Güngeçmiyor ki aile içinde kadına şiddet üzerinden haberlerle karşılaşmayalım. Okadar ki; birçok çalıştaylar yapılmakta, birçok kanuni düzenlemeler yürürlüğekonulmakta, yeni yeni sosyal politikalar öne sürülmekte, ancak bırakın sorununçözülmesini gün geçtikçe sorun içinden çıkılmaz bir hale gelmektedir.Boşanmalar artmakta, aile kurumu her geçen gün biraz daha kan kaybetmektedir.Birçok meselede olduğu gibi bu meselede de sonuçlar üzerinden meseleyideğerlendirdiğimiz ve sonuçlar üzerinden çözüm üretmeye çalıştığımız için,sadra şifa, derde derman bir sonuca ulaşılamıyor. Meseleye esaslı bir bakışaçısından bakabilmemizin yolunu bize açacak olan, bugün yaşanılan durumunmodern hayat tarzının bir sonucu olduğunu görebilmemizdir.
Modernzihnin ürünü olan her şeyin salt eşitlik ve üstünlük üzerinden tanımlanmayaçalışılması, aile kavramında da karşımıza çıkmakta. Aile fertlerininkendilerini, birbirlerine karşı eşitlik ve/veya üstünlük üzerinden tanımlamaçabası meselenin yanlış kurgulanmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla buradanhareketle doğru bir sonuca ulaşılamamaktadır. Oysa yapılması gereken bu türeşitlik veya üstünlük üzerinden bir bakış açısının yerine haklar vesorumluluklar üzerinden bir bakış açısı olmalıdır. Bu açıdan bakılmadığı içinkadının ve erkeğin kendini gerçekleştirmesine imkân sunması gereken aile, birhesaplaşma alanına çevrilmektedir. Oysa aile hesabın olmadığı, hesaplaşmanınolmadığı, ayrı ayrı iki kişinin olmadığı, dahası ikinin birleştiği, bir olduğu,rekabetten uzak bir bütünlüğü esas alan bir durumu ifade etmektedir.
Bugünsükûnete, muhabbette dayalı aile anlayışının yerine, modern zihnin ürünü olan,birey olarak kadının veya erkeğin üstünlüğü üzerinden temellendirilmeyeçalışılan hırs ve rekabete dayalı ailenin modern düşüncenin dişlileri arasındaöğütüldüğü bir durumla karşı karşıyayız. Bu konuda Abdurrahman ARSLAN’ınifadeleri dikkate değerdir. “Modernist sosyal teoriye baktığımızda, onun üçlübir yapı üzerine kurulduğunu görüyoruz. Birey, toplum ve ulus, en küçük birimbireydir. İslam’ın kendi sosyal dünyasıüçlü bir yapıda oluşturulur; aile, cemaat ve ümmet. Ama İslam toplumunun enküçük biriminin birey ya da fert olduğunu söylemiyor. İslam’a göre bireyyoktur, birey olamaz. Çünkü birey kendini, kendi aklına, kendi heva ve hevesinegöre düzenleyen insandır. Dolayısıyla İslam’a göre toplumun en küçük birimini bireydeğil aile oluşturur… Biz eşitlikçi düşüncelerle aile ilişkilerimizebakmamalıyız. İslam her şeyi adalet üzerinden kurduğunu söyler. Eşitlikçiarayış ailenin yaşamasına asla müsaade etmez.”
Aileyibir bütün olmaktan uzaklaştırıp kadını ya da erkeği merkeze alan anlayışınvaracağı nokta ailenin başkalaştırılmasıdır. Allah erkeği ve kadınıbirbirlerinde sakinliği bulabilecekleri ve sevginin birleştirdiği yapıda tesiseder aileyi. Ve ancak bu anlayışla tesis edilen aile, üzerine rahmetin yağdığıyuvaya dönüşebilir. Yuva bu anlamdasevginin mekânı olmalı, teskin olmalı insan yuvada. Ev, meskeni olmalı kadın veerkeğin, yani önce evi olmalı, içinde sekinetin ve muhabbetin olduğu evlerolmalı, dünyadaki cenneti olan evleri olmalı. ‘Ev’i olmayanların evli olmalarınınbir anlamı olamayacağı için, Modernizmin evsizliğinin karşısına evin yaniailenin gerekliliği anlayışını konulmalı.
Toplumsalkodlarımız batıdan farklıdır. Batı ile aramızdaki doku uyuşmazlığı ortadadır.Sorun farklı olduğu gibi çözümde farklıdır. O yüzden kompleksiz bir şekildekendi değerlerimiz doğrultusunda ilişkileri yeniden inşa etme ve sorunlaraçözüm arama gibi bir görevimiz var. Bizim anlayışımızda kutsal olan ailedir, bireydeğil. İfade etmek istediğimiz husus; aileyi koruma adına bireyin ezildiği birdurum değildir elbette. Derdimiz; aile ve birey algısı arasında dengeyikurabilecek bir yaklaşımı ortaya koymaktır. Çıkış noktası salt bireyi korumakolan anlayışın aileyi koruyamayacağını ifade etmek istiyoruz.
Kendimedeniyet anlayışımıza uygun kurumsal yapıları inşa etmek zorundayız. Değilsebatıdan kopyala yapıştır şeklinde oluşturulan normlarla bu toplumun aile ve dekadın meselesinin çözülemeyeceğini görmek gerekiyor. Öyleyse kendi toplumsalkodlarımız doğrultusunda çözüm önerilerini ortaya koyarak işe başlamakgerekiyor. Değilse batının bireyini kurtarma amacı ile çıkarılmış olan kanunidüzenlemelerin bizdeki aileyi kurtaracağını ümit etmek safdillik olacaktır. Vesonuç ne aileyi koruyabilecek ne de kadını. Sorun sanırım birazda neyi kurtarmakve de korumak istediğimizde; kadını mı koruyacağız yoksa aileyi mi? Bu sorununcevabı bizi gitmek istediğimiz noktaya ulaştıracaktır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum