Sosyolojik araştırmalar, şehirlerin oluşumunda köylerin kaynak olduğunu göstermektedir. Başka bir deyişle şehirlerin temeli, varidatı köylerdir. Toplumun temel taşı ailedir; şehirlerin ailesi de köylerdir. Şehirler kalabalık, çıkar endişesi hayli fazla olduğundan ve insanların birbirleriyle samimiyeti, dayanışma, yardımlaşma ruhu köydeki kadar güçlü olmadığından değişime, bozulmaya müsaittir.
Köyde doğallık, salim fıtrat ve sosyal değerlere samimi duyarlılık vardır. Bu nedenle geleneklere tavizsiz bağlılık köylerde bulunur. Şehirde bu tür güzel hasletler çeşitli sebeplerle zayıflar. Çünkü farklı kültürlere mensup insanlar bir arada yaşadığından kültür etkileşimi ve bunun sonucunda değişim kaçınılmazdır. Ancak şehirlerin bu değişimi ve günahlarla bozulması toplumun geleceği açısından endişe verici değildir, bir kısım zarar ve tahribatları bulunmakla beraber toplumu temelinden sarsmaz. Yasal tedbir ve müeyyideler bu tahribatı önleyebilir. Ama toplumun ana damarları ve şehirlerin de varidatı olan köylerdeki olumsuz değişim ve bozulmalar, müslüman toplumun geleceği açısından kaygı vericidir. Toplumu bir ağaca benzetirsek, dalları şehirler, kökleri köylerdir. Ağacın dallarındaki çürümeler ağaca, meyveye zarar verebilir ancak ağacı kurutmaz. Ama köklerdeki çürümeler ağacın kurumasına yol açar. Toplumun ana damarları olan köyler bozulursa, o toplum iflah olmaz.
Köylerimizde kaygı verici en tehlikeli bozulma, içkinin yaygınlaşmasıdır. Kur’an-ı Kerim, içkiyi “şeytanın ameli bir pislik” olarak tanımlayarak kurtuluşa ermek için ondan sakınılmasını istemiştir. Peygamber (ASV), “İçki bütün kötülüklerin anasıdır” buyurmakla içkinin bu korkunç özelliğine dikkat çekmiş ve ümmeti bundan uzak durmaları konusunda uyarmıştır. İçkiye müptela olan kimsenin yapmayacağı kötülük yoktur.
Geçenlerde bir vesileyle gittiğim bir köyde içki şişeleri gördüm. Köy geçleri arasında içkinin yayılmaya başladığını duyuyorum. Köylerimizin de artık bozulmaya yüz tuttuğunu düşündüm. Yöremizde, çok değil yakın bir tarihe kadar, bırakın köyleri ilçelerimizin bile çoğunda içki yoktu. Hiçbir köylü içki içmezdi. Vaktiyle bir köylümüz bir grup arkadaşıyla, akrabaları olan bir avukatın evine bayram ziyareti için gitmiş, kendilerine ikram edilen çayı içki zannetmiş, orada itiraz da edemediğinden, çayı içmeyip koynuna dökmüştü. Çocukluğumda hatırladığım kadarıyla köylerimizde küçük günahlar vardı ama büyük günahlar yoktu. Genel olarak köylerde rastlanan en büyük günah dedikoduydu. Fakat içki, kumar, fuhuş gibi toplumsal huzuru kaçıran ve toplumları yok eden günahlara rastlanmıyordu. Dine samimi bağlılıktan kaynaklanan din büyüklerine saygı ve itaat, günahların yayılmasını önlüyor ve köyleri manevi felaketlerden koruyordu.
Bir yere içki girince, kısa bir süre içinde her türlü günahın oraya yayıldığı görülecektir. İçkinin diğer günahlardan önemli bir farkı, bağımlılık yapmasıdır. Bir kez bu günahı işleyen tekrar tekrar işlemeye meyleder. Bu nedenle halkımız İslam’ın telkiniyle eskiden beri bu mel’un sıvıdan uzak durmuş, içkiden söz ederken bile hakaret içeren ifadeler kullanarak zihinlerde ona karşı bir “iğrençlik hissi” oluşmasını sağlamışlardır. Onun için köyde içki şişelerini görmek, İslam toplumunun geleceği açısından beni kaygılandırmaktadır.
Köylerimizin maddeten ve manen temiz atmosferinin bulanmaya başladığını gösteren endişe verici başka gelişmeler de görünmektedir. İnsanlarının selim fıtratı gibi temiz hava, dürüstlük, sağlamlık ve başta gıdalar olmak üzere her çeşit doğallığın kaynağı olarak bildiğimiz köylerimiz bu yönden de inanılmaz bir değişim yaşamaktadır. “köy yoğurdu, köy yumurtası, köy ekmeği...” şeklinde aranan ünlü gıdalar ne yazık ki büyük ölçüde yok olmuştur. Hayvancılığın ölmesi ya da yapay ve sağlıksız yemlerin yaygınlaşması; tarımda doğallığı öldüren horman ve ilaçların kullanılması; toplum sağlığının zararına da olsa çıkar hırsının kışkırtmasıyla dürüstlüğe aykırı yöntemlerin artması, köylerde kaygı verici durumlardandır.
Köylerimizin eskiden beri sağlam kalan özelliklerinden biri de “dindarlık”tır. Dine ve din adamlarına bağlılık, köylerimizi birçok şeytanlardan ve kötülüklerden korumuştur. Köyde sözü dinlenen en saygın kişi din adamıdır. Ne hazindir ki, bu özelliğin de birçok köylerimizde, çoğunlukla gençler arasında zayıfladığını görüyoruz. Artık din adamlarını dinlemedikleri, dinin hizmetkârı ve öğreticisi olarak değil, sıradan bir devlet memuru olarak gördükleri bir gerçektir. Bu durum din görevlilerini dikkate almamaya ve onlardan istifade etmemeye yol açmıştır. Yeni nesil din görevlilerinin de bunda payları bulunmakla beraber, televizyon ve internet yayınlarının olumsuz etkileri en büyük paya sahiptir.
Unutulmamalıdır ki din büyüklerini dinlemeyen nesil, hiçbir büyüğünü dinlemez. Bu ise “özgürlük” adı altında şeytanların esiri olmaya götüren kaygı verici tehlikeli bir oluşumdur. Eğer tedbir alınmazsa bu “şeytan ideolojisi” şehirleri büyük ölçüde istila ettiği gibi, köylere de yerleşecektir. Toplum önderleri bu konuya dikkat etmelidirler.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum