Hayat düzeni olan İslam’da, yasaklanan ve Ahirette azabı sonuç veren hususlar “haram”, serbest bırakılanlar ise “helal” kavramıyla ifade edilmiştir. Haramlar az ve sınırlı olduğu için, nelerin haram olduğu belirtilmiş, bunun dışında kalanların helal olduğu bildirilmiştir. Özgürlük alanını oluşturan helaller sayılamayacak ölçüde olduğundan tek tek belirtilmemiştir. “Şunlar haram, bunun dışındakiler helaldir” şeklinde hayata sunulmuştur.
Haramlardan kaçınmak da farzdır. Kaçınılması istenen hususların başında, ‘başkasına ait olan hiç bir şeye dokunmamak’ gelir. Peygamber (ASV) bu haramı, "Müslümanın müslümana malı, ırzı ve kanı haramdır” hadisiyle veciz bir şekilde ifade buyurmuştur. (Ebu Davud, Edeb, 35, Hadis no: 4882) Bu yasağı çiğneyenlere dünya da çeşitli cezalar takdir edilmiştir.
Samimi Müslümanlar bu haramlardan titizlikle kaçınmışlardır, tavır ve davranışlarıyla bu konuda çocuklarına ve gelecek nesillere örnek olmuşlardır. Haramlardan kaçınmadaki titizlik bir kültür halinde nesilden nesile devam etmiştir. Biz de daha hiç bir kitap okumadan, hocalarımızdan ders almadan, çok önceden babamızdan, dedemizden bu kültürü aldık; başkasının eşyasına dokunmamak gerektiğini büyüklerimizin örnek yaşantısında gördük, çocukluğumuzda öğrendik. Allah’a hamd olsun! Başkasına ait eşyaya dokunmamada hassas olmayanların çocuklarının da hassas olmadığını gözlemledik.
Tuhup’tan (köyden) katırların sırtında sebze ve meyve yüklerini şehre getirip satışa sunardık. Sabah erken vakitte şehirde bulunmak için, gece yarısından itibaren kafileler halinde yola koyulur, dört saat boyunca yürürdük. Köyden hareket ettiğimiz vakte “şehircilerin vakti” anlamında “Bajarvanya” denirdi. Şehre kadar bir kaç köyden geçerdik. Yol güzergâhında bunlara ait ekili araziler, bağ ve bahçeler vardı. Bajavanya vaktinde dedem beni uğurlarken, babasından aldığı şu nasihati bana da hatırlatıp “Evladım, satacağın yükün tüm parasını şehirde harcayıp ye, ama yoldaki bağ ve bahçelerden hiç bir şeye sakın elini sürme!” diyordu. Aynı nasihati bütün çocuklarına ve torunlarına da yapmıştı. Çok etkileyiciydi çünkü hadisten kuvvet alıyordu, hadisin şerhi durumundaydı.
Bir gece Mehserté’ye (Ömerli ilçesi) sebze götürdüm. Dönüş yolunda Avrız denilen bir su kaynağında su içmek ve biraz dinlenmek için durdum. Suyu buz gibi soğuktu. Kaynağa geldiğimde içinde iki salkım üzüm gördüm. Birileri benden önce buraya uğramış ve yakındaki bağdan üzüm koparıp çeşmenin içine koymuştu. Öğle vaktiydi, hava da çok sıcaktı. Çok da acıkmıştım. Kaynağın içinde buz gibi soğumuş üzüm salkımı beni cezp etti. Elimi uzattım ama dedemin sözü aklıma geldi: “yoldaki bağ ve bahçelerden hiç bir şeye sakın elini sürme!” elimi çektim. Sonra kendi kendime bir yorum yaptım: “Bu üzümü bağdan ben koparmadım, bu kehninin içinde buldum. Belki bağın sahibi ikram için buraya bırakmıştır. O halde yememde bir sakınca yok, haram değil” şeklinde düşündüm ve salkımı alıp yemeğe başladım. Ancak içime sinmedi, dedemin sözü aklımdan çıkmadı; içimden bir ses “bunu yememen gerekir” diyordu. Bunun üzerine ikinci salkımı yemekten vazgeçtim.
Sonra yola devam ettim. Avrız kehnisinden köye kadar yaklaşık 5-6 kilometre yol var. Daha köye varmamıştım ki bir sancı ve mide bulantısı beni tuttu. Kendi kendimi suçladım, o üzümün haram olduğunu, haramın bana yaramadığını, bu sancının ondan olduğunu düşündüm. Köyün girişinde bir kayalıkta durdum. İstifra ettim, yediğim salkımın tamamını attım. Sonra rahatladım. Bu olayı dedeme anlatmadım.
Ama tövbe ettim, bir daha bana ait olmayan hiçbir şeye dokunmayacağıma söz verdim. Bu hasleti kazanmada dedemin payı büyüktür.
Ne yazık ki günümüzde İslam’ın diğer yasakları gibi “haram maldan kaçınmak” da büyük ölçüde askıya alınmaya başlamıştır.
Günümüzü nübüvvet gözüyle görüp bizleri ikaz eden Peygamberimiz (ASV) şöyle buyurmuştur: “Karanlık gecelerin parçaları gibi olan karışıklıklar gelmezden önce hayırlı amellere koşun. O günler gelince kişi mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlar kimileride mümin olarak akşamlayıp kâfir olarak sabaha çıkarlar. O gün insanlar dinlerini dünyalık karşılığında satacaklardır. (Tirmizi, Fiten, 30, Hadis no: 195)
Tabiînin önde gelen âlimlerinden Hasan-i Basrî (RA) bu hadisi şöyle açıklamıştır: “Kişi kardeşinin canı malı ve ırzını haram kabul ederek sabahlayıp, akşama mubah sayar hale gelir. Yine mü’min kardeşinin canı malı ve ırzını haram kabul ederek akşamlayıp sabaha mubah sayar halde çıkar.” (Tirmizi, Fiten, 30, Hadis no: 2198)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum