Muhterem Kardeşlerim…
Efendim; İslâm dînini bilmedikleri için ona karsı olanlar, asırlar boyunca yaptıkları kanlı ve acı tecrübelerle anladılar ki, îmânını yıkmadıkça Müslüman milleti yıkmağa imkân yoktur. Hakikatte her ilerlemenin ve yükselmenin hâmîsi ve teşvîkçisi olan İslâmiyet’i, ilmin, fennin ve yiğitliğin düşmanı gibi göstermeye yeltendiler. Genç nesillerin bilgisiz, dinsiz kalmasını, onları ma’nevî cepheden vurmağı hedef edindiler.
Efendim;
Bu yolda milyonlar döktüler. İlim ve îmân silâhları çürümüş, hırs ve şehvetlerine kapılmış olan bazı câhiller, kâfirlerin bu hücûmları ile hemen bozuldu. Bunlardan bir kısmı, isimlerini siper edinip, Müslüman görünerek, fen adamı, kalem sâhibi ve din âlimi, hattâ Müslümanların hâmîsi şekline girip, temiz gençlerin îmânlarını çalmağa koyuldular. Kötülükleri hüner seklinde, imansızlığı moda seklinde gösterdiler. Dîni, îmânı olanlara softa, gerici denildi. Din bilgilerine, İslâm’ın kıymetli kitaplarına, irticâ’, gericilik ve te’assub diyenler oldu. Kendilerinde bulunan ahlâksızlık ve şerefsizlikleri, Müslümanlara, İslâm büyüklerine atıf ve isnâd ederek, o temiz insanları kötülemeye, evlatları babalarından soğutmağa uğraştılar. Târîhimize de dil uzatıp, parlak ve şerefli sahifelerini karartmağa, temiz yazılarını lekelemeye, vak’a ve vesîkaları değiştirmeye kalkıştılar. Böylece, gençleri dinden, îmândan ayırmağa, İslâmiyet’i ve Müslümanları yok etmeğe çalıştılar. İlmi, fenni, güzel ahlâkı, fazîleti ve yiğitliği ile dünyâya şan ve şeref saçan, ecdâdımızın sevgisini genç kalblere yerleştiren mukaddes bağları çözmek, gençliği dedelerinin kemâlâtından, ululuğundan mahrûm ve habersiz bırakmak için, kalblere, rûhlara ve vicdânlara hücûm ettiler. Hâlbuki anlıyamıyorlardı ki, İslâmiyet’ten uzaklaştıkça, Resûlullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” yolundan ayrıldıkça, ahlâk bozulduğu gibi, her vâsıtayı yapmakta ve her asrın îcâb ettirdiği yeni bilgilerde, üstünlüğü kaybediyor, ecdâdımızın askerlikteki, fen ve san’atdaki başarılarını gösteremiyor, hattâ geri kalmağa başlıyorduk. Bu maskeli dinsizler, böylece, bir taraftan ilimde, fende geri kalmamıza çalışıyor, diğer taraftan da, İslâmiyet geriliğe sebep oluyor. Garb sanâyiine yetişebilmemiz için, bu kara perdeyi kaldırmamız, şark dîninden, çöl kanûnlarından kurtulmamız lâzımdır, diyorlardı.
Bu suretle maddî ve ma’nevî kıymetlerimizi yıkarak, vatanımıza, milletimize, dışarıdaki düşmanların, asırlarca yapmak istedikleri, fakat yapamadıkları kötülüğü yaptılar. Müslüman ismini taşıyan İslâm düşmanlarına Zındık denir. Zındıkların İslâmiyet’e zararları, kâfirlerin, misyonerlerin zararlarından daha çok oldu.
Cenâb-ı Hak, bütün insanlara, sayılamayacak kadar çok nimet, iyilik vermiştir. Bunların en büyüğü ve en kıymetlisi olarak da, Resûller ve Nebîler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” göndererek, İslâmiyet’i, sa’âdet-i ebediyye yolunu göstermiştir ve İbrâhîm sûresinin 7. âyetinde meâlen; -Ni’metlerimin kıymetini bilir, şükür ederseniz, yanî emrettiğim gibi kullanırsanız, onları arttırırım. Kıymetlerini bilmez, bunları beğenmezseniz, elinizden alır, siddetli azâb ederim- buyurmuştur. Bir asırdan beri İslâmiyet’in garîb olması ve son zamânlarda büsbütün uzaklaşarak, dünyanın küfür ve irtidâd karanlığı ile kaplanması, hep İslâm ni’metlerinin kıymetlerini bilmeyip, onlara şükür etmemenin, arka çevirmenin netîcesidir.
Allahü Teâlâ, sevdiklerini hayırlı islere vâsıta kıldığı gibi, kendisine inanmayanları, düşmanlık edenleri de, fenâ yerlerde çalıştırmaktadır.
Müslümân, iyi insan, aklı başında kimse demektir. Hakîkî Müslüman, Allahü Teâlâ’nın emirlerine itâat eder. Allahü Teâlâ’nın emirlerine uymamak günâh olur. Kul haklarını, devlete olan borçlarını öder. Devletin kanûnlarına karşı gelmez. Kanûna karşı gelmek suç olur. Müslümân günâhlardan uzak durur ve suç islemez. Vatanını, milletini ve bayrağını sever. Herkese iyilik eder. Kötülük yapanlara nasîhat verir. Böyle olan Müslümân’ı Allah da sever, kullar da sever. Râhat ve huzûr içinde yaşar.
Bugün Müslüman ismi altında 3 büyük İslâm fırkası vardır.
Şîîliği Yahudiler kurdu. Vehhâbîliği İngilizler kurdu. İslâmiyet’i Türkler korudu. Misyonerler, Hıristiyanlığı yaymağa, Yahudiler Talmûtu yaymağa, İstanbul’daki Hakîkat Kitâbevi, İslâmiyet’i yaymağa, masonlar ise, dinleri yok etmeye çalışıyorlar. Aklı, ilmi ve insâfı olan, bunlardan doğrusunu iz’ân, idrâk eder, anlar. Bunun yayılmasına yardım ederek, bütün insanların dünyâda ve âhirette se’âdete kavuşmalarına sebep olur. İnsanlara bundan dahâ kıymetli ve daha faydalı bir hizmet olamaz. Bugün Hıristiyanların ve Yahudilerin ellerindeki Tevrât ve İncil denilen din kitaplarının, insanlar tarafından yazılmış olduklarını kendi adamları da söylüyor.
Kur’ân-ı Kerîm ise, Allahü Teâlâ tarafından gönderildiği gibi tertemizdir.
Allahü Teâlâ cümlemizi emirlerine itâat eden, kul haklarını, devlete olan borçlarını ödeyen, Devletin kanûnlarına karşı gelmeyen, günâhlardan uzak duran ve suç islemeyen, Vatanını, milletini ve bayrağını seven, herkese iyilik eden, kötülük yapanlara nasîhat veren hakîkî Müslüman kullarından eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum