“Ey insanlar! Rabbinizden sakının! Babanın, evladı; evladın da babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden korkun! Kuşkusuz Allah’ın vaadi haktır. Bu itibarla dünya hayatı sizi aldatmasın. Ve sakın o pek aldatıcı (olan şeytan) da Allah ile (O’nun ismini kullanarak) sizi aldatmasın.” (Lokman/33)
İnsanlık tarihi boyunca, Tevhid mücadelesini vermiş olan başta Peygamberler olmak üzere; onların izini takip edip, ve insanları hakka davet ve irşad edenlere karşı; inkarcıların daima amansız bir adavet sürdürmeleriolmuş, akla hayale gelmeyen husumetlerle tuzaklar kurmuş, ve bu güne kadar da kurmaya devam etmektedirler…
Yaşadığımız modern dünyada, “saflar o kadar belirginsiz, o kadar karışık, o kadar muğlak ve o kadar maskeli hale gelmiş ki; artık eskisi gibi hak ve hakikat düşmanlarının tanınmaları da haliyle çok zorlaşmıştır haliyle!... Kimi kişi ve kimseler/bazen kitleler, sureti haktan görünmekle; kadrajlarına ve ağların düşürdükleri bazı saf insanların, zayıf taraflarından faydalanmak suretiyle onları yoldan çıkarmak için, var güçleriyle çalışmakta/çalışıyorlar… Sağ gösterip, sol vuran mezkûr güruh; şeytani taktikler takip etmekle, insanları, bir kısım İslami argümanlar kullanarak aldatırlar/aldatmaya devam etmekte ve saptırıcı olan çalışmalarına ara vermeden devam ediyorlar!
Filhakika, mezkûr zümreler; çok sinsi, kurnaz, müzebzebin, kal ve halleri tezatlı olup; insanları kendi şeytani fikirlerine adapte etmek ve çekmek için, ipte oynayan cambazlardan daha mahirce oyunlar sergileyebiliyorlar… Onların söz konusu hallerini, bakınız Hayat kılavuzumuz olan Kur’an’ı Kerim şöyle beyan edip tasvir etmektedir: “Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o çok aldatıcı (şeytan) da Allah ile sizi kandırmasın.” (Fatır/5)
Evet, ey insanlar hitabı; tüm insanlığa şamil olup ve evrensel bir ültimatom niteliğindedir!... Yani, bilesiniz ki, içinde yaşadığınız dünya fani olup; bir gün er veya geç son bulacaktır. Allah’ın adil olan mahkemesinde yargılanacak, dünyadayken işlediklerinizin hesabını bir bir Allah’a vereceksiniz. Sakın fani olan dünyanın geçici cazibelerine gönül kaptırıp da; baki olan ahiret âlemini unutmayınız. Şeytan ve onun insi aveneleri, sizi günah işlemeye teşvik edip; “Nasıl olsa Allah affedendir” deyip de sizi, Allah’ın adını kullanarak kandırmaya çalışan cinni ve insi düşmanların ayak oyunlarına gelmeyiniz/alet olmayınız!
Vur patlasın çal oynasın kısır mantık sahiplerinin, hesap kitap, ahiret mizan, kabir, haşir neşir; diye bir dertleri bir gayeleri yoksa da, bilinsin ki Allah’ın vaadi haktır ve va’d edilmiş olan o saat bir gün mutlaka vuku bulacaktır… Suret-i haktan görünüp de, insanları kendi şeytani saflarına çekmeye çalışanlar; dün var oldukları gibi bu gün de yarın da var olacak ve var olmaya devam edeceklerdir. Zira Allah’ın vahdaniyetine ve onun davasına İman eden her Müslüman; onların entrika, oyun, tuzak ve şeytani kurgularına karşı pür dikkat zorundadırlar. Aksi halde, onlara; verilen az bir tolerans, ufak bir tebessüm bile, çok kötü sonuçların doğmasına yol açabilir, kapanması mümkün olmayan veya güç olan yaraların açılmasına sevk edebilir insanı!
Bundan dolayı, gerek şeytan ve gerekse şeytanın rolünü üstlenmiş olan kişi ve kimselerin; Allah’ın adını kullanarak, başta tün insanları dolayısıyla da, İman edenleri kandırmalarına mahal verilmemelidir. Bu konuda, yazar, muharrir, müellif, aydın ve akademisyenlere büyük çapta iş ve sorumluluğun düştüğünü ifade etmeden geçemeyeceğim. “Bu gün canlı olarak, her ne dar Nübüvvet anlamında Peygamberler/Peygamber(s.a.v) hayatta olmasa da; “Âlimler Peygamberlerin varislerdir nebevi düstur” gereğince, iş ve sorumluluğun çoğunun ilim erbabı baştaolmak üzere, her kalem sahibine düştüğünün bilinmesi lazımdır.
Meydanın boş bırakılması demek, aldatıcılar güruhunun toplumu ifsad etmelerine seyirci kalmak anlamına geleceğini unutmayalım. Yaşadığımız asır, teknolojinin hamle üstüne hamle yapmasıyla; ulaşım ve iletişim vasıtalarının hız kazanmasına ve dünyanın küçük bir köy haline dönüşmesine sebep olduğunu görmemiz lazım. Artık eskiden olduğu gibi savaşlar, kılıç kalkan, at sırtında ve oklarla değil; modern kitle imha silahlarıyla ve parmak uçları vasıtasıyla anlık olduğunu unutmayalım. Ve söz konusu olan kitle imha silahlarının bir versiyonunu da, ne yazık ki hepimizin belki de çoğu kez unuttuğu veya hesaba katmadığı şu, suret-i haktan görünüp de, dünyayı, insanlığı ve birçok yerde oturmuş olan (birçok olumsuzluklara rağmen) düzeni; sinsi ayak oyunları vasıtasıyla iğfal ve ifsad edenler teşkil ettikleri gerçeğinin unutulması/hesaba katmama vurdum duymazlığıdır!!!
Özellikle günümüzün en büyük sorunu ve buhranı; insanları, Allah’ın adını kullanarak aldatmaya çalışan güruhun, daha çok medyatik, TV. Ekranlarını işgal eden, unvan ve kariyer sahibi, isimleri boylarından uzun olan kimselerden oluşmasıdır! Bu manada olaya bakıldığında, durumun ciddiyeti ve vahameti daha kolay anlaşılacağı kanaatindeyim! İnsanların önce Tevhid (inanç) sonra pratiklerine (sosyal hayattaki durumlarına), iş ve yol arkadaşlıklarına; ticaret ve ahlaki kurallarına, toplum içerisindeki güvenirlik durumlarına bakarak değerlendirmek lazımdır. Unutmayalım ki, günümüzde bizim en çok kayba uğradığımız konu; eylemlerinin(amel) sakatlığını bildiğimiz söz konusu zevatın, yalan/yaldızlı söylemlerine, güvenip sırtımızı dayamakla, nasıl bir tehlikesinin ve felaketin içinde olduğumuzu fark edemeyişimizdir! Uyanmamız temennisiyle! 08 Haziran 2020.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum