Saatlerimizdurmadan tik, tikdurmadan hep işlemiş, günler hız kesmeden yoluna devam; ardından da aylar… Aylar ve derken ömrümüzden eksilen koca koca seneler yani, mazide kalan vehayatı ihtiyarlatan yılların birikimi! Yaşlanıyor muyuz ne? Daha dün gibiydi bize göre, geçen yıl ve yıllar; nasıl çabuk geçmiş de, biz mi habersizmişiz?… Ne işler yaptık, kimlerle iş tutuk, üzerinde bulunduğumuz sınama caddesinin neresinde,ya da kimlerle yol aldık, yola koyulduk? Evet, şu dar-ı fena ’da hepimiz,her yolcu gibi birer yolcuyduk, ve yolcuyuz çünkü! Yol arkadaşlarımız, iş arkadaşlarımız, dava ve sıradanolan arkadaşlıklarımız; birde değiştiremediğimiz,frenleyemediğimiz davranış ve alışkanlıklarımız. Hepsi, ama hepsi bizimle birlikte yol almışlar ve geriye dönüp baktığımızda; sadece kocaman hayal yığınları ve kimimizin de kabarık suç dosyaları bıraktığımızı görmekteyiz!?
Ah… Alışkanlıklarımız yok mu? Onlardan bir kısmı,hiç de bırakmıyor yakamızı ölümüne! Biz miyiz yoksa enemize yenilen; yoksa yürüdüğümüz yolun engelleri mi bizi alıkoymaktadır ülkümüzden… Hedefimizden, davamızdan, sevdamızdan; yani, hakka olan kulluğumuzdan… Şimdi maziye bakıp dövünmenin vakti mi? Yoksa, yakarıp temizlenmenin ve nedamet duyup yeni ak sayfalar açmanın mı zamanı mı?Bin bir nakisayla birlikte, koca bir ömrü geride bırakırken; nefislerinin azgınisteklerine gem vurmayı düşünmeden, onu hesaba çekemeden yola revan olmak, ne büyük bir bedbahtlık ve talihsizlik?
Maziye şöyle dönüp, kimi kırdığımızı, kimi kaybettiğimizi, kimi kazandığımızı ve iyiliğe dair, nasıl bir mesafe kat ettiğimizi gözden geçirmek, değil miydi vazifemiz?. Kimin yanında yer aldığımızı, yapmamız gerekenleri yapamayışlarımız; yapmamamız gerekenleri ise gözümüz kırpmadan cehaletimizin cesaretinden işlediklerimiz… Ve muhasebe! İçten, dıştan, dışardan içeriden; dost ahbaptan, hısım akrabadan ne hasılat elde ettiğimize dair derin ve içten deruni bir muhasebe…
Yalnızlık bazen olgunlaştırır ve insanı kemale doğru sürükler denir, hayattan ders çıkarabilenler için… 2005 ve 2008 geçmiş yılların, iki tane körpe yetim ve yalnızlıktan yakınan eseri çıkmıştı Elif matbaasından… Elif gibi dik duramadıklarından mı ne bilinmez ama; gerçek ise boyunlarının eğik ve bükük kaldıkları, mahremine (!) dokunulmazların tozlu raflarında da yetim… Öteki ayna… Gurbet mersiyeleri…Şuurun şiirleri mi desem, yoksa şiirlerin şuuru ‘mu desem onu da pek bilemem! Ve mahpus gibi klasörlerinden dışarıya bir türlü çıkamayan diğer arkadaşları; “Dönüş” ün romanı ile “Selam risalesi” ve “Timsahların Gözyaşları”…Birde “özlü sözler” di yetim kalanlar arasında!... Peki,nasıl mı oldu? Şöyle: “Ya doğurgan olamadıklarındandolayı, ya damahirce bir rol oynamasını beceremediklerinden kaynaklandı başlarına gelenler?Gerilerde seyretmelerinin tek sebebi, belki de fanilerin methiyelerinden kaçamakları ve nefret ettikleri eziklik kompleksleriydi…
Her neyse, Hz. Ömer (r.a): “Hakkı söyleye söyleye, etrafımda adam kalmadı dediği, siteminin üzerinden, tam on dört asır geçti geçmesine de; fakat hakkı söylemekten geri durmayanların ise hala yapayalnız oldukları hakikati de berdevam… Kimsenin ayranına ekşi, sirkesine turşu denmese şayet; şu üç günlük dünya hayatında, her şey güllük gülistan olur belki, lakin gerçek mal sahibinin hatırını kırıp, emanetçi olanların hatırını kazanmaya gayret etmek, nankörlüğün ve vefasızlığın alasıdır…
Ben nefsimi temize çıkarmam, muhakkak ki nefis daima kötülüğü emreder.” (Yusuf suresi) ayeti, Yusuf’un dilinden bize, muhasebeye yolculukyapmamız ve iyi bir insan olabilmemizin yolunu göstermiyor mu? Hayâ ve edepten, namus ve dürüstlükten, vakar ve emin olmaktan; sadakat ve istikamet üzere olmanın yolunu… Ya olduğumuz gibi görünmeli, ya da göründüğümüz gibi olmamız gerekiyordu değil mi? Peki, Üçüncü bir yolun, nifaka çıktığını, bilmeyen insan mı kaldı şu baki sanılan fani dünyada! Hâlbuki insan şöylegeçmişinin muhasebesine kısabir yolculuk etse, ömrümüddetince kendini kime veya kimlere beğendirmeye çalıştığını daha iyi anlamış olmaz mıydı?
Evet, varlıklı veya yoksul olmaya üzülmenin gereksiz olduğunubildiğimize rağmen; dinmiyor içimizdeki dünya sevgisinin volkanı! Göçüp gittikten sonra, geride bırakacağımız en iyi eserlerimizin, insan kazanımlarımız olacağını,bilmemizdi aslındatek gereken… Kim yatırımını müspet anlamda, insana yaparsa; o hayatta olmasa da yaşayacağı kesindir… Aksi tufandır!... Birde kimleri dost edindiklerimize bakalım. Kim veya kimlerden oldukları? Bizi alkışlayanlarveya bizim alkışladığımız kişiler gerçek dostlar mı, yoksa mevsimlik gibi değişime uğrayanlar mı? Her iltifatı hak edenler mi? Yoksa gölgeleri nispetinde tedavülde kalanlar mı? Muhasebe ve dünya hayatının şu dağdağalı yolculuğunda, önümüze çıkan badire ve engellerin çeşitleriyle sınanmaktayız nitekim.
İyi ve kötü kimselerle, zenginlik ve fakirlikle, darlık ve bollukla; ilim ve avamlıkla; makam ve mevkiiyle, Kariyer ve diplomayla sınandığımız bir dünya… Fani eserlere tüm yatırımını yapan müflis, itidali elden bırakmayıp dengede yaşayanlarsa halis ve mesrur… Halis bir kumaş, halis bir cevher, halis yani yepyeni ve duru!... Muhasebeye yapacağımız yolculuğun her anı, bizi biraz daha insan-i kâmil olmaya yakınlaştıracağı kesin. Unutmayalım: “Dün bir yaşında olanlar bu gün iki, yarın üç yaşında olurlar. Tabi yarına kavuşurlarsa? Dua ile. 03 Ocak 2019.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum