"... Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır." A'râf: 179
Zaten teslim olacağının iyice netleştiği bir aşamada Japonya, ikinci atom bombasının ardından teslim oldu.
Dünyanın en güçlü ülkelerinden oluşan soykırımcı düşman koalisyonu, onlarca atom bombasının oluşturabileceğinden daha fazla yıkım ve atom gibi bir defada olup biten değil; her saniye, her dakika, her gün, her yıl, her on yıl süren her zorluk, her kuralsızlık, her acı, her ihanet, her çeşit ölüme rağmen savaşamayan, savaşarak yenemediği bir toplumun iradesini soykırımlarla ve tüm yöntemleri yoğunlaştırarak kırmak istiyor.
İslam dünyası denen ümmetin çok azı tarafsız kalma durumunda veya öyle görünüyor. Çoğunluğu ise bu olanlara kimisi direkt; kimisi dolaylı destek veriyor. Sıranın kendilerine geldiğini/geleceğini bildikleri halde.
Duyarsızlığın, belli bir aşamadan sonra ve bazı kritik durumlarda itikadi bir sorun olabileceğini düşünüyorum.
İsrail ve ABD'nin dört İslam ülkesine birden ağır saldırılar yapıp yeni çocuk soykırımlarına devam edebilmesi ve bunun, hayatın rutin akışını etkilememesi, gündeme gelmemesi, hiçbir sorumluluk hissedilmemesi, hiçbir değişikliğe ve etkiye neden olmaması, bırakın iyi olmayı, bırakın insan olmayı, nefes alabilen herhangi bir canlı için nasıl mümkün olabilir?
İnsanın hangi zihinsel ve ruhsal genleriyle oynandı da, hangi süreçlerden, hangi Rab'lerin terbiyesinden geçti de bu derece duyarsız ve konformist bir dönüşüme uğradı?
*
"Kafası kopmuş bebeklerin cesetlerini, çocuğunun iskeletine sarılmış annenin fotoğraflarını, babasının parçalanmış organlarını yerlerden toplayan çocukların ve kadınların görüntülerini gördük. Bunun gibi sayısız vahşeti izledik.
Eğer Gazzeliler bu şekilde ölürse birkaç hesap paylaşabilir. Onun dışında Gazzelilerin ölümü artık kimsenin ilgisini çekmiyor. Çünkü ABD ve İsrail, herkesi buna alıştırmış durumda.
Bu soykırıma tepki vermenin mantığı felç edildi önce. Direniş cephesini yok etmenin mantığı kuruldu önce. Herkese kendine göre bir gerekçe verildi: Arap oldukları için ölebilirler, şu ya da bu mezhepten oldukları için ölebilirler, direnmeyi tercih ettikleri için ölebilirler.
Buradaki sorunlarımızın ya da çıkarlarımızın Gazze’den daha önemli olduğu yerleştirildi. Önümüze başka başka öncelikler konuldu.
ABD ve İsrail şu anda dört ülkeyi birden vuruyor ve diğerlerini de tehdit ediyor.
Onları kim durduracak?
Burada defalarca söyledik, defalarca daha söylemeye de devam edeceğiz. Hep birlikte direnmekten başka seçenek yok. ABD destekli İsrail’i bölgemizden söküp atmaktan daha öncelikli hiçbir şey yok.
ABD ve İsrail’e gelince güvercin ama iç ayrılıklara gelince şahin kesilen her tutum bu soykırımın sürmesinden sorumlu. Ve gün gelecek, bu ateş herkese dokunacak. Allah bizlere “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz.” diyor.
Daha ne desin, nasıl uyarsın bizi?" diyor Mücahit Gültekin.
*
Arap dünyasının önemli analistlerinden Abdulbari Atvan ise şu ifadeleri kullanıyor.
"Yemen Kızıldeniz'de mucizeler yarattı. Büyük güçler bile bir Amerikan gemisine tek bir kurşun sıkamadı. Yemen Silahlı Kuvvetleri ve yüce Yemen halkı bunu yaptı ve Amerikan ve İsrail düşmanlarını aşağıladı."
*
Rus düşünür Alexander Dugin ise şöyle dedi:
"Gerçek Müslümanlar sadece Yemen'deki Husilerdir. Geriye kalanların sadece ismen Müslüman oldukları görülüyor.
Yemenliler, korku ve tereddüt duymadan, zorlu bir düşmana karşı aslanlar gibi savaşıyorlar. "İnanılmaz.""
*
Yemen silahlı kuvvetler sözcüsü Yahya Seri, şöyle demişti geçen yıl:
"Bir insanın Filistin’de yaşanan bu büyük zulme karşı bir duruşunun olmaması için şeref, haysiyet, namus, onur ve insanlığının olmaması gerekir."
*
Tüm bunların üstüne ne diyeyim bilmiyorum.
Rabbim, önce destekçileri olmak üzere İsrail'e ve tüm soykırımcılara lanet etsin.
YAKLAŞAN TEHLİKE
İslam ülkeleri soykırımlar, açlık, ekonomik kıskaç, yıkım, işgal ve bombardımanlarla ateş içinde cayır cayır yanıyor. Alevler giderek yayılıyor.
Gazze'ye, Yemen'e... biz demeyenler açısından bile bakacak olursak yılan bize de dokunmak üzere. Aslında dokundu, dokunuyor ama ahalimize belli etmiyoruz...
Bu tehlike İsrail'e hayati bir hizmette daha bulunmak.
Suriye ile yetinmediler ve daha büyük, daha ölümcül ama İsrail için hayati bir kurban daha istiyorlar:
Türkiye-İran çatışması.
Türkiye buna hazır gibi görünüyor ancak riskler de göz ardı edilmiyor havası var.
İşte bize dokunan, dokunma başlayan, dokunacak olan ve bacayı sarmasın diye elimizdeki suyu dökmediğimiz yangın bu. Bakalım bu yangın konusunda kendisini mezhepçi, vatancı, büyümeci vs vasıflarla tanımlayan Siyonist, soykırımcı irade mi yoksa bilgece bakabilen, ateşi yüreğinde hisseden ve bölgenin, ülkenin gerçek savunucuları olan iyi ve basiretli tarafın iradesi mi ağır basacak.
Büyük büyük uyarmalı herkes herkesi. Bu son ateştir.
Buradan geriye dönülemez.
Ha bu ülke, ha diğer ülke diye diye NATO'nun vardığı yer, duvarımızın dibi.
Korkum, artık çok geç olduğu yönünde. Bu bağlamda ki emareler daha fazla gibi.
Süleyman Seyfi Öğün, Yeni Şafak gazetesindeki köşesindeki 03.04.2025 tarihli 'İran Yangını...' başlıklı yazısında şu ifadeleri kullanıyor:
"Farazâ, ABD uçakları İncirlik’ten hareketle İran’ı bombalarsa, İran füzelerinin bu üssü hedef almayacağının garantisi nedir? İlâveten İran, kendisine karşı kurulduğu alenen bilinen Kürecik’i açık bir hedef olarak görür mü? Bu savaş bir aşamada Türkiye’yi de içine alır mı? Acaba savaşı başlatıp, belli bir aşamada bir Türk-Fars savaşına dönüştürüp aradan çekilmek mi hesaplanıyor? Bu ihtimâl karşısında, “Allah yazdıysa bozsun” diye dua etmek gerekiyor. Çünkü bu senaryonun hayatta karşılık bulması, her iki kadim devlet ve millet için en az yüz sene kaybetmek olacaktır. Şimdi soralım, İsrâil için bu senaryonun, senaryolar arasında en kremalı olanı değil midir? Doğrusu, ben her iki devletin hâfızasının kuvvetine inanıyorum. Bu hususta her iki devletin de kâfi miktarda şerbetli olduğunu düşünüyorum."
*
Bu soykırımın bitmek üzereyken Suriye ihaneti ile bugünkü seviyeye tırmanması, İslam dünyası denen çoğunluğu zelil siyonistlerin bu ve benzeri dolaylı katkıları sayesinde olduğunu tarih elbette yazacaktır. Belki de ilk soykırım da dahil esas etkenin bu olduğunu da.
Bu zelil çoğunluğa iman ve tevbe nasip olur mu bilmem ama sadece gölge etmeme konumuna gelmeleri en büyük temennimdir.
Bu güruh, artık siyonis tiynetini pekiştirmiştir. Suriye'de de diğer yerlerde de zayıflara karşı canavar ve soykırımcı; İsrail'e karşı nazik ve korkaktırlar. Daha aşağılık olanları ise seslerini yükseltir ama icraatta, sayesinde oturdukları koltuklarından kımıldamaz ve soykırıma dolaylı ama direkt etkiden daha can yakıcı sonuçları olacak şekilde katılırlar.
Durum budur.
Amin demeniz dileğiyle tekrar aynı dileklerimle bitirelim:
Rabbim, önce destekçileri olmak üzere İsrail'e ve tüm soykırımcılara lanet etsin.
0 Yorum