Aziz ve Celil olan Rabbimiz, Enfal süresinin 46’nci ayetinde şöyle buyuruyor: "Allah ve Resulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz (rüzgarınız, devletiniz, gücünüz) gider. O halde sabrediniz! Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir... Bu gün baktığımızda, İslam coğrafyasının genel olarak; geri kalmışlığının, güçsüz olmasının, dağınık ve perişan hale gelmesinin sebebinin, "Müslümanların Allah ve Resulüne olan itaati ya bıraktıkları ya da, zayıf halde olduklarının yanında; vahdet şuurunu kaybetmeleri ve var güçleriyle birbirleriyle uğraşmalarından kaynaklandığı görülmektedir.
Evet, konuyla ilgili şu rivayeti de zikretmek yerinde olur kanaatindeyim: Anlatıldığına göre Hz. Lokman (a.s) vefat etmeden önce oğullarını çağırıp ve onların şahsında; müminlerin kulaklarına küpe olacak şu nasihati yapar. Onlara bağ halinde birkaç değnek getirmelerini söyledi. Getirdiler! Sonra, o değnek bağını teker teker her birinin eline verip ve kırmalarını söyledi. Tabi bir sürü değnek, hangisi kırabilir ki? Sonra, onlara değnekleri çözmelerini söyledi. Öyle yaptılar, bu defa her birinin eline birer değnek verip ve kırmasını söyledi. Her biri kendisine verilen değneği dizine dayayıp, hiç zorlanmadan kırdı. Ve Hz. Lokman (a.s) oğullarına, tarihe not düşecek olan şu cümleleri söyledi: "Birlik olursanız kimse sizi yenemez/ kıramaz. Dağılıp birbirinizle uğraşırsanız, düşmanlarınıza yem olup yok olup gidersiniz!...
Bu rivayetin sıhhat derecesinin ne kadar sahih olduğunu bilmem ama; sunmuş olduğu mesaj ve dersler açısından değerlendirildiğinde, Vahdet ve hakkaniyetin insanlık için ne kadar elzem bir nimet olduğu görülecektir. İslam tarihinde vuku bulan Uhud savaşını düşünün. Resulullah (s.a.v)'in rahle tedrisinde yetişmiş olan Sahabeleri bile; bir anlık dalgınlıkları sebebiyle, düşmana karşı galip iken mağlup duruma düşürmüştü onları...
Uhud savaşı hadisesinde, bizim için ikinci önemli bir ders var ki, akıllara durgunluk verecek türden. Malum, okçular tepesindeki sahabeler; savaşın müminlerin lehine seyrettiğini görünce, emirlerine itaat etmeyi unutmuş ve yerlerini terk etmişlerdi. Asıl önemli nokta, bu hadiseden sonra başlayacaktı. İslam tarihinde, okçular tepesinde yerlerini terk eden sahabelerden hiç birinin, tarihte isminin geçmediği ve bilinmeyen bir sır olarak kaldığıdır... Bizin için bu hususu bilmemizde önemli derslerin olduğunu unutmayalım. Öyle ki, daha sonraki senelerde vuku bulan sifin ve cemel gibi hayat memat meselesi olan ihtilaflarda bile; hiçbir Sahabe, Uhudda okçular tepesinde yerini terk eden o sahabelerin adını söylememiş, en girift zamanda dahi, din kardeşinin o günkü kusurunu; sen şöyle böyle yaptın tarzında kusurlarını yüzlerine vurmamıştır. Ve okçular tepesinde yerlerini terk eden bu sahabelerin kimler olduğu, isimlerinin ne olduğu hiç kimse tarafından bilinmez. İşte vahdet ve uhuvvet şuurunu kuşanmış olan nesillerin durumu budur. Birbirleriyle savaştıkları halde, biri diğerinin kusurunu yüzüne vurmamış, din kardeşini ayıplamamış ve onları rencide etmemiştir!...
Evet, Vahdette hayat, tefrikada azap ve ölüm vardır... Devam edecek inşallah. Kalın Sağlıcakla…
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum