İktidarların sarayları size kucak açmaz. Size hizmet etmek için değil, sizi hizaya sokmak için inşa edilirler. Kendinizi orada bir vatandaş gibi değil, bir böcek, bir gölge, bir fazlalık gibi hissedersiniz. Bu sarayların merdivenlerinde süzülen toz tanelerinden farkınız yoktur; silinip atılmaya hazır, geçici ve önemsiz...
Bu saraylar, taş duvarlara kazınmış kibirden başka bir şey değildir. Yönetenlerin ölümsüz, sizin ise bir anlık soluk alan faniler olduğunuzu her ayrıntısında hatırlatır.
Mermerlerinin soğukluğunda, simetrisinin buyurganlığında, kapılarının erişilmezliğinde güç değil, zayıflık gizlidir aslında.
Oysa gerçek güç, sessizce var olur, kendini sergilemeye gerek bile duymaz.
Bu yapılar halkın parasıyla yapılır, ama asla halka ait değildir. Devasa boş meydanları vardır; kimsenin rahatça oturup soluklanamayacağı, sohbet edip dertleşemeyeceği meydanlar... Buralar, görkemli ama kontrollü şölenler için sahnelenmiş soğuk sahnelerdir.
Taşa bürünmüş bu korku, gücün değil zayıflığın eseridir. Gerçek iktidar, korkuya değil güvene dayanır; ihtişama değil samimiyete...
Korku mimarisi, halka hizmetin değil, halkı sindirmenin taşlaşmış hâlidir. Asıl güç, kendini göstermek için taşa, mermerlere ve kulelere ihtiyaç duymaz; asıl güç, insanlara dokunabilmekte, onların içinde yankılanabilmektedir.
İşte o yüzden, bu taş yığınlarına her baktığınızda sadece bir bina değil, taşlaşmış bir korku görmelisiniz. Size hükmetmeye çalışanların, sizi kontrol etme arzusundan doğan bir korku... Çünkü korku, her zaman kendini yükseklerde gizlemeye çalışır; aşağıdan bakıldığında küçük, ama yukarıdan baktığında koca bir gölge gibi görünmek ister.
Bu gölgelerin ardındaki korkuyu görmek ve ona teslim olmamak, asıl özgürlüğün gerçek teminatıdır.
0 Yorum