Reklam Alanı

SAKAL

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Peygamber (ASV) vahyin gözetiminde hayatın her alanında büyük değişimler gerçekleştirmiştir. Bunlardan biri de kılık kıyafette yaptığı değişimdir. O mübareğin sözleri diğer sözlerden farklı olduğu kadar, giysileri, sarığı, cübbesi sakalı, bıyığı da diğer insanların kılık kıyafetinden farklı olmuştur. İslam’ın kendine has bir düzeni olduğunu ortaya koymuş, ısrarla Yahudilere benzememeyi salık vermiştir. Niçin Yahudilere hiçbir şekilde benzememek gerektiğini, asırlar öncesinden yapılan ciddi uyarıların nedenini bugün daha iyi anlıyoruz. 

Kur’an, ibadetlerde, helal ve haramda Allah Resulüne itaati emrettiği gibi, müminlere hitaben “Sizin için Allah Resulünde güzel örnekler vardır” (Ahzab, 21) buyurarak, sosyal hayatın diğer alanlarında da O’nu örnek almayı istemektedir. Müminler, her yönüyle hayran kaldıkları Resulullah (ASV)’a sürekli özenmişler, sünnetlerini kendilerine hayat tarzı olarak seçerek O’na benzemeye çalışmışlardır. O’nun kılık kıyafeti, Müslüman milletlerin kültürlerine girmiş, temelde aynı ama her bir kültürde farklı renk ve motiflerle örnek alınmıştır. Örneğin Arap, Kürt, Türk, Farıs gibi tüm Müslüman kavimlerde sarık kültürü bulunmaktadır ama her birinin renk ve sarma tarzı farklıdır. Sakal da böyledir; kısa, uzun, değirmi gibi değişik tarz ve modellerde sakal bulunmaktadır. Bu farklılıkların ise coğrafi ve iklim şartlarının farklılığından kaynaklandığını belirtmeliyiz.

Sakal, Resulullah (ASV)’a sureten benzeme amacından dolayı saygın ve önemli bir İslamî simge durumundadır. Bu nedenle kültürümüzde belli bir dini olgunluğa erişmeden sakal bırakılmaz; sakal bırakanlar ise olgun ve saygın kabul edilirler. 

Eskiden “Ağızdan çıkan söz, sakalın arasından süzülerek doğru ve en güzel şekilde çıkar.” derlerdi. Sakalın, sözü güzelleştirdiği ifade edilirdi. Bununla sakalın olgunluk alameti olduğuna mecazi olarak işaret edilmiş oluyordu. Sakalın kişiliğe kazandırdığı olgunluğun yanı sıra, sünnet niyetini yansıtarak ve ihtiyarlığın kırışıklıklarını örterek nurani ve güzel bir sima kazandırır. 

Maddesi itibariyle basit bir bez, bir milletin simgesi olan bayrağa dönüşünce büyük bir kıymet kazanır; artık yere atılmaz, saygı gösterilir, uluorta her işte kullanılmaz. Sakal da bir nevi bayraktır. Sakalı değerli kılan, Allah Resulü (ASV)’a dayanması ve O’nun sünnetini yaşama niyetidir. Bu açıdan, her önüne gelen sakal bırakamaz. Gereken itinayı gösteremeyen, onu koruyamayan, onu taşıyamayan, saygınlığını zedeleyen kimse sakal bırakmamalıdır, bıraksa da sünnet kapsamına girmez, kıllardan ibaret kalır.

Esaret ve zindan şartlarında sakal sünnetini koruyamayacağını düşünen Bediüzzaman gibi bir âlim, bu şiâr olan sünnetin saygınlığına halel gelmesin diye sakal bırakmamıştır. Gerekçesini kendisi şöyle anlatmıştır: 

“Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmi hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlahiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nura büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım. 

Bazı âlimler "Sakalı tıraş etmek caiz değildir" demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebireden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur’un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferit hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşaallah o sünnetin terkine bir kefarettir.” (Emirdağ Lahikası, s.46.)

Demek ki sakal bırakmak sünnet, bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır. Yoksa sakal bırakmadan tıraş etmek haram değildir. Ara sıra sakal bırakıp sonradan tıraş edenler, bu sünneti yaşamış olmazlar, aksine sünnet niyetiyle bıraktıkları sakalı tıraş etmekle harama giriyorlar. Bediüzzaman, “Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım” ifadesiyle, sünnet niyetiyle bırakılan sakalın tıraş edilmesinin ne ölçüde haram olduğunu göstermektedir. Bu nedenle sakal sünnetini layıkıyla taşıyamayacak olanların bundan vazgeçmesi daha uygundur, en azından bu mübarek sünnete hakaret edilmesine aracılık etmemiş olurlar.

İdeolojik, havaî, özenti, kirli ya da tembellik gibi çeşitli sakalların yaygınlaştığı günümüzde sünnet olan sakal, arada kaybolup gitmektedir. Sünnet sakalı “bırakarak korumak” mümkün görünmüyorsa, onu “bırakmayarak korumak” sünnete karşı daha saygılı bir davranış olur.

SAKAL
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.