Cedlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı.
Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı.
Taş, ellerinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu.
Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini, hepsi Yeşil'de dua eder,
Muradiye'de düşünür ve Yıldırım'da harekete hazır,
göklerin derinliğine susamış bir kartal hamlesiyle ovanın üstünde bekler.
Hepsinde tek bir ruh terennüm eder.
(Ahmet Hamdi Tanpınar; Beş Şehir)
Edebiyatımızın zirvelerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ı medeniyet bahsinde; Medeniyete estetik ve sanat yönünden yaklaşımın öncülerinden biri olarak görebiliriz. Tanpınar’da şehir; kendilik bilinci ile maziden gelen maddi ve manevi değerlerle geleceğe seslenişin mekânıdır.
Şehir ve medeniyete sanat yönünden, sanatkâr gözüyle bakılmalıdır. Şehrin şiiri vardır ya da şiir gibi olmalıdır. Bir rengi vardır şehrin, kokusu, tınısı, musikisi vardır, mimarisi vardır. Hepsinin üstüne, şehrin bir kalbi ve de ruhu vardır. Edebiyatı olmayan, musikisi olmayan, şiiri olmayan şehir ruhunu yitirmiştir.
Tanpınar’ın medeniyet görüşünü eserlerinde görebiliriz. “Huzur” ile bir şehir edebiyatı ortaya koyacaktır. Sanat bir arayıştır madem bu arayışa maziden yol bulmaya çalışacaktır. Ancak öyle kolay olmayacaktır. Mazi ile gelecek arasında, eski ile yeni arasında kalacaktır, doğu ile batı arasında huzursuz olacaktır. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”romanı ile zamanı ölçen saat ile medeniyet arasında ilişkiyi ortaya koyacak, medeniyetin en önemli unsurları olan zamana, mekâna, kimliğe dair bir şeyler söyleyecektir.
Aslında medeniyet konusunda Tanpınar’ın da kafası karışıktır. Bir medeniyet buhranı yaşamakta olduğumuz doğrudur ancak bu bunalımdan nasıl çıkacağımız noktasında çok da huzurlu değildir. Yapılan yenilikleri bir çözüm olarak görmeyecektir. Yaşadığı zamanın ve mekânın içinde; hem birey olarak şahsının hem de tüm bir toplumun bir medeniyet krizi yaşadığının farkındadır. Mahur Beste’de bu durumu serecek ve “çözümünü” ortaya koyacaktır. “Oğlum Behçet, sen bir medeniyetin iflası nedir bilir misin?İnsan bozulur, insan kalmaz… Bir medeniyet insanı yapan manevi kıymetler manzumesidir… Bütün cemiyet hayatı zihniyet etrafında döner. İnsanı yeni baştan, yeni esaslarla kurmamız lazım; yeni kıymetlerle yaşayan bir insan. Hâlbuki bu imkânsız…”
Kültür ve medeniyeti, en önemli meselelerin başında gören Tanpınar’ın Avrupa’da yaşadığı zamanlara dair şu ifadeleri ise dikkatlerden kaçmayacaktır: “Allah‟a inanıyorum. Fakat tam Müslüman mıyım, bilemem. Fakat anamın babamın dininde ölmek isterim ve milletimin Müslüman olduğunu unutmuyor ve Müslüman kalmasını istiyorum. Garplıyım. Hıristiyanlığın daha iyi, daha zengin miraslarla, daha derinden işlendiğine eminim. Burada kendi kendimle aşikâr şekilde tezattayım.”
Dedik ya çok da huzurlu değildir Tanpınar. Bir yanda; Tanzimat’la başlayan değişim sürecini; “Şeyhülislam duası ve ecnebi sefir alkışıyla, Avrupa mektebine çırak olarak verilmek” olarak değerlendirerek mazi ile alakamızı kesmemek için mevcudu muhafaza etmeyi önceleyecek diğer taraftan maziyi unutmaktan bahsedecektir. “Şark yok, şark öldü. Bizler yetimiz. .Unutmaktan başka çaremiz yok. Yetimlikten kurtulmak için unutmalıyız… Şarkla garp birbirinden ayrı. Biz ikisini birleştirmek istedik. Hatta bunda yeni bir fikir bulduğumuzu bile sandık.”
Tanpınar bir yanıyla şehrin mimarisine, sanata, edebiyata, estetiğe dair bir medeniyet görüşü ortaya koyarken; öte yandan ülke aydınlarımızın medeniyet konusunda yüz elli yıldır yaşadığı kafa karışıklığının da bariz örneğidir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum