Ramazan-ı Şerif orucunun birçok hikmetleri bulunmasının yanı sıra, toplumsal bir nüktesi de vardır. Ramazan’da bütün İslam âlemi, komutanın emriyle harekete geçen büyük bir ordu haline gelir. Emir alır almaz binlerce nefer bir nefer atikliğinde tereddütsüz olarak o emri yerine getirir. Tüm Müslümanlar Allah’tan gelen aynı emirle hep birlikte oruca başlar, akşam vakti de emri alır almaz hep birlikte iftar ederler.
Peygamber (ASV): “İftara acele ediniz, sahuru geciktiriniz!” buyurmuştur. Kimi Müslümanlar bu emirdeki inceliği anlayamadığından “17 saate yakın oruç tuttum, bir-iki dakika gecikmenin ne önemi var? Bir süre daha orucu açmasam ne olur?” şeklinde düşünüyorlar. Oysa peygamber (ASV)’ın bu emrinin amacı açlık ve susuzluk hayli hırpaladı, bir an önce orucu açın demek değildir, oruç ibadetini aynı anda birlikte başlayan Müslümanların yine aynı anda birlikte açmayı gerçekleştirerek, Allah’ın emriyle başlanıp bitirildiğini hissettirmek içindir. İlahi emrin hissedilmesinde cennet tadında bir lezzet vardır.
İşte ilahi emre itaatte bu birlikteliği sağlamak için iftar vaktinde “buyurunuz!” emriyle harekete geçmek ve beklemeden bu ilahi emri yerine getirmek gerekir. Sahuru geciktirmek ise, sahuru imsak vaktine kadar sürdürüp, oruca başlandığında farkında olmak ve orucu en başında karşılamak içindir. Orucu imsak vaktinde karşılamak da yine Allah’ın emriyle başlandığını insana hissettirir. Yoksa bazılarının zannettiği gibi, ertesi gün açlık ve susuzluğu daha az hissetmeyi sağlamak amacıyla değildir. Sahurda ne kadar çok yenip içilse de ertesi gün açlık ve susuzluk çekmeye engel olmayacaktır. Hele 17 saat bilfiil oruç tutulduğu bugünlerde açlık ve susuzluk çekmek kaçınılmazdır. O halde sahuru geciktirmenin amacı orucu karşılamak ve Yüce Allah’ın emriyle oruca başlandığını hissetmek içindir. Oruca başlama vakti geldiğinde, ağzındaki lokmayı veya su yudumunu çıkarmak insana: “Hiçbir güç ağızdaki lokmayı çıkartamaz ama İlahi emir gelince alınan lokma çıkarılır” düşüncesini verir. Bu ise mümin için ayrı bir manevi lezzet olmaktadır.
Sahura kalkmak sünnet olduğu gibi, aynı zamanda Ramazan gecelerinin çocuklardan büyüklere kadar herkese yaşattığı bir şenliktir. Verdiği keyif nedeniyle oruç tutamayan çocukları bile oruç tutmaya heveslendirir.
Sahurun amacı, oruca başlama ve ondaki ilahi emri hissetmeye yöneliktir. Bu nedenle imsaktan çok önce kalkıp ya da geç saatlere kadar uyumayıp bir şeyler yedikten sonra imsak vaktini beklemeden uyumak sahur sünnetini karşılamaktan uzaktır. Ancak hiç bir şey yemeyen bir kimsenin imsak vaktinden az önce kalkıp bir bardak su içmesi ve imsak vaktini beklemesi kendisine sahur sünnetini kazandırır. Başka bir deyişle, yemeğini yiyip imsak vaktini beklemeden uyuyan kimse sahura kalkmış sayılmaz ama bir su içerek imsak vaktini uyanık karşılayan kimse sahura kalkmış olur. Peygamberimiz (ASV)’ın: “Bir bardak su ile de olsa sahura kalkınız” buyruğundaki işaret, kanaatimizce budur.
Peygamber (ASV) “Sahura kalkınız, çünkü sahurda bereket vardır” buyurmuştur. Bu bereketi yaşamak için sahuru imsak vaktine kadar ulaştırmak ve geciktirmek esastır. Sünneti yaşamak amacıyla sahura kalkıldığında, hem ibadet uğruna uykusundan vazgeçmenin, hem imsak vaktini karşılayarak emr-i ilahî’yi hissetmenin sevabı kazanılmış olur. Böylece bir kaç yönden sevap kazandıran bir ibadet olması açısından sahurda bereket bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Şunu da ifade edelim ki, hem iftar hem de imsak, ezan okumakla değil, vaktin gelmesiyle başlatılması lazımdır. Çeşitli nedenlerle ezan okuma gecikebilir ama iftar ve oruca başlama olan imsak gecikme kabul etmez.
Demek ki, iftara acele etmek de sahuru geciktirmek de nefsani değil, yalnız Allah’ın emrini hissetmek ve tüm Müslümanlar olarak aynı anda birlikte ilahî emre itaat etmekten ibarettir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum