ÖSYM tarafından ilki yarın gerçekleştirilecek ve sonraki gün de devam edecek oturumlarla gerçekleştirilecek üniversitelere giriş sınavına (YKS), yaklaşık 2,5 milyon kişi katılacak.
Sınava girecek tüm gençlerimize başarılar diliyorum.
Onlar sınavda iken, dışarıdakilerin de sessizlik ve sınav yerlerine kolay ulaşımlarını sağlamak başta olmak üzere çeşitli sorumluluklarımız olduğunu biliyoruz.
Seksenli yıllara kadar bile öğrenciler derslerdeki yazılı sınavlar hariç, bu denli bir sınav esaretine maruz bırakılmamıştı. Ancak daha sonra aşama aşama hayatımız değişti. Özal iktidarı ile başlayan liberalleşme ve sonraki yıllarda küreselleşmeyle gelen değişimler tüm alanlarda kendini hissettirdi.
Öncesinde bir inşaat ustası bile o günkü koşullarda/standartlarda evinin geçimini sağlayabiliyordu. Sonraları her şey zorlaştı. İş bulmak, iş bulsa bile geçinebileceği bir ücret alabilmek, üniversiteye yerleşmek, üniversiteyi bitirince işe girebilmek, iyi liselere hatta iyi ilkokullara kayıt yaptırabilmek de daha zor ve talep edilir hale geldi.
Daha okuma yazmayı öğrenir öğrenmez önüne test koyarak ve sınav stresini yükleyerek çocuğa yaşattığımız zulüm öyle bir hale geldi ki; çocuk; üniversiteyi kazansa; bitirse bile iş bulabilmek için birkaç yıl KPSS denilen canavarla boğuşmak zorunda.
İlkokuldan başlayarak test çözdürmeye, dershaneye, etüt evlerine, özel derslere göndererek insanlıktan çıkarmak için elimizden geleni yaptığımız, el birliğiyle hareketsiz bırakıp doğasından uzaklaştırdığımız, psikolojisini bozduğumuz, onun için aile ve toplum yaşantımızı değiştirdiğimiz ve üniversiteyi bitirse bile bir iş veya elinden tutup yetiştireceğimiz, bilgi ve deneyimlerinin körelmemesi ve değerlendirilmesi için kendisine bir program sunamadığımız çocuklarımızın; yarın ve öbür gün girecekleri sınavı ve bu toplumun bir kısmı için tüm bunlara gerek olmadan memur olabilme mekanizmaları açık iken, bu kitlenin hayat maratonunun doğal olup olmadığını sorgulamamız gerekmiyor mu? Zaten özel sektörde de aynı istihdam sorunu var. Yanlış giden bir şeyler var, bu kesin.
Bu doğal olmayan esaretten kurtulmalı, bu eğitim/yaşam sisteminden kurtulmalı. Bu maraton sonunda otuzlu yaşlara gelip bir lokma ekmeğin ve bir aile kurmanın garanti olmayacağı düzeneğe itiraz etmek gerekmiyor mu?
Tüm bunların kökeninde, toplumsal bir mühendislik olduğu gerçeği var gibi. Oyalama, erteleme var. Öğrencilerin hakları, işsizlerin hakları, memurların hakları velhasıl alacaklı olan tüm kesimlerin hakları sistematik bir oyalama ve erteleme ile karşılaşıyor.
Bu gidişat, hangi yanlışlardan kaynaklanıyor?
Bunun siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda üç ana sebebi var.
Birincisi; oluşturulmak istenen toplum modeli.
Bireyci, seküler, dünyevi, itatkar, konformist ve hedonist. Sisteme/patrona bağlı, bağımlı, mahkum. Ailesinin de kendisinin de tek derdi kendisi olan bir ‘birey’ tipi ve tabii ki; tek derdi bu bireyi ekonomik kurtuluşa kavuşturmak olan bir aile tipi. Hepimiz az ya da çok bu tuzağa düştük zira diğer yollar, özel sektör ‘imkanları’ dahil, kapatıldı. Böyle bir toplum tasarlanmıştı.
Böylece aileler de diğer ailelerden koparıldı. Eve gelecek bir misafirden, gidilecek bir hasta ziyareti veya ailece yapılacak bir etkinlik çocuğun sınavına ve dersine/ödevine göre, onun dershane/etüt saatine göre ayarlandı, ayarlanmakta… Sakın aileleri suçladığım anlaşılmasın.
İkincisi; siyasi sistem.
İçinde bulunulan ittifakların; siyasal, ekonomik, eğitim ve sosyal alanlarda program/politika dayatmaları ve bu yönde verilmiş taahhütler. Verdikleri borçları, bu tür şartlara bağlamaları…
Üçüncüsü ise ekonomik sistem.
Aslında siyasi ve ekonomik sebepler birbiriyle bağlantılı. Sınıflı toplumların iktidar ve ekonomiyi elinde tutan sınıf; gittikçe daha da zenginleşmeye ve ötekilerin elinde olanı, yastık altından başlayarak toplamaya yönelik uygulanan programı genişletti.
Siyasi ittifakların; ülkenin üretim gücünü devre dışı bırakacak politikalar dayatması, özelleştirme ve tarım politikalarına müdahale etmeleri…
Hakim sınıf; sosyal devlet politikalarına, hakkaniyetli bir bölüşüm sistemine sırt çevirdi. Borçlanma ekonomisinden/dış baskılardan sıyrılıp; üretmeyi ve tasarrufu önceleyen bir ekonomik program uygulamadı.
Çok köklü tahlillere gerek duymadan gelinen durumu geçmişle kabaca karşılaştıralım.
Siyasi alanda D8 gibi ciddi ve hala kendini dayatan ve gerçekleşse; müslüman ülkelerin işgal edilip milyonların öldürülmesi ve hala devam eden savaşların yaşanmasını engelleyebilecek bir bilinç ve potansiyeli taşıyan bir girişim.
Adil düzen ile daha adaletli ve tabana yayılan bir sosyal devlet projesi ve bunun mümkün olduğunu gösteren denk bütçeye ulaşılması/havuz sistemi ve rant ekonomisi/yolsuzluk/faiz hortumlarının kesilerek kamu kaynaklarının/toplumun tümüne ait olan kaynakların kurtarılması. Buna; şimdilerde izin verilmeyen komşularla ticari ilişkilerin/hacminin arttırılmsı ve diğer gelişmeleri de eklersek…
Neticesi 28 Şubat darbesi olmuştu.
Evet, her şey mükemmel olmamıştı belki ama sistem içi bir çözüm olarak bile o çizgi, o kısa süreliğine bir kasırgaya yol açan politikalar neyin mümkün olduğunu göstermeye yetmişti.
Sonuç olarak yarın sınava girilecek. Küçük bir kısmı sınavı kazanacak. Üniversite mezunu ve genç işsizliğin giderek tavan yaptığı bir kurtlar sofrasında; sınavı kazanıp okulunu bitirenlerin küçük bir kısmı ise belki de iş bulabilecek.
Bu gidişat hiç kuşkusuz iç açıcı değil.
Az da olsa gidişatı daha katlanılır hale getirmek mümkün.
Eğitim ciddi bir müdahale gerektiriyor.
Başta sapkın projeler olmak üzere dış tandanslı etki ve vesayetlerden kurtulmalı.
Müfredatta niteliksel yapılanmalara gidilmeli. İhtiyaç duyulan nitelikte ve sayıda eleman yetiştirmeli. Öğrencilerin uzun süreli hareketsiz kalmaları önlenmeli ve esarete dönüşmüş sınav sistemine son verilmelidir.
Esas olan yapacağı işe yönelik bir liyakat değerlendirmesidir. Çocuk yaşlardan başlayan bir sınav psikolojisine sokulmak bir çılgınlık ve hak ihlalinden başka ne anlam ifade edebilir?
Üretime dayalı ve reel/hayatın içinde pratik yapma imkanlarına yönelmek, istihdam ve ihtiyaçlara yönelik nitelikli elemanlar yetiştirmek daha sağlıklı bir yol gibi.
İş bulamayanların, işe başlama süreçleri tedricileştirilmeli ve bu iş buluncaya kadar maddi anlamda desteklenmeli ve yeteneklerinden uzaklaşmaması için önlemler alınmalıdır.
Ekonomide de rant/borçlanma yerine üretim, kamudan başlayan bir tasarruf ve adaletli bölüşümü esas alan sosyal devlet politikalara ağırlık verilmeli.
Kanaatime göre; Fetih Suresini okumanın ve bebeklikten bile başlanarak test çözmenin değil; toplum olarak bu çıkmaz sokak olan sistematiğin değiştirilmesine yönelik bir uyanma sınavına hazırlanmanın peşinde olmalıyız.
Rabbim gençlerimizi korusun ve tüm sınavlarını, Allah’ ın rızasına uygun sonuçlandırmalarını nasip etsin.
Selam ve dua ile.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum