Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz elden gider. O halde zorluklara sabredin; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal/46) Hali hazırda, kuvvetimizde, heybetimizde, etkinliğimizde kaybolmuştur.
Ayette Rabbimiz ne buyuruyor? Allah ve Resulü'ne itaat edin, birbirinizle uğraşıp durmayın.
Mezhep meşrep savaşına dönüştürmeyin islamı. Fırkalara, partilere, hiziplere bölünmeyin! Sizi hakka çağırmayanların ardına düşmeyin, düşerseniz işte böyle; perperişan olursunuz.
Bakın Gazze, Şanlıurfa'ya Ankara'dan daha yakın. Ama Gazze'ye gidemiyoruz, bırakın gitmeyi içeriye bir torba un dahi koyamıyoruz. Zillet üstüne Zillet dûçâr olduk haberimiz yok! Ama var yok, içeriden birbirimizi bitirmeye çalışırken, bir yandan da batının içimizdeki kripto veletleri; durmadan ateşe odun taşıyorlar. O zaman akıllı olmak gerek! Zalime, kafire, haine, münafığa itibar etme!
Müslümanlar birbirleriyle uğraştıkları kadar, islâm düşmanlarıyla uğraşmış olsalardı; inanın şimdi daha iyi bir konumda olurlardı/olurduk... On yedinci yüz yıldan sonra, rotasını batıya çeviren bir kısım Osmanlı aydın ve entelektüelin dolaylı olarak; laikliğin ve Demokrasinin bu topraklara girmesine zemin hazırladıklarını inkâr etmenin manası yoktur! Öz kimliklerini gizleyerek, belirli makamlara geldikten sonra; el altından tahribatlara başlayan kripto gruhun, uğraş ve çabaları sonucunda; Sultan Abdülhamid Han'ı tahttan indirip, laik cumhuriyeti kurana devam ettiği bir gerçektir! Nesilden nesile mücadelelerinden geri durmayan söz konusu gruh; bu gün dahi, birçok alanda, gerek siyasi ve ekonomik, gerekse iç ve dış bağlantılarla ülkede söz sahibi oldukları aşikardır!
Yaşadıkları ülkenin tüm imkanlarınından en üst limitten faydalandıkları halde; nankörlükte sınır tanımayan, kuyrukları sıkıştığında ise, ülkesini satacak kadar yabancılaşan ve insanları batıdaki ağa babalarına şikayet edecek kadar alçalan söz konusu zümre; tam yüz elli yıldır bu toprakların dolayısıyla tüm islâm coğrafyasının başına bela olmuşlardır.
Şimdi gelelim, kendi durumumuza. Biz de masum değiliz yani. İşimize gelince, sağ; İşimize gelmeyince sol vurmaya başlayanlarımızın çoğunlukta olduğunu inkâr etmenin manası yoktur. İslâm coğrafyası, bir buçuk asırdır; mezhep, meşrep, tarikat, cemaat, particilik, ideolojilik, ulusalcılık, milliyetçilik gibi bela ve musibetlerle çalkalanırken; içeriye sızan düşmana zaman ayıracak vakit bırakmadığı için, dağılma sürecine girdi. Toparlanma istese de, sarı inek masalında olduğu gibi; kolunu ve kafasını düşmana kaptırdığı için, İşi bir hayli zordur.
İnançtan ahlaka, adab-ı muaşeretten aile düzenine, neslin yozlaşmasından mimari ve çevre kültürüne varıncaya kadar; değer yargılarından kopuk olarak; yönü modernizme dönük toplumlar oluşmasını meydana getirdi.
Sağ, sol, İnkarcı akımları da eklediğimizde; zincir uzayıp gidiyor! Eğitim ve öğretimin kaynağı, Allah ve Resulü'nün emirlerine muhalif olmasından dolayı; defolu bir neslin meydana gelmesini sağladı. Hiç birimiz masum değiliz yani derken, durmadan topu başkalarına atarken; mükellef olduğumuz vazifelerimizi istendiği şekilde yerine getirmedik. Aile yuvalarımızı kurduğumuz ilk andan itibaren, tabir caizse altına dinamit yerleştirdik. Nasıl mı? Şöyle ki; masum olarak dünyaya gelen çocuklarımızı, islâmi ahlak üzere yetiştirme gayretini ya hiç göstermedik, ya da deryada katre misali baştan savmalarla yaptık.
Ebeveylerin kahır ekseriyeti, Saldım çayıra mevlam kayıra, düşüncesiyle; çocuğun sırtına çanta, cebine üç beş kuruş harçlık koymakla; görevini yaptığını sandı. Hâlbuki yanılmışlardı. Çocuklar maneviyatsız bir şekilde yetiştikleri için, her tarafta şeytani ağlarını kurmuş olan marjinal ve illegal örgütlerin tuzaklarına yem olarak düştüler.
Ardından tüm toplumu bir ahtapot misali sarıp sarmalayan; ateizmin, deizmin, narsizmin, veya agnostizmin inkârcılık çukuruna düşmekle; her iki hayatını da cehenneme çevirdiler. Madde ve içkilere bağımlı olan oranı yazmıyorum bile! Peki, sizce bu gidişat; doğruya, hakka giden bir gidişat mi? Umarım düşündüğümüz gibi olmaz da yanılmış oluruz, şayet böyle devam ederse; daha çok kötü günlerin bizi beklediği kesindir.
Bir İklim değişikliği kanunu eksikti, şimdi de onu dayatmaya çalışıyorlar. Bu konuyu başka bir yazıda işleriz inşaAllah. Vallahi billahi tallahi, tek çıkar yol; bir an önce, çağın meşru olanaklarını kullanarak, Allah ve Resulü'ne itaat edip kendimize gelmemize bağlıdır...
Vesselam!
0 Yorum