Peygamber (s.a.v.)’ın bütün söz, fiil ve takrirlerine Hadis ilminde sünnet veya hadis adı verilmektedir. Hadis, dinin kaynağı olarak Kur’an’ın da açıklaması durumundadır. Bu itibarla tüm ümmeti ilgilendirdiği için iyi anlaşılması gerekir. Elbette ki bir hükümdarın sözü, tebaasından herhangi birinin sözü gibi değildir. Her sözü ferman durumundadır ve tüm halkın hayatını etkiler. Aynen bunun gibi, Allah elçisinin sözleri, davranışları, hatta tavırları dahi ümmetin hayatı üzerinde etkilidir. Çünkü O, sürekli Allah’ın gözetiminde yaşamıştır. Tur Suresi’nin 48. ayeti buna açıkça işaret etmektedir:
“Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamt ile tesbih et.”
Aşırılıklardan uzak olması her şeyin en makbul ve en makulü olan ortasını tercih etmeye dayandığı itibariyle Kur’an, Hz. Muhammed (s.a.v.)’ın ümmetini “Orta Ümmet” olarak nitelemiştir. En makul ve en makbul olan bir ümmetin ağırlık ve sorumlulukları da o oranda olması gerekir. Kur’an, orta ümmet olarak ilan ettiği bu ümmete de “insanlar üzerinde şahitlik” sorumluluğunu yüklemiştir. Şahitlik ise, gözetlemek, dikkat etmek, yanlışlara sapmamaları için her an dikkatle takip etmek anlamlarındadır. İşte orta ümmetin bu görevleri olduğunu bildirmiştir. Peygamber ASV da bu ümmetin üzerinde şahitlikle görevlendirilmiştir. Bu hususu Bakara Suresinin 143. Ayetinde şöyle bildirmiştir:
“Böylece, sizler insanlar üzerinde şahit olasınız ve Peygamber de sizin üzerinizde şahit olsun diye sizi orta ümmet yaptık.”
Peygamber (s.a.v.)’ın tabi olmakla emredildiğimiz için O’nun hadislerini de iyi anlamalıyız. Bu nedenle de O’na en yakın olanların tavsiyelerine itibar etmek durumundayız. Peygamber (s.a.v.)’ın hadislerini iyi anlamak için “Hadis usulü” ilmi geliştirilmiştir. Bediüzzaman, Sözler adlı eserinde bu konuda çok kapsamlı bilgiler vermekte ve önemli tespitlerde bulunmaktadır. Bizde bundan istifadeyle Hadis usulü ilminin verilerine göre, hadisleri anlamada dikkat etmemiz gereken birkaç husus üzerinde duracağız:
1-İnsanlar arasında meşhur olmuş ve yaygınlaşmış birtakım hikâye ve kıssalar atasözü ve özdeyişler haline gelmişlerdir. Hakiki anlamına bakılmaksızın, hangi amaç için söylenmişse o amaca yönelik olarak anlaşılır. Peygamber ASV da bazen yeri geldiğinde irşadi bir maksat için bu tür sözlerden kullanmıştır. Söz konusu bu özdeyiş ve atasözlerinin hakiki manasında bir kusur varsa, insanların örfüne süregelen edebiyatına ve kamuoyunun anlayışına aittir, yoksa Peygamber (s.a.v.)’a ait değildir. Çünkü gerçek anlamı için değil, konulmuş bir amaç için dile getirilmiştir.
2-Birçok mecaz ve benzetmeler, dilden dile dolaşarak zaman aşımı sonucu ilmin elinden cehlin eline geçince benzetme yönü dikkatten kaçar ve gerçek anlamında söylenmeye başlar. Örneğin “Dünya balık ve öküzün üzerindedir.” hadisi mecazi olarak kara ve deniz hayvanlarından sorumlu iki meleği ifade etmesine rağmen koca bir öküz ve cismani bir balık zannedilmiş. Hâlbuki dünya hayatının temelini oluşturan ziraat ve balıkçılık olması itibariyle, ziraatın simgesi öküz, balıkçılığın simgesi de balık olarak kamuoyunun zihnine ve diline yerleşmiştir. Kara ve deniz hayvanlarından sorumlu iki melek de buna benzetilerek mecazi bir tarzda dünyanın öküz ve balık üzerinde olduğu bildirilmiştir.
Mecazi anlamdaki hadis-i şerife bir örnek daha verelim: Birçok sahabinin de hazır olduğu bir vakitte Peygamber (s.a.v.)’ın huzurunda derin bir gürültü duyuldu. Peygamber ASV: “Bu gürültü 70 yıldır yuvarlanan ve şu anda cehenneme ulaşan bir taşın gürültüsüdür.” buyurdu. Çok az bir süre sonra bir sahabi Mescid-i Nebevi’ye gelip az önce meşhur Yahudi münafık Ben-i Kaynuka kabilesinden Rifaa b.Zeyd b.Tabut’un öldüğünü haber verdi. (Müslim, Cennet, 31, Hadis no:2844.) Böylece peygamber (s.a.v.)’ın sözünün hakikati ortaya çıktı. Çünkü o meşhur münafık 70 yaşındaydı ve 70 yıllık ömrünü, Cehenneme yuvarlandıracak bir cehennem taşı gibi alçaklık ve küfürde geçirmişti. Onun o durumunu peygamber ASV son derece beliğ bir şekilde ifade etmiştir. Cenab-ı Hak, ölümü sırasında o gürültüyü de ona alamet etmiştir.
3-Teşvik veya sakındırmaya yönelik bazı hadisler, söyleniş amacına uygun bir etki vermek için belağatli bir tarzda varid olmuştur. Yani hiçbir yanlış ve eksik anlayışa yer bırakmaksızın, yorum gerektirmeden, yapmacıktan uzak, düzgün anlatım sanatına sahiptirler. Ancak bir kısım dikkatsiz insanlar bu hadisleri mübalagalı (abartılı) zannetmişlerdir. Örneğin: "Dünyanın, Cenâb-ı Hakkın yanında bir sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirler bir yudum suyu ondan içmeyeceklerdi." Hadisin “Cenab-ı Hakkın yanında” diye tercüme ettiğimiz kelimesi Arapça orijinalinde “indallah” şeklindedir. Bu ise “ebedi âlem” anlamındadır. Elbette ki ebedi âlemde bir sinek kanadı kadar bir nur mademki sonsuzdur, yeryüzünü dolduran geçici bir nurdan daha çoktur. “Sonsuzluk-geçicilik” noktasından değerlendirildiğinde, hiçbir hadiste hiçbir abartının bulunmadığı görülecektir. Hadis, koca bir dünyayı sinek kanadıyla maddi anlamda karşılaştırmamış ancak herkesin kısacık ömrüne yerleşen özel dünyasını sonsuz âlemden bir sinek kanadı miktarınca ilahî bir feyizle karşılaştırmıştır. Buna rağmen onunla dengelenemeyeceğini ifade etmiştir.
Ayrıca bilinmelidir ki, dünyanın üç yüzü vardır: Birisi, Allah’ın Esmâ-i Hüsnâ’sının aynası olan yüzüdür; diğeri, Ahiretin tarlası olması yönüyle Ahirete bakan yüzüdür ve diğer bir yüzü de, fanilik ve yokluğa bakan yüzüdür. Hadisin sinek kanadıyla karşılaştırdığı işte bu fanilik yüzüdür, Allah’ın hoşnutluğunu barındırmayan sapkınların dünyasıdır. Allah’ın isimlerinin aynası ve ahretin tarlası olan koca dünya değil.
Ahirete zıt, bütün yanlışların kökeni ve belaların kaynağı olan sapkınların dünyasının tamamı, ahrette müminlere verilecek ebedi mükâfatın bir zerresine bile değmediğini bu hadisten anlamalıyız.
0 Yorum