Muhterem Kardeşlerim…
İnsan zaman zaman da olsa birilerine sert davranırsa, hakkı söylemekten kaçınırsa, camilerde veya mescitlerde vaazi uzatırsa, hatta düğünlerde fitneye sebep olmayayım düşüncesiyle günah işlemeyi dikkate almazsa günaha girir, kul hakkına girer, çevresindekilere kötü örnek olur. Velhasılı her işimizde çok dikkatli olmalı, dinimizi en doğru kaynaklardan öğrenmeli, her önümüze gelene inanmamalıyız.
İnsan, sıkıntılar içinde olunca, sıkıntılarını kendisini dinleyen birine anlatarak deşarj olmak ister. Yahut kızdığı zaman karşısındakine yüksek sesle çıkışır. Belki biraz rahatlar. Fakat karşıdaki bizim rahatladığımızı düşünmez. Üstelik kendisine çıkıştığımız için üzülür. Kendimizi tatmin etmek için başkalarını üzmek asla doğru olmaz.
Haksızın haksızlığını söylemek için çeşitli usuller vardır. Yüzde yüz haksız olan birine, yüzüne karşı haksız olduğunu söylersek, haksız olmayı hazmedemiyeceği için haksızlığını kabul edemez. Başkaları da bizim gibi insandır. Onlar da haksız olmayı kabul edemezler.
Hiç kimse kolay kolay haksız olduğunu kabul etmez. Haksızın üzerine üzerine gitmekle onu kötü yoldan döndürmediğimiz gibi, iyice bataklığa saplanmasına sebep oluruz.
Hataları yüze vurmak yerine, umumi olarak anlatmak daha tesirlidir. Yumuşak davranarak, alaka göstererek, suçlamaya girmeden yazdığımız mektuplar sayesinde birçok müspet netice aldığımızı defalarca gördük. Fikirlerimiz, ne kadar doğru olursa olsun, zorla kabul ettirmemiz mümkün değil denecek kadar zordur. Fakat yumuşaklıkla, dostlukla samimiyetle, fikrimizi kabul ettirmemiz mümkündür.
Hakkı söylemek
“Hakkı söylemiyecek miyiz?” diyen çıkabilir. Elbette hakkı söyleyeceğiz. Hırçınlıkla değil, nezaketle hareket edersek müspet netice almak mümkün olur. Hakkı söyleyeceğiz diye, karşımızdakini inat çukuruna gömmek, fayda yerine zarar verir. Maksadımız, herkesin hakkı, doğruyu, iyiyi bulmasıdır. Yanlış hareketlerimizle, iyiliğe elverişli olana mani olmamalıyız!
Birinin yüzüne karşı hakkı söylersek, nasihat eder gibi konuşursak, yaptığının yanlış olduğunu bildirirsek, karşımızdakine (Sen cahilsin, sen bu hususları bilmezsin) demiş oluruz. Böylece karşımızdakini üzmüş, kalbini kırmış oluruz. Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha büyük günahtır.
Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“Emr-i maruf ve nehy-i münkeri ancak, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.” [İ. Gazali]
Allahü Teâlâ da, Musa aleyhisselama Firavunla konuşurken yumuşak konuşmasını emretmiştir. Yarın ahirette Firavun, “Bana sert hareket edildiği için hakkı kabul edemedim” diyemiyecektir. O halde ölçümüz, daima yumuşak hareket etmek olmalıdır!
Vaazı uzatmak
İmamın uzun zamm-ı sûre okuması ve namaz vakti geldiği hâlde, insanlara hizmet için vaazını uzatması, kul hakkına sebep olur. Kimsenin zamanını çalmaya hakkımız yoktur. Üstelik daha uzun sûre okuyunca daha fazla sevab alınmaz, aksine cemaati rahatsız edecek kadar uzun sûre okuyarak namaz kıldırmak, tahrimen mekruh olur, yani harama yakın günah olur.
Hazreti Muaz’ın, Bekara ve Nisa sûresini okuyarak Eshab-ı Kirama namaz kıldırdığını haber alan Resulullah Efendimiz, üç kere “Ya Muaz, sen fettan mısın?” buyurmuştur. Yani “Fitneci misin, fitneye mi sebep olacaksın?” buyurup, kısa sûrelerden okumasını, cemaat arasında, yaşlı, zayıf ve ihtiyaç sahibi kimseler de bulunabileceğini bildiriyor. (Buharî)
Cuma ve bayram namazlarında, namazdan önce vaizlerin, cemaatin namaz kılmadan camiden çıkamayacaklarını fırsat bilip, vaazlarını uzatmaları da, kul hakkına sebep olur. Namazdan sonraki vaazlarda, utancından çıkamayanlar olsa bile, vaazı uzatmak o kadar uygunsuz sayılmaz, çünkü işi olan, sıkışan her şeye rağmen çıkıp gidebilir. Namazlardan önce nasıl olsa namazı kılmadan gidemez, mecburen dinler düşüncesiyle, vaazını uzatarak o kadar insanın vebaline girmek çok yanlıştır.
Düğün ve fitne
İş arkadaşlarımızın veya yakınlarımızın, içkili veya kadın erkek karışık olarak yaptığı her düğüne veya toplantıya, fitneye sebep olmamak için gitmek mi gerekir diye düşünmek bile yanlıştır. Ana, baba veya âmir de olsa hiç kimsenin günah olan emirlerine uyulmaz, hatır için günah işlenmez, çünkü dinimizde, “Hâlık’a isyan olan işte mahlûka itaat yoktur” kuralı vardır. Gayemiz Allah’ın rızası olmalı.
Bir Hadis-i Şerif:
“Bir kimse, kötülerin kızacakları şeyde Allah'ın rızasını ararsa, Allahü Teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur. Bir kimse, Allahü Teâlâ’nın kızacağı şeyde, insanların rızasını ararsa, Allahü Teâlâ, onun işini insanlara bırakır.” [Tirmizî]
Fitne çıkar zannıyla günah işlemek caiz olmaz. Fitne çıkacağını kesin bilmek gerekir. Bu işlerde, tartışmaya girmemeli, günah dememeli, başka herhangi bir bahane bularak gitmemeli. Eğer makul bir mazeret bulunamazsa, zarar verecek bir fitne çıkma ihtimali de yüksekse, o zaman gitmek caiz olur. Yine de mümkün olduğu kadar kısa kalmaya çalışmalıdır.
Allahü Teâlâ cümlemize akıl, iz’an versin, doğru hareket eden, kul hakkını gözeten kullarından eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum