“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin.
Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz.”
(Bakara Süresi; 154)
“Mısır'ın özgür halkına benden selam söyleyin.
Onlara deyin ki; kardeşiniz Mursi sonuna kadar direnecek.
Dinimi dünyalığa satmayacağım.”
Şehit Muhammed Mursi
Ah Mısır!
Topraklarından eksik olmaz mı firavunlar?
Bitmez mi zalimlerle imtihanın?
Musalar doğsun diye mi bütün bu acılar?
Doğacaktır amenna; bogacaktır firavunları.
Bir asayı Musa yutacaktır tüm karanlıkları...
Selam olsun hayatı ile şahitlik edenlere…
Unuttuğumuz, duyarsızlaştığımız, görmediğimiz; Mısır yeniden “rahatsız” etmeye başladı bizi. Söz yeniden tükendi, ölüm, ölümler yeniden ağzımızın tadını kaçırmaya başladı. Mısır’da seçimle işbaşına gelen ilk ve tek meşru cumhurbaşkanı Muhammed Mursi zindanda geçen 6 yılın sonunda; tiyatro gibi bir mahkeme esnasında hiçbir zaman vazgeçmediği hakkı ve hakikati haykırırken şehadete yürüdü.
İslam coğrafyası her taraftan kanayan bir yara. Muhammed Mursi şehadete yürüdü. “Çocuklarımız bizim için onlar adamdı diyecekler.”Adam gibi bir duruştu, şehitliğin şanına yakışan tavırdı, ümmetin yüz akıydı Mursi. Kendisine sunulan bütün teklifleri elinin tersiyle geri çevirmişti. Mursi; şahitlik ederek şehadete yürüdü. O ölürken kazandı, ölürken hürriyetine kavuştu, ölürken dirildi. Şehadetiyle şahitlik etti… Ya biz! Muhammed Mursi’nin ardından bize kalan ne, payımıza düşen ne, bizim için neye şahitlik etti? Maalesef koca bir utanç. Çürüyen vicdanımıza, kızaran yüzümüze, ezilen ruhumuza, tükenen ve de anlamını yitiren sözümüze,izlemekten başka hiçbir şey yapamayan çaresizliğimizle utancımıza şahitlik etti Mursi’nin şehadeti…
Şehitler şahitlik ederler; hayatlarıyla şahitlik ederler, tavırlarıyla, duruşlarıyla, sözleriyle, halleriyle, yaptıkları ile yapamadıkları ile... Acılarıyla şahitlik ederler. Şehit şahittir çünkü. Tanıklık edecektir. Tanıklık ederek aynel yakin görendir, aynel yakin bilendir, aynel yakin yaşayandır şehit. Şehadeti ile şahitlik edecektir. O yüzden şehadet şehidin seve seve yürüdüğü yoldur. Şehit bütün yaşamı ile şahitlik ettiği gibi nihayet ölümüyle, var olan hayatını var olan ölüme ulaştıracaktır. “Var olmak” ile “var ölmek” arasında bir yol olacaktır yaşam onun için. Yok olmamak için, var ölecektir. Ölüm onun için yokluk değil diriliş olacaktır. Bedenin esaretinden kurtularak gerçek özgürlüğe ulaşacaktır şehit.
Muhammed Mursi şehadetiyle şahitlik etti. Bize düşen şahitlik edebilmektir. Kendimizin şahitliğidir, hayatımızın şahitliğidir, duruşumuzun şahitliğidir. Müslümanların her yönden paramparça olduğu bir zaman diliminde; birbirimizi yargılamadan, birbirimize karşı yargıç ya da sanık olmadan, tam da kelime-i şehadete uygun hayatlarımızla şahitlik etmektir. Ancak o zaman Mursi’nin şehitliği bizim için gerçek manada şahitliğe dönüşecektir. Ancak o zaman Mursi’nin ölürken bizi dirilttiğine tanıklık edeceğiz.
“Gövdemi hapsetseniz de kalbimle taşlayacağım sizi.Benim bundan sonra eve dönüşüm olmasa da gidecek bir cennetim var. Beni belki zaferlerle gömecekler lâkin sizi âhımın ordusu devirecek! Allah yaşadıklarımı mazlum halkıma da zalimlere de unutturmasın.” Böyle diyordu yaşadıkları ile şahitlik eden güzel adam. Korkuyorlardı. Çağın Firavunu korkuyordu. Cezaevinde bir Kuran-ı Kerim bulundurmasını bile yasaklamışlardı. Ezbere bildiği Mushaf’a sadece dokunmak isteyen Mursi’ye bunu bile çok görmüşlerdi. O kadar korkuyorlardı. Varlığı korkutuyordu firavun sisi’yi. Sadece varlığı mı ölüsü bile korkutuyordu. Çünkü şahitti O…
Bu yazının bitirildiği sırada Muhammed Mursi'nin kıymetli eşi Neclâ Hanımefendi’nin yaşadıklarına dayanamayarak vefat haberi düştü ajanslara. Ne denir ki… Onlar değil ki duaya muhtaç olan biziz… O’nun, Mursi’nin ölümünden sonra söyledikleri ile sözü sonlandırarak,yapabilirsek her birimiz kendi payımıza neyin düştüğünü düşünelim…
“Muhammed Mursi'nin vefat haberini aldığım zaman, iki kardeşimle oturmuş, bazı meseleleri istişare ediyorduk. Haber gelince, bir süre hareketsiz kaldık; sonra feri kaçmış birkaç cümle daha kurup ayrıldık.İstikametimi yitirmiş bir şekilde direksiyon sallarken, canlı yayın ve röportaj telefonları / mesajları gelmeye başladı. Bazılarını kasten açmadım, açmak durumunda kaldıklarıma da mazeret bildirdim. Ne konuşacaktım ki? Söylenecek ne vardı?Sakin bir camiye çekildim, elimden ve dilimden geldiği kadar bize ve kendimize dua ettim. Mursi değildi duaya muhtaç olan, bizdik. O -Allah'ın izniyle- kurtulmuş ve dünyadaki imtihanını en güzel biçimde savmıştı. Geride kalan bizler, uzatmaları oynadığımız hayatlarımızda ne kadar onur ve şeref kaldığıyla ilgileniyor muyduk acaba?”
Ruhları şad mekânları cennet olsun. [email protected]
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum