Şanlıurfa’ya gelen yabancılar, gördükleri ve yaşadıkları karşısında hayretlerini gizleyemiyorlar ve şöyle demekten kendilerini alamıyorlar: “Kitaplarda dergilerde okudum, birçok kimseden dinledim ama gördüklerim bunlardan farklıdır, bambaşka bir Şanlıurfa’yla karşılaştım.” Aynı durum kitaplarda anlatılan şahsiyetler için de geçerlidir, anlatım ile gerçek farklıdır. Söylenenler sadece zihne kabataslak bir sunumdur, çok cüz’i bir tanıtımdır.
Kitaplar ve çeşitli bilgi kaynakları bir şeyin hakikatini anlatmaktan acizdir. İstendiğinde görülmesi mümkün olan bir şehrin ya da bir şahsın hakikati ve gerçek mahiyeti bu kadar farklı olduktan sonra, bugünkü şartlarda görülmesi mümkün olmayan bir şahsiyeti gerçek mahiyetiyle anlatmak ve anlamak da mümkün değildir.
Peygamber (ASV) şemail-i şerifiyle, vasıflarıyla, yaşantısıyla 63 yıllık ömrü, Siyer, Tarih ve Hadis kitaplarında anlatılmıştır. Yeryüzünde hiç bir liderin hayatı bu kadar ayrıntılarıyla tesbit edilmemiş ve anlatılmamıştır. Çünkü O’nun kadar sevilen başka bir lider yoktur. Hayatta olduğunda da bu dünyadan ayrıldıktan sonra da binlerce milyonlarca gönüllerin içten hayranlığı içinde kalmıştır. Traş olduğunda saçının veya sakalının bir teli bile yere düşürülmemiştir. Evet, kitaplar O mübarek zatın hakikatini anlatmaktan acizdir. Bir sahabenin bir anlık görüşmesinde anladığı hakikati, hiç birimiz kitaplardaki anlatımlarla anlayamayız.
Bizzat tatmadıkça elmanın tadı, gülün kokusu anlatılarak anlaşılmadığı gibi, teri gül kokan, kısa zamanda kâinatı titreten bir zat olan Peygamber (ASV)’ın gerçek mahiyeti de anlatılmakla kavranmaz. Büyüklerimizden biri bu hususa işaret etmez üzere, “men lem yezuk, bilmez yazuk” (tatmayan ne yazık ki bilmez) demiştir. Bir ağacın çekirdeği hakkında verilen bilgi, o çekirdekten çıkan koca ağacı ifade etmez.
Ayrıca, Siyer ve Tarihin anlattığı vasıflar daha çok peygamber (ASV)’ın beşeriyetiyle alakalıdır. Beşeri vasıfları da harika olmakla beraber, Kur’an’da vurgulanan “büyük ahlakı, ışık saçan bir lamba oluşu, tüm kâinat kamuoyuna habibullah olarak ilan edilmesi, O’na itaatin Allah’a itaatle bir tutulması, Allah’a ait Raûf ve Rahîm gibi sıfatlarla tanıtılması” gibi Risaletine yönelik sıfatları, kitaplarda anlatılanlardan daha farklı ve olağanüstü olduğunu apaçık göstermektedir.
Bütün meleklerin büyüğü ve Kur’an’da “değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen ve emin bir elçi” (Tekvir, 19-21) olarak tanıtılan Cebrail (AS)’ın, kendisinin emrinde bir nefer olduğu Peygamber (ASV)’ın beşeri vasıflarının anlatıldığı kitaplar, O’nun hakikatini ifade etmekten aciz kalmışlardır.
Getirdiği din ve kendisinin herkesten fazla bu dine bağlığıyla oluşturduğu hayat modeli, milyonların kurtuluşuna, Allah katında tekemmülüne sebep olmuştur. “Sebep olan onu işlemiş gibidir” kuralıyla düşünüldüğünde vefatından sonra da ümmetinin hayır ve haseneleri kadar kendi amellerine ilave edilmektedir. Bununla beraber, her gün ümmetinin sayısızca dua ve salâvatlarına muhataptır. Bütün bunlar dikkate alındığında, Peygamber (ASV)’ın manevi şahsiyetinin ve “Makam-ı Mahmud” tabiriyle ifade edilen Allah katında her gittikçe büyüyen makamının ne büyük olduğu anlaşılır. Demek ki, O’nun 63 yıllık ömrü, kıyamete kadar daha da büyüyen nübüvvet ağacına bir çekirdek durumundadır.
O’nu görüp bîat edenlerin, O’nu tanıyan ve itaat edenlerin ne kadar bahtiyar olacakları ve Arş’ın sahibi katında kıymetli oldukları da açıktır.
O’na, Âl ve Ashabına binlerce Salât ve Selam olsun!
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum