışmakla birlikte; ötekileştirmeyen ve düşmanlaştırmayan bir bilinçliliği içerir. Biz buna en küçük birimine cemaat; en büyük/küresel olanına da ümmet deriz.
Zaten küresel zorbalıkla mücadele İslam’ ın temel hedeflerinden biridir. Küresel zorbalık Firavunluk yapmakta, ilahlık taslamakta, insanlığa kendi otoritesini dayatmakta, insanlığı köleleştirmekte, bozgunculuk ve şeytanlık yapmaktadır.
Bu bağlamda da ümmet; küresel zorbalık karşısında, direnen tüm mazlumlarla dayanışma ve yardımlaşmayı önemser. Hatta teşvik eder.
Daha ziyade bu yazıda; reelden giderek mevcut durumda nasıl bir sınıflılık bilincinin mümkün olabileceğiyle ilgili mülahazalarda da bulunmayı düşünüyorum.
Aslında sınıf kavramı modern bir kavram ve endüstri devrimi ile daha ideolojik anlamlar kazandı. Nitekim Marksist ideolojide sınıf kavramı en ana tema oldu ve İşçi sınıfı kavramı, ideolojik bir sınıf olarak da ele alındı. Marksizm; nihayetinde ise sınıfsız bir topluma ulaşarak, her türlü eşitsizliği ve sömürüyü ortadan kaldıracağı iddiasındaydı.
Tarihte de sınıflılık hep var olagelmiştir. Daha çok köleci bir sınıflılık vardır geçmişte. Oysa günümüzde küresel modern kölelik var ve bu sistem artık tüm insanlık için ciddi bir tehdit.
Günümüz insanlarının çoğunluğu, küresel sınıflılık sisteminden dolayı nefes alamamaktadır. Buradaki nefes alamama artık bir fikri/realiteyi göstermektedir. Beyaz polis ve onun dizi dibinde boğularak öldürülen siyahi; iki sınıfı ifade eden gerçeklerin simgeleri oldular.
Hayatını kaybederek nefes alamayanları sembolleştiren siyahinin hatırasına duyacağımız saygı; bizlere; tarih boyunca nefes alamayanların, hala nefes alamayanların ve insanlığa nefes aldırmayanların tespitini doğru yapma sorumluluğu yüklemektedir.
Çünkü bu tespiti doğru yaparsak; bu küresel kötülükle etkili ve küresel bir mücadele stratejisi geliştirebiliriz.
İdeolojilerin henüz aktif olduğu dönemlerde mesela işçi sınıfı; tüm emekçileri kapsardı. Çalışanlar/çalışmak zorunda olanlar/üretenler, memurlar, köylüler, öğrenciler hepsi aynı sınıf içindeydi ve sermaye/üretim araçlarını elinde bulunduranlar/sistemin sahipleri ise diğer sınıfta.
Toplumu salt bu şekilde sınıflandırmak elbette tam anlamıyla sağlıklı bir yaklaşım olmasa bile; ekonomik sömürü altında olan sınıfın kapsamı bakımından güçlü bir sınıf kemiyeti ve bilinci oluşturma özelliğine sahipti.
Zira küresel sisteme tabi olunduktan ve Demokratik yolla her şeyin hallolabileceği ve “özgürlüklerin”/bireysel özgürlüklerin önünün açılıp, sistem içi hak arama yöntemleriyle sonuç alınabileceği fikri kabul gördükten sonra bu sınıf parçalanmış, sınıf bilinci, yerini bireyciliğe bırakmış ve “özgür” ortamda işçiler ayrı; memurlar ayrı sendikalaşarak etkisizleştirilmiştir.
Dolayısıyla bu günün sınıflılığı reelde etnik görünse de etnik olan sınıflılık değil; gerekiyorsa etnik olanı da kapsayan ekonomik temelli bir sınıflılıktır. Bu durum ABD’ de böyledir, dünyanın geri kalan kısmında da. Bu bakımdan sınıf kavramının reeldeki görünümü açıkça şöyledir:
Nefes alamayanlar/ötekiler/etnik ve diğer her türlü ayrıma maruz kalanlar/hakları sadece kağıt üzerinde olanlar/işsizler/umutsuzlar/sistemin dışında olanlar/ABD ve diğer Emperyal ülke ve güçlerle oluşmuş, sadece kendi ülkelerinde değil; küresel ölçekte zülmün, şiddetin odağı olmuş sistemin dışında kalan; yerliler, siyahlar, Hispanikler, Asyalılar, Araplar ve ayrıcalıklı doğmamış beyazların da dahil olduğu sınıflar, işçiler/emekçiler/siyahiler/beyaz olmayanlar/Müslümanlar/küresel emperyalist sisteme teslim olmayı reddedip direnenler/sömürüye ve sömürülmeye geçit vermeyenler/küresel baronlarla iş tutmayı reddedenler/terörist devletleri tanımayı reddedenler, evsizler, memurlar, hizmet edenler/çalışan tüm kesimler/çalışmak zorunda olanlar/sermayesi olmayanlar/imtiyazı olmayanlar, tüketici olmaya mecbur bırakılanlar, sürekli çalıştıkları halde hep aç olanlar, hep yoksul bırakılanlar, hep ölenler…
Diğeri ise tersi durumda olan sınıf:
Bizleri/dünyayı, dizlerinin dibinde inletenler, nefessiz bırakanlar/savaş çıkaranlar/yaptırımlar uygulayanlar/işgalciler/ilhakçılar/aç bırakanlar/ darbe yaptıranlar/dünyadan haraç alanlar/terör örgütleri kuranlar ve onları savaştıranlar, haddinden fazla üretenler, haddinden fazla tüketenler, haddinden fazla kazananlar, doğayı, insanı, aklı, bilgiyi/bilimi, sağlığı tahrip edenler, bozgunculuk çıkaranlar, ırkçılık yapanlar, soykırımlar gerçekleştirenler, öldürenler, silah üretenler, ellerinde tuttukları sermaye, bankalar, medya ve iletişim ağlarıyla çalışmadıkları halde her durumda sürekli kazananlar ve zenginleştikçe zenginleşenler, hep öldürenler…
Dolayısıyla sadece etnik temelli veya egemen sınıfın belirleyeceği bir temel üzerinden sınıflandırmayı doğal görme algısının bir tuzak olduğunun farkına varmayıncaya ve nefes alamayan herkesin ve her kesimin aynı sınıfın içinde yer aldığı bilinciyle; nefessiz bırakanlara karşı tüm nefes alamayanlar birlikte bir direnme kültürü/stratejisi geliştirmedikçe etkili sonuçlar mümkün olamaz. Dolayısıyla ümmet; küresel zorbalıkla mücadelenin içinde hatta önünde olmalıdır.
Ani ve plansız karşı çıkışlar; küresel anlamda örgütlenmiş terör/sömürü odaklarını vazgeçirecek gibi görünmüyor. ABD’ den sonra bazı Avrupa ülkelerine de sıçrayan ve Fransa’ da da hala devam eden tepkiler için de aynı şeyi söylemek mümkün. Tüm bunlar değerli olmakla beraber sonuç alınması beklenmeyen tepkiler.
Bu tepkiler karşı tarafta bazı esnemeler sağlasa bile bu da köklü bir çözüm olmayacak ve bir süre sonra eskiye dönülecektir. Çözüm: Bu küresel sistemi yok etmeye yönelik bir bilinçle ve küresel çapta tüm direnenlerin ortak bir strateji ile hareket etmeleridir.
“Oysa biz o ülkede güçsüz düşürülenlere lutufta bulunmak, onları önderler yapmak, onları (ülkelerinin) vârisleri kılmak istiyorduk.” Kasas:5
Rabbim; İslam ülklerindeki ve diğer coğrafyalardaki tüm mazlumları, tüm nefes alamayanları, nefes aldırmayanlara galip ve muzaffer kılsın.
Selam ve dua ile.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum