Yaşadığımız çağda, insanın ihtiras ve arzularının esiri olduğu kadar; belki de diğer çağ ve zamanlarda olmadığını söylemek, mübalağa olmasa gerek… Dünya hayatına karşı tükenmek bilmeyen istekleri, sonu gelmeyen uzun yaşama isteği; onu ahiret hayatına karşı kayıtsız ve sorumsuz hale getirmiştir… Daha çok mal ve servet elde etmek, yüksek makam ve mevkilere sahip olmanın hayalleriyle yaşamak; onu, Seküler düşüncenin ve Liberal inancın girdabına mahkûm hale getirdiği inkâr edilemez.
Elbise değiştirir gibi, fikir ve zikir değiştirmek; günümüz insanının adeta hobisi haline gelmiştir… Bu belirsizlik hali, insanı; mahlûkatın en şereflisi olduğu sıfatından sıyırıp, onu maddenin ve diğer değersiz varlıkların seviyesine indirmektedir… Namazlarında “İYYAKE NA’BÜDÜ VE İYYAKE NESTAİN” dedikleri halde; düşünce ve gönülleriyle, İslam’ın ve Müslümanların düşmanlarını sevip, onlarla aynı duyguları paylaşmak, dünyanın geçici zevk ve lezzetlerine mağlup olduğundan başka bir izahı yoktur galiba?
Avrupa’dan ithal edilen fikir akımlarından, saptıran ideolojilerden, medet umanlar; nefis ve ihtiraslarının esiri, şeytanın da birer zebunu haline gelirler. Bu gün söylediklerini yarın inkâr edenler, kılıktan kılığa girip tükenmek bilmeyen dünyevi ihtiraslar peşinden koşanlar; cılız otlar misali, rüzgârın akışına göre yön değiştiren zavallılardır… Yaşadığımız Modern çağda, insanlığın önünde birer tuzak ve çıkmaz sokak mesabesinde olan batının fikir akımları ve onların akıl babalığını yapan ideologların tek gayeleri; dünyadaki tüm Müslümanların inançsız, gayesiz, idealsiz ve üretken olmayı düşünmeyen sadece tüketmeye âşık bir toplum haline getirilmesidir…
Efendiler efendisi Hz. Muhammed (s.a.v); Müminleri nasıl bir duruşa ve inanca sahip olmaları gerektiğini bizlere şu evrensel buyruğuyla bildirmektedir: “Allah’ım! İçinde yaşadığım, geçimimi sağladığım dünyamı ve ebedi yaşayacağım ahiretimi benim için hayırlı kıl. Hayatımda her türlü hayrı ziyadesiyle ihsan eyle.” (Müslim/dua) Evet, bu nebevi öğretilere göre yaşamadığımız içindir ki, bu gün dünya Müslümanları zelil bir hayat yaşamaktadırlar. Ve bu gün dünya üzerinde şahit olduğumuz, bitmek bilmeyen insan hırsının sebep olduğu küresel hak ihlallerinin, masum canların katledilmesinin, insan onur ve iffetinin ayaklar altına alınmasının temelinde büyük oranda insanoğlunun, yaratıcıyla olan bağını yitirmesi, yaratılış gayesini ve bir gün Rabbinin huzurunda hesaba çekileceğini unutmuş olması gerçeği yatmaktadır.” (DİB. Dergisi, Mart 2019 sayısı, sayı 39 sh: 10)
Peki, insan yani biz, ya da bizler; yaratılış gayemizin, ne kadar farkında ve ne kadar şuurunda olduğumuzun muhasebesini yapıyor muyuz?... Dünyaya karşı aşırı olan tutkumuz, istikbalimizin müdavimleri olarak, sokak kültürüne emanet edip ihmal ettiğimiz çocuklarımız, vurdum duymazlığımız ve manevi değerlerimizden olan kopukluğumuz; ve manen içimizi kemiren ihtiraslarımız bizi ümmet olarak, bu günlerin acılarına, dertlerine, zillet ve ayrışmalarının kucağına itmedi mi? Dünyevi ihtiraslarının kurbanı olan insan, yani biz; bizi biz yapan özümüze, değerlerimize ne zaman sahip çıkıp şu gölgeden varlıklara kurban olmaktan yakamızı ve benliğimizi ne zaman kurtaracağız acaba?
Modern hayat, uygar yaşam diye insanlığa sunulan dünyanın, şu Avrupa-i kandırmacalarına aldanan toplumlar; İçtimai hayattan siyasete, iktisadi düşünceden ekonomik problemlere, ve hayatın diğer yaşam alanlarının tümünde şayet, bu gün insan ve insanlık inim inim inliyorsa, emin olun bunun tek bir nedeni vardır: “O da İnsanoğlunun fıtratına yabancılaşması ve dünyevi ihtiraslarına yenik düşmesidir… En bariz misali, günümüzün siyasi akımlarına baktığımızda; bir ömür boyu onlarca kapı değiştiren insanların varlığına şahit olmuşuzdur. Yani, bazı adamların gazete aboneliğini değiştirir gibi; politik saf değiştirdiklerini, bu gün iyi dediklerine yarın kötü dedikleri, haftalık, mevsimlik ve senelik duruşlarla yer değiştiren cambaz gibi oynakları, duymak ve görmek sıradanlaşmıştır artık…
İhtiraslarına yenik düşen fertlerin ve cemiyetler, en gür ateş nerede yanıyorsa oraya yerleşmek için bin bir takla atmaktan geri durmaz hale gelir ve ne ihtirasları neyi gerektiriyorsa onu yapmaktan geri durmaz hale gelirler. Bu gibi olay ve hadiselerden, yakın zaman içerisinde, yaşadığımız toplumlarda ve çevremizde onlarcasının mevcudiyetini söylemek mümkün… Adam dün başka yerdeydi, bu gün bir başka yerde! Peki, nedir bu? Aşırı istek, dünyevi hırs, makam ve mevki tutulmasına bağlı bir hastalık… Onun içindir ki, şu görünen varlık aleminde; ihtiraslarının tek bir kurbanı vardır: O da insan!... Rabbimiz! Bizi uyandır şu derin uykudan/ Düşman kalkmamışken kurulu pusudan!
Dua ile. 04 Nisan 2019.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum