Yıllardır, kendileriyle ilgili olmayan savaşın pençesindekıvranan bölge ülkelerinden biri olan Suriye'nin mazlum halkının, sağlananateşkesle bir parça olsun rahatlaması ve barışa yönelik umutların doğmasınaneden olan Astana sürecinin iyi değerlendirilmesi yararlı olmakla beraber aynızamanda önemli bir sorumluluktur.
Halep’in düşmesiyle girilen yeni sürecin doğurduğu Astanarealitesi, yeni bir döneme girildiğinin önemli göstergesi. Bir o kadar önemliolan diğer husus ise Trump yönetimindeki ABD’nin, bu yeni süreçte izleyeceğipolitika.
Her ne kadar büyük devletlerin ve güçlerin büyük orandabelirleyici etkileri olsa da, esas belirleyici potansiyelin içimizde vealacağımız tavırlarda olduğu unutulmamalıdır. Bizim kenetlenmemiz ve sağlamduruşumuz yoksa büyük güçlerin çizdiği senaryolarda verilen rollerden kaçmamızzorlaşır. Astana sürecinin başarı şansı, ABD, İngiltere ve İsrail başta olmaküzere şer cephesinin tezlerine karşı direnme ile doğru orantılıdır.
Bu bakımdan Astana görüşmelerinin başarılı geçmesi, bölge,Suriye ve Türkiye için belki de ölüm kalım yolunda bir can simidimahiyetindedir. Astana son perde olmasa da, sonraki süreci belirlemede önemlibir fırsat niteliği taşımaktadır.
Gerçek şu ki, son anda da olsa çağrılan ABD’nin, Astanazirvesine katılmak istememesi de, onun, bu zirvenin başarılı olmasınıistemediğinin dışavurumu.
Şimdiye kadar ki ABD politikaları, bölgede kaosun devametmesi ve kaotik alanların genişlemesi, Kürtler üzerinden yeni bir güç dengesioluşturma yönünde olduğu anlaşılmaktadır.
Şahsen Trump’un, genel anlamda bölge ve Müslümanlaraçısından yararlı bir politika izleyeceği beklentisinde değilim. Bu anlamda birbeklentinin zaman kaybı olduğu kanaatindeyim.
Astana, hem çözüm yolunda önemli potansiyel barındırırken;riskler de taşımakta.
ABD, İngiltere ve İsrail başta olmak üzere, şer ekseni,Astana’dan olumlu sonuçlar çıkmasını engellemeye ve zirveyi sonlandırmayaçalışacaktır. Bu eksenin tezlerine yenik düşme riski en önemli ve hayati olanıdır.
Diğer risk, Kürtlerle ilgili yaklaşımlar konusundageliştirilememiş sağlıklı politikalar ve yaklaşımlardır. Kürt sorunu çözülmedenbölgede barışın egemen olmayacağı nasıl ki bir olgu ise; Kürtlerin, küreselgüçlerin belirlediği bir çerçevede alacağı statü de aynı derecede sağlıksızolacaktır. Bu konuda, ilgili ülkelerin bölgesel sorumluluklarını yerine getirmedışında seçenekleri yoktur.
Bu konuda, toprak bütünlüğünden yana olma söylemi durumukurtarmaya yetmemekte. Öte yandan da, bölgede toprak bütünlüğünün korunmasıhayati anlamda önemli. Bu durumda, Kürt sorununu gerçek anlamda kendi sorunlarıolarak görmek, Kürtlerin, ABD ve diğer güçlerin piyonu olmasına göz yummamak veilgili ülkelerin toprak bütünlüğünü önemsemek ayakları üzerinden, adil birçözüm arayışını geciktirmemek gerekir.
Üçüncü riskin ise İran-Türkiye rekabetinin bir felaketedönüştürülmesi çabaları olduğunu düşünüyorum. Zira bu risk, hem suni sebeplerüzerinden yürütülmekte, hem de iki ülkenin birlikte yapacağı önemli işleriengellemekte. Bu konunun alev alması için dış güçler en çok içeridençalışacaklar. Diyanet İşleri Başkanı’nın İran’daki son önemli ve değerlikonuşması ve yaklaşımının içeride de hakim kılınması önemli. Oysa onlara yakıntelevizyonların kapatılası bu amaca ne derece hizmet etmekte? OnDört Tv veKanal12’nin kapatılmasını bu politikalara uygun bulmamaktayım. Kudüs TV gibi,bu hatadan da dönüleceği beklentisindeyim.
Türkiye'nin yararını istediğini söyleyip, mezhepçilikyapanların, saf olan çok azı hariç olmak üzere, Türkiye düşmanı olduklarınısöylemek asla abartı değildir. Çünkü CİA'nın da mezhep savaşı çıkarma niyetinidillendirdiği bu süreçte, bu yola körükle gidenler, açıkça görülmektedir ki,isteyerek ya da istemeyerek Türkiye'yi bir felakete sürükleme eylemi içindebulunmaktadırlar.
Diğer bir risk ise, Astana’nın önemligüçlerinin-Türkiye-İran ve Rusya- bu zirvede gönüllü olarak değil; şartlarınzorlamasıyla bir araya geldikleri ve hala aynı safta yer aldıklarınınsöylenemeyeceği gerçeği. Bu riskin, gerçeği görerek ve diyalogla, özellikleİran ve Türkiye’yi çözüm yolları konusunda da birbirine yaklaştırması yolundabir yarar sağlamasına vesile olmasını temenni ederim.
Gelinen aşamada, gerek bölgenin selameti, gerekse de ülkeçıkarları ve sağlıklı bir geleceğin inşası açısından gerekli, en sağlıklı vetaviz verilmemesi gereken politikanın: İran-Türkiye ve Mısır’ın (Mısır'ınşimdilik bu pozisyonda olduğu söylenemese de) kardeşliği ve birliği olduğunudüşünmekteyim.
Astana ‘nın aslında bir şekilde Irak’ı-Musul-Kerkük-BağımsızKürdistan(Barzani) ve diğer konularla da irtibatlı olduğu unutulmamalı. Enönemli engel, ABD’nin bölgede oluşu ve bölgedeki gücü. Önümüzdeki günler busürecin gidişatını netleştirecek ve zirve ilerledikçe konuşulacaklarartacaktır…
Sözlerimi, Kaddafi’nin, bir Arap Birliği toplantısında,Irak’ın işgalinden ve Saddam Hüseyin’in idam edilmesinyle ilgili yaptığıkonuşma ile tamamlamak istiyorum:
“Irak’ın işgali, yıkımı ve milyonlarca Iraklının öldürülmesebebi nedir? Amerikalı arkadaşlarımız bize bu soruyu cevaplasınlar. NedenIrak? Sebep ne? Bin Ladin Iraklı mıydı? Hayır değildi! Şu New York’u vuranlarIraklı mıydılar? Hayır değildiler. Pentagon’u vuranlar Iraklı mıydılar? Hayırdeğillerdi. Irak’ta kimyasal kitle imha silahı var mıydı? Yoktu. Eğer, Irak’takimyasal silah olsaydı bile, Pakistan, Hindistan, Amerika, Fransa, İngiltere,Rusya gibi devletlerin nükleer bombaları var. Bu devletler işgal edilmiş olmalımı? Hadi o zaman tüm bu kitle imha silahı olan devletleri yıkalım.
Gelen yabancı güç beraberinde o ülkeyi işgal eder ve oülkenin liderini asar. Ve biz de köşemizde oturup gülmekteyiz. Neden onlarSaddam Hüseyin’in asılmasını soruşturmadılar? Nasıl bir Arap ülkesini ve ArapBirliği’nin bir üyesi böylece asılabilir?
Saddam Hüseyin’in politikası üzerine veya onunla aramızdakianlaşmazlıklar hakkında konuşmuyorum. Hepimizin onunla politik anlaşmazlıklarıolmuştu, tıpkı burada aramızda anlaşmazlıklar olduğu gibi. Bu toplantınınötesindeki hiç bir şeyi paylaşmıyoruz. Neden Saddam Hüseyin’in öldürülmesihakkında bir soruşturma olmayacak? Bütün bir Arap liderliği henüz infazedilmişken, biz burada sıralarda oturuyoruz. Neden? Belki sizden biri, birsonraki asılan olacak? Amerika, Saddam ile aynı safta Humeyni’ye karşı savaştı.Saddam onların arkadaşıydı! Dick Cheney, Saddam’ın bir arkadaşıydı. RumsfeldSavunma Bakanı iken Irak yıkıldı. Rumsfeld, Saddam’ın arkadaşıydı. En sonundaSaddam’ı sattı ve astı…
Siz Amerika’nın dostlarısınız. Hadi ‘siz’ değil, ‘biz’diyelim. Ama, bir gün Amerika bizi de asabilir. Kardeş Amr Musa’nın heyecanlıolduğu bir fikri var. Raporunda söz ettiği… O, Arapların barışçıl amaçlar içinnükleer silaha sahip olma hakları olduğunu söylüyor. Ve o vakit bir Arapnükleer programı var olmalı. Arapların bu hakkı var. Hatta Arapların diğerleriiçin bile nükleer programa sahip olma hakları var. Lakin Allah nasip ederse.Biz birbirimizin düşmanıyız, bunu söylediğimden üzüntülüyüm. Birbirimizdennefret ediyoruz, birbirimizi kandırıyoruz. Bir diğerimizin derdine gizliceseviniyoruz ve birbirimize tuzak kuruyoruz. Bizim zeki kurumlarımız,düşmanlarımızın yerine bir diğerimize karşı kuyu kazıyor. Biz birbirimizindüşmanıyız. Ve bir Arap’ın düşmanı, diğer Arap’ın dostu. Bir Arap ülkesi olanSuriye’de buluştuk. Ama Suriye’nin, İran, Rusya ve Türkiye ile sahip olduğuilişkileri, onun diğer Arap komşu ülkeleri ile olan ilişkilerinden binlercekere daha iyi. Şu Libya’nın İtalya ile sahip olduğu ilişkisi, komşuları Tunusve Mısır ile olan ilişkisinden binlerce kez daha iyi. Arapların durumu iştebu.”
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum