Birkaç yıldır başlayan, pandemi süreciyle artan ve çeşitlenen ekonomik sorunlar, toplumu yeni bir safhaya taşıyor. Üretim ve büyüme devam ettiği halde yaşanan kur artışı ve bunu sokaklara taşıma denemesini de kapsayan süreç şimdilik yerini bir bekleyiş ve sessizliğe bırakmış durumda.
Bankaların kolayca ve dünyanın en çok kazanç elde etmeye alışık olduğu ülkemizde faizlerin indirilmesi ve üretime dayalı bir ekonomik sisteme geçme kararlılığının ilanına; yine bankaların dövizde pozisyon alarak tepki vermesi, döviz ve altın fiyatlarının yükselmesine ve dolayısıyla ciddi bir devalüasyona neden oldu. Zaten süregelen zamlar katlandı ve her şeyin fiyatı arttı. Hayat daha da zamlanacak ve öngörülen ekonomik politikada kurun yüksek olmasına muhtemelen Merkez Bankası bizzat müdahale etmeyecek. Tüm bu süreç, hükümet yetkililerince Ekonomik Kurtuluş Savaşı olarak ilan edildi ve faize karşı duruş konusunda geri adım atılmayacağı, muhtemelen banka temsilcileriyle yapılan toplantıda da deklare edildi.
Böylesi bir savaş,' küresel irade karşısında durmaktır ve ciddi bedel ödemeyi gerektirir. Dolayısıyla bu savaş; salt ekonomik bir savaş değil; siyasi bir savaştır. Zira küresel sermayeye karşı savaş; küresel iradeye karşı bölgede ve küresel anlamda da itaatsizlik demektir ve bu siyasi bağımsızlık bağlamında oldukça kıymetlidir. Peki bunun bedelini, tükenmiş ve ayakta durmakta zorlanan bu halk ödemeye kararlı mı ya da bu savaşın bedelini de mi sadece halk ödemeli?
***
Ekonomik savaşın, ekonomik şiddeti ortadan kaldırılması umulur.
Ekonomik şiddet kavramının; ekonomik baskı ve haksızlıkların tümünü kapsadığını düşünüyorum. Bu kavram, tam da küresel hegemonyaya denk geliyor. Yani küresel hegemonya; kendini ekonomik şiddet yöntemleriyle de dayatıyor ve dünya kaynaklarını talan ediyor. Dünya siyasetinin de ekonomik şiddetle dizaynı, yürürlükte olan bir uygulama.
Küresel ekonomik şiddete/sisteme maruz ülkeler; diğer toplumlarla ve kendi toplumlarıyla istedikleri şekilde siyasi ve ekonomik hatta kültürel ilişki kurma pozisyonlarını kaybederler.
Küresel sistemin ekonomik düzeni ve o sistemin diğer toplumlardaki yerli uygulayıcı kadroları; ekonomik şiddetin/işleyişinin ana unsurlarını oluşturur ve ekonomik şiddet, neredeyse direkt ya da dolaylı, diğer tüm şiddet uygulamalarının ana sebebidir.
Bu bağlamda Türkiye’ nin ekonomik kurtuluş savaşı önemli bir karardır ve bu kararın ilkesel ve sürekli/geri dönülmez bir ifadeyle sürdürülmesi için herkesin elinden geleni yapması değerlidir. Herkesin derken; işin ahlaki boyutu da görünür hale gelmiş oluyor. Ancak ahlaki açıdan fazla ümitvar olmayı gerektiren bir durum olmadığından bu faslı uzatmak anlamsızlaşıyor.
***
Suriye’ de alınan pozisyonlarla bölge ülkelerinin çoğu gibi Türkiye de kendini geri dönülmez kaotik/istikrarsız bir sürecin içinde buldu ve bu durum devam ediyor. Tüm bu yaşananlar, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs vb konularda küresel güçlerin Türkiye’ nin bağımsız politikalarını/bağımsızlaşma/kendi kaynaklarını sahiplenme ve kullanma eğilimini/kararlılığını kabul etmek istememesiyle ilgilidir. Bu durum; ABD’ nin Suriye’ de, Türkiye’ nin kırmızı çizgilerini ihlal eden/bekasını tehlikeye atan pozisyon olarak değerlendirdiği durum devam ettikçe de sürecek gibi görünüyor. Ancak ekonomik savaş ilanına gelinen sürecin içsel nedenleri de yoktur denemez.
Her ne sebeple olursa olsun; ekonomik savaş, üretim ekonomisine geçiş, küresel sömürü aracı olan para birimleri ve ekonomik işleyişlere karşı duruş; bedel ödemeye değerdir ve önemlidir. Yeter ki; işin bedel boyutu, insani boyutu, ahlaki ve hukuki boyutu öncelensin.
Peki öncelenecek mi?
Bir savaşta; önde olması gerekenin önde gitmesi, örnek olması, elini taşın altına koyması ve savaşın tüm yükünün erata yüklenmemesi; savaşı kazanma ihtimalini artırır. Türkiye’ nin vereceği ekonomik savaşta; sermaye sahiplerinin bu yönde bir çabası ve davranışı gereklidir ancak geçmişte bu tür durumlarda bu kesimin elini taşın altına koyduğu pek vaki değildir ve bundan önceki nice ekonomik krizlerde hep dezavantajlı, gariban halk kesimleri daha da yoksullaşmıştır.
Eğer bu savaş sürecinde, içte mevcut ekonomik sistem aynı kalıtsa; bu savaşta da aynı kesimler bedel ödeyecekler. Bu durum; dışa karşı yapılan savaşın; içte de yapılması gereğini dışlayarak çelişkili bir durum ortaya çıkarır ve başarı şansı düşer. Öyle ise bu savaş, gücümüz oranında küresel sistemin adaletsiz uygulamalarına itastsizlik ve içte de küresel sistemin uzantısı mahiyetinde ki uygulamaları reddetme olmak üzere iki yönlü, iki boyutlu bir mücadeleyi içermelidir.
Eğer bir sömürü ve adaletsizliğe dayalı ekonomik savaş sürdürülecekse; içte de ekonomik sistemi aynı duyarlılıkla dizayn etmek gerekir. Bu savaşın ana kodları henüz deklare edilmediği için böylesi bir dizaynın planlanıp planlanmadığını bilemiyoruz. Bu da küresel irade tarafından toplumumuza uygulanan ekonomik şiddete/sisteme karşı koyarak, adil bir politikaya dönmeyi gerektirir.
***
Bahsettiğimiz ekonomik şiddetin bazı örnekleri:
Liyakat ve ehliyetle ilgisi olmayan sınav veya benzeri eleme sınavları.
Resmi otoritelerin, ekonomik hayatı büyük ölçüde yönlendirebilecek bir pozisyonda iken; toplumda bir mesleği icra edebilecek yetkinliği kazanmış, üniversite mezunları ve diğer meslek erbabına, kamusal alanda çalışma yeterliliği kazanmış olanlara karşı adil/sosyal devlet anlayışına uygun politikalar bağlamında sorumluluk almaması.
Mafya, feodal yapılar, büyük şirketler ve benzeri yapıların; yerel ya da merkezi kaynaklara kolayca ulaşması, ekonomik anlamda imtiyazlı olmaları.
Vergi indirimi ya da vergi affı gibi uygulamaların adilane yapılmaması.
Bedelini ödeyemediği için yakıt, elektrik, su gibi temel ihtiyaçların kısıtlanması.
Kumar oynatma. Küresel sermayenin bankaları ve onların uygulamaları.
Küresel/çok uluslu şirketlere tanınan, hak ihlali oluşturan ayrıcalıklar.
Uzun çalışma saatleri, ağır işçilik ve yetersiz ücret.
Enflasyon rakamlarının tespitinin ve ihalelerin şeffaf ve denetlenebilir şekilde yapılmaması, ödeme ve fiyatlandırmaların aynı para birimleri üzerinden yapılmaması, grev hakkının kısıtlanması, alım gücünün düşmesi…
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunların hepsi yapılıyor iddiasında değiliz tabi, yanlış anlaşılmasın ancak ekonomik savaşın bunları da kapsayıp kapsamayacağını da merak ediyoruz ve umarım bunları da kapsayan sistemsel bir dönüşümle gerçekten de gençlerimiz işsizlikten kurtulur, çalışanlarımız, emekli ve dar gelirlilerimiz ekonomik sıkıntıdan kurtulur.
Tüm bu sorunsallara rağmen; faiz lobisine karşı yapılan bu hareketin, ilan edilen politikanın Erbakanvari olduğu unutulmamalıdır. Tüm sıkışmışların ferahlatılması öncelenerek uygulanırsa; bu savaş başarılı olursa; elbette büyük bir kazanım elde edilmiş olur ve gelecek nesle güzel bir miras ve örneklik bırakılmış olur.
Umarız olur… Selam ve dua ile…
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum