BİR SOLUK SİTEM?

Ne zaman ki uzattık ellerimizi,daima yüreğimizle birlikte/ Hançer gibi ihanet yedik, acısı hala dolaşır iliklerimizde! Güven zedelenmiş, emniyet kalmadı ve güzeller firar edeli yıllar oldu/ Güzelim Vatanım ’da peydahlanınca namertler, erdemlik ve yarenlik de soldu! Kaç zamandır, buruk ve yaralı yüreklere dökülmektedir kezzap gibi acılar/ İsyanda sınır tanımaz olmuş, fıtrata ihanet eden “sözde” adı insan olan beşerler! Yol bilmeyen, yar bilmeyen, canı cananı bilmeyenler çoğaldı/ Kalmadı hayâ edep, insanlık buzullarda mı ne? Kıyamet’e ne kadar zaman kaldı? Uyan Âdem uyan, yırtınan vatana, dövünen piri fanilere bak/ Zaman az kaldı, düşman çoğalmış; nesil uykuda, bir meşale al eline yak… Oysa daha dündü, kurtarmıştı ecdadımız; vatanımı şerli kirli küffardan/ Şimdi Frenk şarkıları duyulmaktadır, her hane ve diyardan? Ne mi oldu? Diye sormak zamanı mı Allah aşkına/ Oynanan oyunlara baka kalma, irkil, diril, al serden geçmiş, şehadete âşık olanları arkana! Ödü kopsun, senden küffarın yedi ecdadı ve sallansın hayâsızgarp/ Yüz yıl önce de, aramızda böyle başlamamış mıydı? hak ve batıla dayalı harp! Şimdi uyduruk simalar çıkmış, beğenmez kendisinden başkasını/ Onlara ayak uydurup, arkasında gidenler, er geç bulacaklar belasını! Biri sadece Kur’an’ı bilirim diyor, fakat Kur’an’dan da fersahlarca uzakta/ Bir başkaları, Sünneti ne gerek demekle, birleşmişler şer cephesindekikaypak, nifakta. Nedir bu durum, bunlar da neyin nesi diye kafa yoran kaç adam var? Dini savunmak için, mezardan mı adam kaldıralım, hey havar! İslam coğrafyasına bak, parsel parsel parçalanmış/ İngiliz’i, Fransız’ı,ABD, si; sömürmekteler karış karış. Derin gaflet uykusuna dalmışsa, şimdi bu dağınık Ümmet/ Uykudakilerle nasıl sağlanacak, evrensel İslami vahdet? Mezhep, meşrep kavgaları almış başını yürümüş gitmekte/ Biz uğraşırken kendimizle, düşman pusuda saldırı anını beklemekte! Heyhat ki heyhat, neydik ne olduk böyle, bu zillette neyin nesi/ Sarığa cüppeye düşman nesillerin kafasında, bak Frenk’in yuvarlak fesi! El uzattık her defasında düşene, yolda kalmışa ve garip gureba’ ya/ Bir de ne görelim, kurtardıklarımız bize hücum etmek için girmişler sıraya! Yehud’u, Nasranî’si, Komünisti ve daha binlerce sapık tayfa/ Yekvücut olmuş tek koldan, bizi bize kırdırmaya; anlatsan da, anlayan kim,lakin ne fayda? Kuşu kafese koyanlar, kuşa hürriyet vaat (!) edip durmakta/ Oysa kafeste esaret var, hürriyet; zulme kıyam etmekle durmaktır ayakta. Şafak sökün etmişse de, uykuya dalanlar hala uyanmamışlarsa/ Peki, bu kış nasıl atlatılır; diye çare üretenler kalmamışsa? Dere kenarında oturup da, susuzluktan kıvranıp su su deyip can verenlerden/ Hiç kabulü olur mu, öne sürecekleri sudan bahanelerle bir yığın neden? Yok kardeşim yok, sen bu kafayla daha çok ihanet üstüne ihanet yersin/ Sonra kalkıp, başkasını suçlu görür; kendini temize, çıkarır ve bir sürü laf söylersin! Sende bilirsin ki, tuzu olmayan çorbada sadra şifası yoktur yanık yüreklere/ Bak ve düşün, bu kasırgalar neden en çok uğrar oldu bizim ellere? Bayramların bile kalmamış, manevi havası/ Olmuşsa eğer bir toplumun, varı yoku pulu parası! Yeryüzü doktorla dolu olsa da, doktora kulak verenler yoksa/ Haydi söyle Âdem, ilaçsız nasıl iyileşsin yaralıların yarası? Başımıza gelenlerin nedenini, önce kendimizde arayalım/ Biz düzelsek, toplum ve dünya düzelir; yeter ki sağa sola kaymayalım!... Bir soluk sitemle, böyle dert mi anlatılır be Âdem/ Sen dertler durağında bekleyip yanarken, dertsiz olanlar çoktan bastılar sırra kadem! 27 Ağustos 2018. Vesselam.