Bu akşam inşallah mübarek bir mevsim olan üçayların başlangıcı olacak. İslam literatüründe “haram aylar” tabir edilen dört aydan biri olan Recep, üçayların da ilkidir. Bizi bu mübarek mevsime kavuşturan Allah’a hamd olsun!
Bu kaçıncı üçaylardır bilmiyoruz ama asırlardır bu mübarek mevsim gelip geçiyor, bize fırsatlar sunuyor fakat bir denetim sırasındaki çalışmaların sadece o günlerle sınırlı kalması gibi bu mübarek günlerin önce ve sonrasındaki hayatımız aynı kalıyor. Mübarek günlerin faziletlerinin anlatılmasından, övgüler dizilmesinden ve “bize hayırlar getirsin!” temennilerinden öteye geçmiyor. Bir kısım yapmacık tören ve programlar, ibadet değil adet haline getirilmiş bir takım çalışmalar Allah’ın rızasını kazandırır mı?Unutulmamalıdır ki “cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil”dir.
İslam âleminde savaşlar, keşmekeşlikler, çekişmeler, hüzün ve gözyaşı her üçaylarda olduğu gibi bunda da sürüyor. Öyle görünüyor ki, buna sebep olan unsurlar yok edilmedikçe yine kan, gözyaşı ve hüzün devam edecek. Cahiliyye toplumunda bile haram aylarda kan duruyordu, günümüzde ise haram aylar dikkate alınmıyor. Yüce Allah’ın Kur’an ayetiyle “birbirlerine kardeş” ilan ettiği Müslümanlar, bu semavi kardeşliğe halel getirirlerse elbette düşmanları çok ve dehşetli olacaktır.
Müslüman toplumlara hâkim olan “cehalet, yoksulluk ve ihtilaf” denen üç büyük düşman vardır. Bunlar yok edilmedikçe yeryüzünde hiç bir dost bulamazlar. Bu düşmanlar herkesi düşman eder. Yoksulluk da ihtilaf da cehaletten kaynaklanıyor. İttifak için yüzlerce sebep varken, ihtilaf için hiç bir sebep yokken ihtilafın bulunması cehalettendir. Zenginlik ölçüleri de artık değişti. Günümüzde gelişmişlik ve zenginlik teknoloji ile ölçülmektedir. Bir teknik cihazın bir parçasını ithal edebilmek için bir kamyon buğday veriyoruz. Sanayi, endüstri, silah ve ekonomik gelişmenin ve kalkınmanın temeli yine bilimsel üstünlüktür. Bugün gelişmiş ülkeler teknolojilerini matematik, fizik, kimya gibi ilimlerle gerçekleştirmişlerdir. Semavi bir varidatları bulunmamaktadır. Demek ki yoksulluğun temelinde yine cehalet vardır. Fen ilimleri dünyayı kazandırır, din ilimleri ise ahireti kazandırır. Fen ilimleri ahireti kazandırmadığı gibi, din ilimleri de dünyayı kazandırmaz. Peygamber (ASV) bu gerçeğe şöyle işaret etmektedir: “Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın, hem dünyayı hem ahireti isteyen yine ilme sarılsın." (Tirmizi, Daâvât, 68)
Vaktiyle cihaddan kaçan ve tembellik kürkünü başlarına çeken Yahudiler, Hz. Musa (AS)’a “Senle Rabbin gidin, ikiniz savaşın!” demişlerdi. (Maide,24.) Ne yazık ki günümüz İslam toplumları mübarek günler geldiğinde buna benzer bir tutum içine girerek, kulların çabası olmaksızın bu kutsi zamanın mucizevî bir şekilde her şerri bertaraf edeceği ve her hayrı sağlayacağı zannıyla bu günleri karşılıyorlar. Allah’tan bu günlerin hatırına ebabil kuşları gibi semavi bir kurtarıcı bekliyorlar. Bir kısım Müslümanlar da Mehdi’ye odaklanmışlar. Bir şahsın tek başına ümmetin tüm sorunlarını bıçakla keser gibi bir çırpıda çözeceğini sanıyorlar. Semavi bir şahıs da gelse, kim gelirse gelsin, ancak ümmetin ittifakıyla sorunlar çözülebilir.
Müslümanlar, üçaylarda Allah’ın tanıdığı fırsatları iyi değerlendirmeli, hummalı bir çalışma içine girmelidirler. Allah’a karşı samimi olmak şartıyla az bir amel çok sevap kazandırır. Kanaat önderlerinin rehberliğinde İslam ümmetinin geleceğine yönelik olarak cehaleti bertaraf etmeyi öncelikli hedefe koymalıdırlar.
Üçaylarda şeytanı kovmak ve Allah’ın rızasını kazanmak için çaba gösterenler, şeytandan farksız olan “cehalet, yoksulluk ve ihtilaf” denen bu üç düşmanı da el birliğiyle kovmak için çalışmak zorundadırlar.
Bu düşüncelerle bütün okurlarımızın ve diğer tüm Müslümanların mübarek gün ve gecelerini tebrik ederim.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum