İslam dini, insanın Allah ile ilişkisini düzenlediği gibi, insanın insanlarla ve hatta diğer mahlûkatla, yani kâinatla ilişkisini de düzenlemiş, kural altına almıştır. Bu itibarla insanın insanlarla ilişkilerini düzenleyen kurallar İslam’ın önemli bir bölümünü oluşturur. Kulun Rabbiyle ilişkisini oluşturan bölüm, iman ve ibadettir. İnsanın diğer insanlarla ilişkilerinde temel olan, tüm kurallarının ruhu ve ışığı da İslam ahlakıdır.
İslam ahlakının en önemli esaslarında biri gönül hoşnutluğudur. İnsanları incitmemek, kalp kırmamak, Peygamber (ASV)’ın şahsında insanlığa örnek olarak sunulmuştur. Kalp kırmanın, güzel amellerden hatta ibadetlerden elde edilecek sevabı yok ettiğine dair rivayetler vardır. Bu itibarla gönül hoşnutluğu kültürümüzde önemli bir yet tutmuştur.
Peygamber (ASV)’ın gönüllerin derinliklerine söz geçirmesinde, kendisini bir kez görenlerin bile ondan etkilenerek iman etmesinde ve kısa bir süreçte yüz binlerce gönüllerde taht kurmasında O mübarek zatın muhteşem nezaketi ve benzersiz kibarlığının rolü büyüktür. Hayatı boyunca hiç kimseyi incitmemiş, ağzından kötü bir söz çıkmamıştır. Selam sözü yerine “ölüm senin üzerine olsun!” anlamına gelen “es-sâmualeyk” şeklinde çaktırmadan hakaret ve beddua eden Yahudi mel’unlara bile “ve aleyküm!” şeklinde mukabele etmiş, kötü söz olan “es-sâm” sözü mübarek ağzından çıkmamıştır.
Bir gün Allah Resulü (ASV) Ka’be’ye bakarken şöyle buyurmuş: “Şüphesiz ki Allah, seni çok şerefli, çok mükerrem (saygıdeğer), çok azametli kılmıştır; fakat mümin senden daha mükerremdir.” (İbn Mace, Fiten, 2) Müminlerin kalplerinin Ka’be’den daha saygıdeğer olduğu bu nedenle incitilmemesi gerektiği anlayışı O’nun bu hadisiyle bilinmektedir.
Halkın ahlaki eğitimini kendilerine meslek edinen tasavvuf mürşitleri, bütün güçleriyle kalp kırmamayı sağlamak üzerine yoğunlaşmışlardır. Peygamber (ASV)’ın ahlakını örnek alarak İslam toplumuna bu bilinci aşılamışlardır. Asırlardır halkın gönlünde yer edinen Yunus Emre, şu şiiriyle bu konuya dikkat çekmiştir:
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Yani: “Gönül yıkmak büyük bir kötülüktür. Oysa Kur’an ayetiyle sabittir ki namaz insanı kötülükten alıkoyar. O halde bu kötülüğü yapanın kıldığı namaz değildir. Yetmiş iki millet (bütün milletler demek istiyor) gönül yıkan kimsenin elini yüzünü yıkasa bu vebalin kirini ondan temizleyemez.”
İslam ahlakının birçok güzellikleri gibi incitici olmamak, kalp kırmamak, zarif ve kibar davranmak şeklindeki ahlakımız da bu zamanda ne yazık ki büyük ölçüde ortadan kalkmış görünüyor. İnsanlar kalp kırmada, incitici ve kaba davranmada birbirleriyle yarışıyor. Şeytan bağı olan kibrin etkisiyle, kalp kırmak bir marifet sayılıyor, daha ucuz diye tercih ediliyor.
Müminin kalp kırmakla işi yoktur, gönülleri fetheden Resulullah (ASV)’ı örnek edinerek gönüller kazanmaya çalışmalıdır. Bazen beşeri bir saika ile kırıcı bir tutum takınsa da bunu sürdürmemeli, hemen tamir etmeli, gönül almalıdır. “Zararın neresinden dönülse kârdır” prensibiyle hareket etmelidir.
Hz. Muaviye ile Hz. Abdullah bin Zübeyr arasında geçen bir olay gönül hoşnutluğunun ne kadar önemli olduğunu birçok kötülüklere ve çatışmalara engel olduğunu gözler önüne sermektedir:
Hz. Muaviye ile Hz. Abdullah bin Zübeyr arasında öteden beri husumet derecesinde bir hoşnutsuzluk bulunuyordu. Hilafet meselesinden dolayı araları bozuktu. Ne var ki Hz. Muaviye’nin bir çiftliği, Hz. Abdullah’ın çiftliğine bitişikti. Her iki çiftlikte çalışan hizmetçileri, işçileri ve adamları vardı. Bir gün Hz. Muaviye’nin adamları, Abdullah’ın çiftliğine düşmanca girdiler ve ekinlerini telef ettiler. Hz. Abdullah bunu görünce öfkelendi. Ancak karşı harekete geçmeden önce Hz. Muaviye’ye mektupla bildirdi. Mektupta şöyle yazdı:
“Allah’a hamd ve Resulüne salat ve selamdan sonra derim ki: Senin adamların benim çiftliğime girmişler ve içinde ne varsa tahrip edip bozmuşlar. Adamlarına sahip ol ve onları engelle! Aksi taktirde benimle senin için kötü sonuçlara yol açan bir düşmanlık olur!”
Hz. Muaviye, mektubu alıp okuyunca, oğlu Yezid’e verdi ve “Bu mektup hakkında görüşün nedir?” diye sordu. Yezid, “benim görüşüm, onun üzerine bir ordu gönderip kafasını sana getirmeleridir!” dedi. Hz. Muaviye, “Senin bana gösterdiğin yol ne kötüdür!” dedi. Sonra Hz. Abdullah’a hitaben ince ve nazik bir mektup yazıp gönderdi. Mektupta şöyle diyordu:
“Ey Resulullah’ın Havarisinin oğlu! (Peygamber ASV’ın, “Her peygamberin havarisi (en sadık yardımcı) vardır benim havarim de Zübeyr’dir” buyruğunu ima ederek Hz. Abdullah’ı onure etmek için bu hitabı kullanmıştır) Seni üzen, hiç şüphesiz beni de üzmüştür. Senin rızanın yanında dünya bütünüyle benim yanımda değersizdir. Senin hatırın için ben çiftliğimden vazgeçtim; onu içindeki adamlar, işçiler ve mallarla birlikte kendi çiftliğine ilave et, vesselam.”
Gerçekten de gönlleri hoşnut etmek bütün dünyadan daha değerlidir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum