Birileri vicdandan,merhametten mi bahsediyor? O halde önce, kendileri vicdan sahibi olmalılar! Başkalarına acımalı, hak hukuk bilmeli,gözetmeli ve diğer insanların haklarına tevessül ve tecavüz etmemeli. Ağlatmak “istiyorsanız önce siz ağlayın” diyor Cemil Meriç! Ne güzel ve yerinde, bir tespit bu. Hayır, hayır teşhis veya isabet demek, daha yerinde olur belki.
Evet, sevgisizlikten dert yanıp, yakınanların; önce kendilerinin sevgi sınavını başarıyla geçmeleri lazımdır. Yani, önce kendileri insanın, tabiatın ve kâinattaki hakikatlerin sevgiden yaratılmış olduğunainanmalı, bilmeli, sonra da sevmeyi öğrenmeleri gerek. Adaleti başkalarına öğütlüyorsak, önce kendimiz adil olmalıyız. Nasıl? Her konuda, evlatlarımız arasında, toplum içerisinde bize intikal eden her hangi bir mesele hakkında; aleyhimizde olacağını bilsek dahi, adaletten yana olmalıyız, hakkaniyet budur, bunu gerektirir…
Gözündeki merteği göremeyenler, başkasının gözündeki çöple uğraşır dururlar da; bu onları adaletsiz yapar, vicdanlarını kurutur! Akıllı insan o kimse ki, kendi hatalarını onarmakiçin uğraşırken; başkasının hatalarıyla uğraşmaya zaman bulamayandır. Adam kendisi hastaysa, başka hastalardan ona ne gerek? Önerdiği ilaçlar, berhava ve beyhude kalır. Önce kendisi tedavi olmalı! Hasta! Maddi ve manevi ne fark eder ki? Beyefendinin hanımı örtünmüyorsa, o na ne başkasının hanımının tesettüründen Cilbabın’dan? Çünkü kendisi arızalı, kendisi hasta; önce kendisinden başlamalı işe.
Ne çok eleştiriyoruz insanları, diyor bir başka düşünür… Evet, terörden yakınıyoruz, ekonomik olumsuzluklardan dert yanıyoruz, kimimiz kıtlıktan, kimimiz yoksulluktan bahsediyoruz değil mi? Peki, evlatlarına Allah’ı, Peygamberi, Kitabı ve Ahiret bilincini aşılamayan; aşılamayı bile gerekli görmeyen ebeveynlerin, terörden ve şiddet olaylarından yakınmaya ne kadar hakları vardır söyler misiniz? Ailesine söz geçirmekten aciz olan birinin, dört duvar arasında oturup; devlet kurup devlet yıkması (!), onu kötülemesi, bunu aklaması ne kadar ahlaki ve insanidir?
Peki, asgari ücretle çalışan birinin, taşıdığı bin liralık akıllı (!) telefon; israf olmuyor mu, evinin ekonomik dengesini bozmuyor mu? Kıtlıktan ve yoksulluktan dert yanan toplumların, ilk önce kendi durumlarını düzeltmeleri lazımdır! Ve herkesin, Kâinat’ın sahibi olan Allah’a karşı, sorumluluğunu ifa etmesi gerekmez mi? İsrafmış, müsrifmiş, şuymuş buymuş; inanın her şeyin anahtarı,insanın kendi nefsinde… Çocuğu sanayide çalışan bir baba, sabahın erken saatinde; işe geç kalmaması için çocuğunu uyandırdığı halde, ama aynı hassasiyeti çocuğun sabah namazını kılmasına göstermiyorsa; kim hasta? Suç kimin, suçlu kim kardeşim?...
Söylüyorsan, önce kendin yapmalısın kardeşim! Yapmadığınızı söylemeniz, söylediğinizi yapmamanız; sizi ne kadar dürüst ve samimi kılar farkında mısınız? Dürüstlük demişken, dürüst olmayanların dürüstlükten bahsetmeye, hiç hakları yoktur. Eşine, kızına ve çocuğuna söz geçiremeyen pasiflerin; başka insanlara karşı cellat kesilmeleri, onların seviyesini yükseltmez, bilakis düşürür, alçalttır onları adaletsizliğe iter.
“Namaz dinin direğidir, onu terk eden dinini yıkmıştır.” Diye buyuran Peygamber (s.a.v)’in; bu can alıcı ikazını; kaçımız kale almakta, kaçımız ailevi hayatımıza uygulamaktayız acaba? Dini yıkılmış olan bir insanın, bir ailenin veya bir toplumun; başka insanları, aileleri ve toplumları inşa etmeleri mümkün mü? Hayır!... Evet, ağlatmak istiyorsanız; önce kendiniz ağlamalısınız. Ağlama ve acıma duyguları körelmiş olanların, başkalarını ağlatmaya hakları yoktur…
Hayatlarında ve yaşam tarzlarında, dürüstlük, hakkaniyet, samimiyet ve istikamet şuuru bulunmayanların; dürüstlükten, samimiyet ve istikamet gibi davranışların olmayışından onlara ne gerek? Şunu demeye çalışıyoruz: Kişi Müslüman ise, bir Müslümanın yapması gerenler ne ise onları yapmalı ve dürüst olması lazımdır… Müslüman olmayanın da, ikiyüzlü davranmaması ve inandıkları fikir konusunda samimi davranması gerekir.
Gerçi at iziyle, it izinin birbirine karıştığı yaşadığımız şu yüzyılda; insanları birbirinden ayırt etmek de güçleşti… İnsanların bir kısmı, zaman ve zemine göre kendilerine şekil verirken; diğer bir kısmı ise menfaatleri icabı, bukalemun gibi renkten renge girebilmektedirler… Uzun lafın kısası şudur: “Dürüstlükten bahsediyorsak, önce kendimiz dürüst olmalıyız. Ama her konuda, inançta, amelde, sosyal yaşamda, ticaret ve siyasi hayatta; dürüst ve samimi davranmamız, insan ve Müslüman olmamızın, olmazsa olmazı! Söylediklerimizi önce kendimiz yapmalıyız…
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum