“Türkiye’de bir deprem oluyor. İnsanların ayaklarını bastıkları, kimliklerini devşirdikleri o sağlam zemin sarsılıyor, o en müşfik aidiyet yara alıyor. Bir psikiyatri hekimi olarak sokaktaki hayatın, televizyondaki hayatların, belki en çok da siyasetin insanların ruhuna bu kadar çabuk nüfuz ederek onları zıpkın yemiş balık gibi çaresiz bırakmasına şaşırıyorum. Etrafımızda “Bizi içine al!” diye bağıran ne çok dert var. Ve biz ne kadar da geçirgeniz. Her sabah uyandığımızda binlerce dert ruhumuza üşüşmüş hâlde bitap kalkıyoruz. “Niçin varım?” sorusuna cevap aradığımızda yöneldiğimiz o büyük esenlik kaynağı, acımasız televizyon tartışmalarıyla, kendi marazlarını marifet diye yutturan hokkabazlarla, ondan kendisine dünyalık devşiren bilumum ticaret erbabıyla yaralanmıştır artık. Nereye gidecek şimdi çaresiz insan? Yeryüzünde bir anlam arayan kişi, hangi gölgelikte konaklayacak? Şimdi hangi merhem o yaralı gencin yüreğindeki çatlakları sıvayacak? Bir ikindi güneşi içine kaçmış gibi sevinçle parlayan inanmış ruhu, şüphenin oklarıyla delik deşik etmek neden?” http://www.nihayet.com/yazarlar/kemal-sayar-dine-karsi-din/
Mursi önemlidir. Dünya mazlumları için, Mursi’lerin yaşaması da şahadeti de önemlidir. Önemlidir, çünkü Mısır önemlidir, İhvan önemlidir.
Önemlidir, çünkü Mısır, İsrail’in can damarıdır.
Önemlidir, çünkü eli kolu Camp David ve diğer bazı anlaşmalarla bağlamıştır.
Önemlidir, çünkü direniş potansiyelinden korkuluyor, uyanmasından korkuluyor. Öldürülemiyor; saptırılıyor, yoldan öteye itiliyor, baygın tutuluyor, uyutuluyor.
Mısır zorludur, çünkü on dört asır önce fethedildiği sanılmıştı.
Mısır zindanlardadır. Küresel haydutluğun uşaklarınca yavaş yavaş ölüme gitmekteler.
Mısır, çok öldü, çok öldürüldü, yolunu şaşırdı kimi kez zalim ellerde ama yıkılmadı, korku salmaya, uykular kaçırmaya devam etmekte.
Mısır berekettir. Nice ölümlerden, nice direnişler çoğalttı. Mısır, özgür olmayı; onu, doğru tanımamızı beklemekte.
İslam ülkelerinin çoğu şu veya bu şekilde birer Mısır’dır.
Ontolojik aidiyetlerimizi doğru tespit etmektir, kendimizi tanımak ve tanımlamak. Kendimizi tanımadan, koruyamayız ve doğru yerde duramayız.
Neden, Müslüman ülkelerin orduları hep darbe yapar ki? 15 Temmuz başarılsaydı, bizde de bir Sisi olmayacak mıydı? Neden tüm darbelerin ana kumanda merkezleri bizim batılı “müttefiklerimiz?” Neden bize darbe yapanların bunca üssü ve askeri var yurdumuzda? Neden rahatsız olmuyoruz? Yanlış yerlerde olduğumuz kesin. Kendimizi kurda, çakala teslim ettiğimiz belli. E düşman belliyse…
Mursi’nin en temel haklarının ihlali ve ölüme götürülme süreci ile ilgili olarak, Sisi darbesinin mimarları ve sahipleri olan Batı ve uluslararası kuruluşların ve onların medya organlarının açıklamalarına lanet olsun.
Mursi’nin yargılamalarındaki sözlerine değinmenin ne anlamı var ki; kim kimi yargılıyor; kim meşru, kim sanık, kim hakim, kim yargı? Bunları geçelim…
Hem öldürürler; hem parçalarlar, hem suçlarlar, hem yargılarlar. Kimler? Devletler ve uluslararası kurum ve kuruluşlar şeklinde örgütlenmiş küresel teröristler.
İlkesel düşünmedikçe ve doğru yerde durmadıkça ne değişir? Kaç cenaze namazı kılsak da, kaç slogan atsak da, onu da seçim malzemesi yapsak da ne çıkar? Elbette haykırmalıyız, elbette öfkeliyiz ama anlama ve anlam?
Hayvanlar dahi, doğar doğmaz dostunu ve düşmanını tanır. Biz mazlumlar, biz Müslümanlar dostumuzu ve düşmanımızı tanıyor muyuz? Kendimizi tanıyor muyuz? Küresel terörizmin bize biçtiği rolü biliyor muyuz?
Bilmiyorsak; sorun bizde. Öyle ise; kahrolsun bilmememiz!
Açık açık, adım adım kuşatma, işgal, ilhak, tehcir, esaret, katliamlara maruz kaldığımız halde, bilmiyoruz. Çünkü tarafız, taraftarız ve duygularımızın hakimiyetinden taviz vermiyoruz. Vicdanın, kalbin ve aklın hislerimize galabe çalmasına mani oluyoruz.
Hırsızlık, arsızlık, haksızlık, hukuksuzluk, zalimlik ve acımasızlıklar karşısında sessiziz. Hep uzaklara küfrederiz de; kendimizi bir türlü görmeyiz.
Biz zayıfların, aramızdaki sorunları bir kenara bırakarak, birlik olmamızdan gayrı çaremiz mi var? Biz değil miydik, Hüseyin’leri arkadan hançerleyenler?
Uluslararası sistem, meşruiyeti tartışmalı olmanın da ötesinde; taraflıdır ve artık küreselleşmiş güçlülerin oluşturduğu sistemin adıdır. Sadece NATO değil; Birleşmiş Milletler de bu sistemin temel aygıtlarından biri durumundadır. Körfez ülkelerinin başını çektiği ve ismi İslam’la başlayan kimi kuruluşlar da bu mahiyettedir.
Mursi şehadetinin sorgulamasından önce, yapılması gereken; Mısır'daki darbeci sistemin sorgulanması değil miydi? Hani, nerede Demokrasi putunuz?
Kendi içimizde güce dayalı bir hukuka mücadele etmeden; küresel sistematiğin, güce dayalı mekanizmalarına karşı nasıl mücadele edebiliriz?
Siyasi basiretimiz ile ilgili ciddi bir özeleştiri, geçmişi tahlil etme anlamında ilkelerimizi belirlemek zorundayız. Mazlum coğrafyalarda yaşananları/darbeleri/idamları/kuşatmaları/saldırıları/işgalleri/tehcirleri/soykırımları/adaletsizlikleri/savaşları/elçilikte adam parçalamaları/idamları… birbirinden bağımsız olarak ele alamayız.
Dolayısıyla herhangi bir mazlum coğrafyada veya Müslüman ülkede gerçekleştirilen ve lokal gibi görünen en küçük bir operasyon veya saldırı; küresel saldırının bir parçası olma ihtimali taşımaktadır.
Küresel algı yönetiminin, zihinlerimiz üzerindeki tahribatının ciddi bir onarıma ihtiyacı olduğu açıktır. Aynı Kuran’ı okuyup, birbirimizi tekfir etmenin ve İsrail düşmanımız değil, söylemine kadar evrilen sapmanın, siyasi nedenlerini iyi tahlil etmeliyiz.
İhvan, bereketli bir süreçti. Bünyesinden nice yiğitler çıkardı. Seyyid Kutup’ un, idam sehpasına götürülürken Ezher Müftüsü’nün Kelime-i Şehadet getirmesi telkinine; “sen bu komediyi tamamlayan son figüransın. Çünkü sen O kelime ile Ezher'den maaş alıyorsun. Ben O kelime için ipe yürüyorum.” Demesini ve anti batıcı, ABD karşıtlığı konusundaki tavizsizliğini, ılımlı İslam karşısındaki devrimci/tavizsiz duruşunu doğru okumalıyız ve her Müslüman ülkede, bir “Ezher” olduğunun idrakinde olmalıyız.
Erdemli bir eylem olan ve erdemli insanlarla gerçekleştirilen Mavi Marmara eyleminin dahi, arka planını ve sürüklendiği mecrayı, BOP’ un/Büyük İsrail Projesinin bitmediğini; tam tersine gittikçe bize yaklaştığını/dokunduğunu doğru okumalıyız.
Rabbim, doğruları ve hatalarıyla, yiğit adam Mursi’nin şehadetini kabul etsin. Bizlere de feraset bahşetsin.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum