Yıl 1975, mevsim kış, ayaz o biçim ve Nureddin’in yaşadığı köyün Cami’si! Ve etrafında,cıvıl cıvılçocuk manzaraları!..Daha bir yıl olmuştu Hafız Süleyman Hoca köyün Cami’sine tayin olalı. Onlarca Kur’an meraklısı çocuk, Hafız Süleyman’ın tedris rahlesinde; “ELİF, BE TE……..! Ve her çocuk için, Kur’an’a ilk yolculuk böyle başlamıştı, tıpkı Nureddin’in başladığı gibi.
Nureddin, onlarca çocuktan sadece birive meskûnköyün, tek muhaciri! Zeki ve atak. Köy postası her gün siren kadar etkileyici kornasıyla, sabah namazı vaktinde uyandırır köylüleri. Köyün çeşmesi ise yüzlerce olaya tanık!. Nureddin! Kur’an öğrenmeye âşık ama “Elif ba’sı şehirde!Peki, sorun ne?Sorun; iki buçuk lirayı buluşturamama çaresizliğinde!... Sakın ama sakın bu da sorun mu deme?!
Köyün bakkal amcası Galo, bir sabah Şehir’e gitmek üzere biner köy postasına ve nihayet, Nureddin: “Uzattır iki buçuk lirasını, Galo amca bana bir elif ba getirirmisin diye?!” Böylece başlar, Nureddin’in Kur’an’a ilk yolculuğu. Haziran ayı gelir, okullar tatile girer; Nureddin’in ailesi ise başka bir köye doğru yol alır!İster buna hicret deyin,isterse göç; istikamet yeşil meralar? Okuma sevdası böylece, Nureddin’in kursağında;bir yara bir keder gibi kalır!.. Ve Nureddin’in okumaya olan ilk aşkı da böyleceinkıtaa uğrar ne hazin.
Yıl 1978, mevsimlerden güz. Yine günlerden bir gün! Köy postası yanaşır Nureddin’in evlerinin önüne. Ve duraklama faslında, eşyalar indirilir; çuvallar, heybeler ve şirazeli kışlık yemişler, ufak tefek çerezler. Bu kez köy postasından inen, köyün bakkal amcası olan Galo değil tabi, inen Nureddin’in babası. Şehirden getirmiş olduğu eşyaların listesini kontrol eder ve en son açılır kışlık elbiselerin,manaya gebe bohçası!..
Bu bohça öyle zannedildiği kadar basit bir bez parçasından ibaret değildi tabi. Nedeni ise içindeki cevher hazinesinde saklı. Getirilmiş olan elbiseler taksim edilir çocuklar arasında. Fakat paha biçilemez olan cevher kalır boşalan bohçanın üstünde!.. Hiç kimse bilemez ki “bu cevherler” Nureddin’in istikbalini değiştirecek ve ilim yolculuğunun,kaldığı yerden devamını müjdeleyenin ta kendisi olduğunu?!.. Ama Nureddin’in ilişir keskin ferleri!Ve kapar o hep dört gözle beklediği hayatına değer katacakolan tek Rehberin cüzlerini!...
Canlanır yıllar öncesindenyarım kalan Nureddin’in aşkı ve yenilenir hücreleri tekrar iç âleminde, açılır adeta nefesi, dilinde heyecan sözcükleri ve gönlünde sonsuzluk bestesi!. Karıştırır bu mucizevi sayfaları, birde ne görsün; yıllar önce kendisinden koparılmış olan kurtuluş gerçeğinin,ta kendisi ve tek adresi!.. Başlar yeniden ufuklara yolculuk, cepte kalem ve defter; gönül üzerinde ise dört cüzler. Zariyat, kadsamii, Tebareke ve Amme…. Dağlarda su misali seraplar kaynar; ovalarda sam rüzgârları, Nureddin’in yüzünü okşar!... Amansız çöl sıcaklığında ise Nureddin’in dudakları dayanamaz bazen yorgunluk ve hararetten çatlar!.
Yıl 1980 yani on iki Eylül, Memlekette kaos, korku ve endişe!. Postal ağaları olan darbeci cuntalar, bir gecede, ani bir kararla memleketi çevirirler kocaman bir ceza evine!. Nureddin o zamanlar on altı, on yedisinde! Ebedi ve manevi istikbal düşlerinde, ebeveynleri ise şaşkınlık içerisinde!. Ne oluyor oğlumuza diye! Bir şeyin olduğu falan yoktu oğullarına aslında;lakin her gün kelepçelenen nazik eller, arkadan bağlanır ve zindanlara götürülür kalabalıkların şaşkın bakışları arasında!.
Nureddin! Aradığını bulmuşluğun sevinci ve mutluluğu çerisinde! Okuyor kâinat kitabını aşkla fasıl fasılhece hece!. Nice sayfalar karalanıpsilinse de Nureddin’in kaleminin ucunda! Nihayet, zor da olsa kavuşurdüşlediği aşkile düşlediği maşukuna,erer muradına!.Nureddin birden irkilir ve gözlerininönünde canlanır yıllar öncesindeki bohçadan çıkan o dört mübarek cüzler!. Ve:“beş yılın fetret döneminden sonra, imanın olduğu yerde çaresizlik ne gezer der? Ve yeniden anlar ki hayat; ezeldeki yazgıya göre hareket eder gerisi nafile, ümitsizlik o da ne?! Açar iki ellerini semaya doğru: “ALLAHIM sana sonsuz hamdü senalar olsun!” beni ulaştırdın arzuladığım menzile der!
Kim bilir o dörtlükleri kim kime almıştı da, kısmet olmuştu Kur’an aşığı Nureddin’e? Hafız Süleyman Hoca’dan, bakkal Galo ’ya; hicretten hicrana ve yıllar sonra gelen köy postasından inen babasının getirmiş olduğu bohçadan çıkan Hayat kitabına kadar ki zaman denilen müfessire! Hayat ne garip değil mi? Ve Nureddin’in değişen dünyası; dilindeki nakarat: “Babamın bohçasından bana Hidayet güneşi doğdu sevda bestesi.”
“Babamın bohçası” isimli hikaye; gerçek,yaşanmış ve tanıklarının çoğu hala hayatta olan, yaşanmış bir gencin kısaca hayat hikayesi veya dramıdır!.. Merak olmasın diye, Hafız Süleyman Hoca şimdilik hayatta! Bakkal Galo amca öteleri mekan tuttu; Nureddin ise hala, gurbet sıla arasında mekik dokuyup ömür makarasını son hız ara vermeden sarmakta!.. Yol uzun ve yükü ağırdır insanın! Burayı imar edemezsek, öbür âlem zordur inanın! Kervan yola revan olmadan önce, ebed için azık gerek! Yunus’un dediği gibi: “Bana seni gerek, seni gerek!
Size tavsiyem: “Fidanlarınız daha küçükken,yeşermeleriniarzu ediyorsanız manevi sularını kesmeyin.” Neden mi?. Vesselam.
Anılarımdanbir kesit.06 Eylül 2018.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum