Yıl 1991, top dağında gece, küçük ve mütevazı bir ev! Nuh Peygamberin tufanıyla yaşıt olan Şehr-i Ruha ’da sessiz ve sakin bir kış gecesi!
Darü-l Erkam ’ın evindeki heyecanı andıran ve nefesleri durduran bir an! Cepleri boş fakat yürekleri dolu olan bir avuç insan! El üstüne el koyup, sözleştikleri yemin ettikleri kutlu bir zaman!
Yeni bir başlangıç ve yola çıkmak için, hep bir ağızdan söz veriyorum deyip, Akabe’yi Rıdvan’ı hatırlatmışlardı adeta!
Mevsimlerden kış, hava buz tutmuş, karanlık ve izbe sokaklar çamurdan geçilmez, tenha ve ıssız,
Ele ele gönül gönüle vermiş sevdalı, dertli ve idealist bir avuç genç insan!
Top dağının asi yamaçlarında, kaygan ve yosunlu kayalıklar, Halilür-rahman da kuşların senfoni orkestrası,
Enva-i çeşit kuşların zikir şöleni karışırken birbirine; suskun ve izbe tetırbeler ise uzayıp gider uzaklara.
Kimisin de Selman’ın sevdası, kimisin de Mus’ab aşkı, kimisinde de Bilal’in azim ve direnişi…
Tek ortak bir dertleri vardı, bu kadim şehirde sevgiden bir meşale yakmaktı yeniden.
Tıpkı Hz. İbrahim’in bıraktığı yerden, Hacer anamızın çöle çıkarma yapıp, sadakatten kurduğu otaktan,
İsmail’in topuklarından fışkıran zemzem misali; bir abı hayat sunmaktı insana/insanlığa!
Top dağında gece, yokluğun ve yoksulluğun canlarına tak ettiği kimselerin sığındığı zirvedeki bu dağ; kucağında balıklı gölün zenginliğini, “Külna Ya Narü Kun-i Berden ve Selamen Ala İbrahim” ayetinin hatırasını barındırır…
Bir tarafında asırlara meydan okuyan, mancınık direkleri,
Bir tarafında, Mes’ud babanın uzlete çekilmiş makamı.
Hendek’i, surların içindeki bu kadim şehri Kale’den seyrederken; kıbleye doğru uzayıp ta uzayan uçsuz bucaksız olaylara gebe topraklar, ve Âdem babamızın Harran ovasında çift sürüşü canlanır zihinlerde yeniden.
Ve o an tarihe, maziye bir sefer düzenlersiniz, ruh âleminizle adeta,
Put kıran İbrahim (a.s) Peygamberin hicreti, Nemrudun yenilgisi en iyi bu şehirde tahayyül edilir, anlaşılır!
Top dağında gece; el üstüne el koyup yeminle, dert ve zorluklara göğüs gerenlerin, yağmur ve rüzgârın birlikte bedenlerini üşüttüğüne, karanlık izbe sokakların çukurlarından fışkıran kirli suların ayakkabılarının içine dolmasına aldırış etmeyenlerin, sevdalı yürüyüşlerine şahit olduğu zaman dilimi!
Lakin zaman durmadan akıyor, mekânlar ise ha bire yer değiştiriyordu… Zorlukların ardından kolaylığın, can emniyetinden sonra korku imtihanının sardığı günler gelip çatmış ve dayanmıştı kapıya!... Ve Ak ile karanın, iyi ile kötünün, sağlam ile çürüğün, dürüst ile kaypağın, sabit ile kaçağın ayıklandığı anlara tanıklık etmenin zamanı gelmişti… Kimin kaçıp, kimin kalacağını, en iyi korku sınavının kapıya dayandığı günlerde görüldü/görülmüştü azizim!...
Top dağında gece, on ikilerden Akabe’ye yol uzanır/ Koltukta çanta, düşte dava, hedefte yeni Mus’ab ’lar!... Git ve gel, günde dört sefer NASIR TUTAN topuklar? Dergâh Kitap evinde Abdulkadir amcaya uğra, döşeme camisinde verirsen mola/ Günün yorgunluğu ne ki, bir çırpıda dağılırdı sağa sola!
Top dağında gece, Fırfırlı da ikindi, Ahmediyye’de mekân; Aşk bir başkaydı azizim, inan ki o zaman!
Yıl 1991, Top dağında gece; kazanmak için gelip, kayba uğrayanların, zamana yenilenlerin, makam ve mekan sevdası uğrunda; tespih taneleri gibi dağılıp serpilenlerin hikayesi!... Şimdi her biri başka bir yerde; ve giriftarlar türlü türlü dertlere! Unutmayın! “Toplamak ne zor, dağıtmak ne kolaymış meğer/Ölümüne bir kişiyi diriltmekse gaye, ölüm olsa da değer!... Dua ile. (Hatıra Defterimden) 30 Mart 2020.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum