Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin! Derler. (Fussilet/ 30) Hz. Ali (k.v)’nin rivayetiyle; Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizler geniş bir caddeye bırakıldınız. Bu, üzerinde Ümmü-l Kitap olan (yani Allah’ın kesin hükümlü ayetleriyle istikameti tespit edilmiş) bir yoldur…” Evet, Mümin olanın biricik meselesidir, dosdoğru yol olan, istikamet/ Az bir yorulmadan sonra, varılan menzil inşallah cennet!
Şu varlık âleminde, nevi mahlûkat içerisinde İlahi tekliflere muhatap olan insanoğlu; yüklenmiş olduğu emaneti ve devamında kulluk vazifesi konusunda; istikamet üzere hareket ettiği zamanlarda izzet sahibi olmuş, sapmalara duçar olduğu zamanlarda ise zilletiçerisinde, acılarla baş başa kalıp perişan olmuştur…
Hayat kitabımız Kur’an ve onun en güzel müfessiri olan Hz. Muhammed (s.a.v)’in sünneti; iman eden Müminleri, önce imana sonra da dosdoğru yol olan sırat-ı müstakime davet ettikleri malumdur… Kelime-i Tevhid ’in başındaki nefiy edatıyla, küfre ve inkâra karşı,illa ikrarı ile kıyam eden Müminler; her çağ ve zamanda, istikameti kendilerine rehber edindikleri bilinmektedir.Onun için, yüce Allah’ın göndermiş olduğu İslam dininin emir ve nehiylerine göre yaşamanın gayretinde olan her Müslümandan; ilk önce istenen şeyin istikamet olduğu konusunda zerre kadar ihtilaf yoktur, olmamıştır…
Bundan dolayı, “İstikameti” olmayanı havada uçtuğunu görürseniz vurun kanadına yere düşürün sözün; ne kadar manidar ve ince bir noktaya işaret ettiğini görmekteyiz… Üzülerek belirtmek gerekirse, günümüz dünyasında özellikle ülkemizde; bazı çevrelerce tasavvuf adı altında, İslam da olmayan birçok şeyin ahkâmışer’in üstüne çıkarılmak istendiği hata çıkarıldığını görmekteyiz. Şimdi birilerinin, fıkh-ı zahir ile fıkh-ı batın ’ın ne demek olduğunu bilmedikleri halde; bizi tarikata karşı olmakla itham edip suçlayabilirler. Lakin hakikat şu ki, kuldan öncelikli olarak istenen şeyin İman ve istikamet olduğunun bilinmesi lazımdır. Hakeza, İstikamet ilkesiyle çelişen ve çatışan her kim ve ne varsa; ona karşı olduğumuzu da belirtmek isteriz… Hiçbir sebep ve neden, İslam’ın hükümleriyle uyuşmayan, bir kısım kişi ve kimselerin istek ve arzularını; “öncümüzdür” vs adı altında Şeriat ’ın hükümlerinin üstüne çıkarma hakkına sahip değildir bu böyle biline.
İstikametin olmadığı yerde, bidat, hurafe, ifrat ve tefrit; istihraç, vs. İslam da yeri olmayan daha birçok merdut ve mekruh şey; İlahi tekliflerin yerine geçeceği kaçınılmaz olur! Tabi konumuz burada, tarikatı veya tasavvufu anlatmak değildir. Çünkü bu hem bizim ilgi alanımızda olan bir mesele değil, hem de işin uzmanlarının bu konuda yazmış oldukları tafsilatlı birçok eserin olması. Bizim ki burada, sadece bir hatırlatmadan ve “İstikamet” gibi kulun biricik ve iki dünyasınıilgilendiren hayat pusulasına dikkatleri çekmektir.
İmam-ı Rabbani (k.s) İstikamet ve keramet ile ilgili şu güzel ifadeleriyle; konumuz hakkında bizi şöyle aydınlatmaktadır: “Keramet, küçük ve büyük olmak üzere ikidir. İlki küçük keramettir ki bu havada uçmaktır. Bunu sineklerde yapar. Denizde yürümektir, nitekim onu balıklarda yapar. Ama büyük keramet ise “İSTİKAMET” üzere olmaktır. Yani özünde ve sözünde doğru olmaktır. Devamla; “Sözünde ve özünde doğru olmayan birini havada uçarken görürseniz taşlayıp düşürün. Çünkü keramet ile istidracı ayıran temel faktör “istikamettir.” Diye bir inceliğe işaret etmiştir.
İstikamet mi keramet mi soru ve algısının revaçta olduğu günümüz toplumlarında; verilecek olan cevabın, “istikamet” müstakim bir yolun yanında,özü ve sözü bir olan,sahih iman sahiplerinin;alamet-i farikası olacaktır. Şurasını da unutmamak gerekir ki, yaşadığımız topraklarda, “Şeyhlik ve ermişlik adı altında”; bazı ilimsiz çevrelerin iyi niyetlerini su-i istimal ve istismar etmekle, onları sömürüp adeta etki alanlarına hapseden, bir kısım düzenbazın olduğu bir gerçek. Bundan dolayıâcizane olarak, bu gibi hadiselerin olduğuna vakıf olduğumuz için; Müslüman kardeşlerimizin dikkatlerini böyle bir gerçeğe,hatırlatma sadedinde çekmek istedik.
İstedik ki, insanlar; İstikamet sahibi olmayan,ilim ve irfandan uzak bazı art niyetli kimselerin;keramet diye insanlara yutturmaya çalıştıkları bir kısım hal ve hareketlerinin; Şeriat-i garranın nokta-i nazarında zerre kadar değerinin olmadığını bilsinler… Bilsinler ki, önlerine çıkan her sakallıyı derviş, her cüppeliyi de ermiş zannedip ayakları kaymasın, istikametleri sapmasın. Önce Sahih bir iman, ilim ve istikamet, sonra Hilm ve ikram-ı ilahi olan keramet olabilse dahi, o da kulun tekelinde olan bir şey değildir zaten!... İkram-ı ilahi…
Bakınız konumuzla ilgili, Nakşibendi Tarikatının öncü isimlerinden olan Mevlana (molla cami) Cami ne kadar güzel bir tespiti önümüze sermektedir: “Eğer bir Şeyhte beş yararlı vasıf yok ise o, cahillere önderlik yapan bir deccaldır. Bu yararlı vasıflardan ilkinin, İslam ahkâmı konusunda hem âlim hem de arif olması gerektiğinin altını özellikle çizmektedir… Asıl mesele şu: kişinin kameti istikameti kadardır. Yani, biraz açacak olursak; kişi veya kişilerin istikametleri arızalı veya hiç yoksa;kuşlar gibi havada uçup, balıklar gibi suda yüzseler de; yaptıkları batıldan başka bir şey değildir… Önce İman ve istikamet! Selam ve dua ile… 10 Aralık 2018.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum