Vakt-i zamanında, bir kadın çocuğunun aşırı derecede bal müptelası olduğu için; onu zamanın imam-ı olan imam-ı Azam'a götürüp kendisine bir çözüm önermesini veya dua etmesini talep eder. İmam-ı Azam kadına, git kırk gün sonra gel der.
Kadın çocuğunu alıp imam-ı Azam'ın yanından ayrılırken, çocuğuna her halde bir ilaç yapacağını düşünür. Kırk gün dolunca kadın, tekrar imam-ı Azam'ın yanına gelir. İmam-ı Azam çocuğa: bak evlâdım bundan sonra bal yemek yok diye nasihat edip ve kadına; çocuğunu alıp eve götürmesini söyler.
Tabi kadın biraz şaşkın, biraz da kızgın, aman efendim ben de zannettim ki çocuğuma bir ilaç hazırlayacaksınız diye bana kırk gün sonra gelmemi söylediniz. Madem ilaç yoktu, o zaman bu sözü, ilk geldiğimde söyleseydiniz çocuğa olmaz mıydı diye sitem eder. İmam-ı Azam kadına: sen çocuğunu yanıma getirdiğin vakit ben biraz önce bal yemiştim. Onun için sözüm çocuğa tesir etmezdi. Tam kırk gündür ağzıma bal almadım, şimdi git müsterih ol bundan böyle çocuğunuz bal yetmeyecektir inşallah der.
Şimdi kıssadan çıkaracağımız hisse şudur: yaşadığımız şu Modern zamanda, ilmin ve bilimin, telif ve tercüme eserlerinin; hatip ve akademisyenlerinin bunca çoğalmasına rağmen, neden fertler toplumlar ve devletler bir türlü düzelmiyor/düzelemiyorlar? İşin can alıcı noktası bizim, söylediklerimizi yapmadığımız ve yaptıklarımızı da yasaklamaya çalıştığımızdır.
Evet, hayat anayasamız olan Kur'an i kerimde Aziz ve Celil olan Rabbimiz: "yapmadığınız şeyleri neden söylersiniz diye bizi ikaz etmektedir. Yâni, fertler başta olmak üzere; toplum ve devlet düzeninin düzelmesi, adaletin ikamesi, huzur ve güvenin tesis edilmesi; her iddia sahibinin iddiasında dürüst ve şahsiyet sahibi olmasına bağlıdır. Adam dışarıda insanları eleştirip ve onların yaşam tarzını beğenmediği halde; evdeki hanıma ve çocuğa söz geçirmiyorsa tabi ki toplum düzelmez.
Hanımı kızı örtüsüz, erkek çocukları namazsız, ticaret-i İslamsiz olan insanların çoğaldığı toplumlar bırakın düzelmeyi; günden güne yozlaşmaya ve fosilleşmeye doğru yol alırlar. Mesela cuma hutbesini irad eden bir kısım hatipler, camiyi cemaat-i, İslâmı ve İslâmî yaşantıyı insanlara sevdirecekleri yerde; adeta cemaat-i azarlar ve kovma derecesine getirirler.
Bunca hiddet, bunca celal, bunca sert hitaplar; kusura bakmasınlar ama, insanlara camiyi ve cemaat-i sevdirmez bilakis uzaklaşmalarına sebep olur. Efendimiz (s.a.v) başta olmak üzere, tüm mürselat-i kiram; gönderildikleri toplumlara kavli leyyine ve şefkatle yaklaşıp onlara Allah'ın dinini ve davasını sevdirmeye çalışmışlardır.
Yâni sözün kısası, önce kendi nefsimizi düzeltmediğimiz müddetçe, başkalarına söylediğimiz her söz beyhude ve havada kalır. Biz düzelmedikçe ailelerimiz, aileler düzelmedikçe toplum; toplum düzelmedikçe de devlet düzelmez. Dolayısıyla hal böyle hiçbir surette, olumsuzlukların önü kesilmez. Ve bir sorun biter, diğer bir sorun başlar. Rabbim cümlemizi ıslah eylesin.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum